Otobüse yol kenarından birlikte bindiğimiz yan koltuktaki yolcu bir süre sonra gazetelerimi rica etti, uzun uzun okuduktan sonra teşekkür edip geri verirken "yabancı çeteciler bizim topraklardan geçmiş" diye lâf açtı.Sonra ekledi " bunlarin hepsi hile"..Merakım kabardı,'nasıl hile ? ' deyince bir başladı ki elindeyse sustur, İstanbula kadar anlattı:

"Bu İŞİD denilen şeyi Amerikalılar icadetti" diye başladı.."Bir lâf vardır 'ölümden korkutup vereme razı etmek'diye, işte o hesap..Kuzey Irak'ta Kürt devletini kurdurabilmek için bizim millet nasıl razı edilecek,  daha kötü olan bir şeyle korkulmak en iyi çare, ABD önce dedi ki İŞİD Türkmenleri kuşattı,katliam yapacak,  bunun  arkasından 'peşmergeler Türkmenleri İŞİD den kurtardı ' deyip , millete peşmergeyi güzel gösterip alkışlatırken o güne kadar veremediği tank-top-uçaksavar gibi ağır silâhları peşmergelere veriverdi, ‘tepki olmaz’ diye düşündü , nitekim olmadı da..Düne kadar makinalı tüfek ve omuzdan roketatar kullananların elinde şimdi bu ağır silâhlar da var.. Ayni Amerika,  Suriye-Kuzey Irak ve İranı da halletmek için bahane arayıp  bulamıyordu ya, işte şimdi bahane icadedildi, İŞİD denilen örgütü yok etmek bahanesiyle o ülkelere girecek. veyahut ta  kendi eliyle kor’ları tutacağına maşa kullanıp  başkalarını sokacak. "Ben giremem, vatandaşlarım onlarda rehin "diyen olunca bir telefonda rehineleri bıraktırıverdi,bahane kalmadı .. Beşar Esad’a zaten takmış  olan bizim yöneticilerin harekâta katılıp asker veya silâh vermelerini yani savaşa girmelerini sağlayacak.. İyi maaş verdikten sonra böyle IŞID mişıd gibi örgütleri çabucak kurmak mümkündür,o maaşı almak için ta İstanbuldan bile gidip katılan işsizler olur, zaten o sırada terörist örgütlerde çalışmakta olan  kişilerin formasını değiştirip başka bir isim altında ortaya sürersin.

 
Amerikalılar böyle hayali örgütler kurup onu buna vurdurduktan sonra iptal ederler, Bin Ladin diye hayali bir adamı bahane edip bu şalvarlı adamın koca ikiz kuleleri yıktırdığını iddia edip pek çok yeri işgal ettiler, ülkeleri altüst ettiler,Saddam idam edildi,Kaddafi linç edildi, sonunda günü gelince (şahitsiz,delilsiz) ‘biz Bin Ladin’i öldürdük denize attık’ deyip gündemden kaldırdılar ya,  bu İŞİD’i de lüzûmu kalmayınca gündemden kaldırırlar..’Işin özeti budur’ dedi ve Kartal gişelerinde inip gitti , arkasından bakakaldık..

                                                                              ***

                                BU SIRALARDA KURULTAY DA OLMUYOR

İleri yaştaki bir dostumuz cenaze törenlerine katılanların birbirini çok seyrek görebilen kişiler olduğunu ve bu hüzünlü törenlerin görüşmeye vesile olduğunu söyler, ‘bu sıralarda cenaze de olmuyor,kimseyi gördüğümüz yok’ der.. Ülkemizdeki 100 kişiden 45 ini oluşturan muhalifler de çektikleri üzüntülerin sebebi oılarak kurultaydan kurultaya  sesini duyuran ve muhaliflerin tek ümit kaynağı olup üstüne düşenleri  yapamamakta olan koskoca CHP’yi gösterip ‘hiç değilse bir kurultay olsa da seslerini duysak’ diyorlar!! Partinin başında bulunan kişilerin çalışkan, inatçı ve mücadeleci  olmadıklarını söyleyip ‘ Demirel bugün 85 değil 70 yaşında olsaydı Erdoğan diye biri kalmazdı’ ve ‘ben CHP’nin başına gelirsem Erdoğan’ı oradan indireceğim’ diyerek,siyaseten  kelleyi koltuğa alıp genel başkanın karşısında aday olan ve bazılarının fikrine göre geçiş dönemi için çok iyi bir seçenek  olan Muharrem İnce isimli çalışkan milletvekiline yeterli destek vermeyip eski SSK genel müdürüne  arka çıkan kişiler şimdi acaba genel merkezde neler yapıyorlar? Şero ile vakit geçiriyorlardır..Her geçen gün 2015 seçimleri yaklaşıyor, yeni yıla 2 ay kaldı, bu çalışmayla ve bu başkan ve kadro ile o seçimlerde de % 40 küsür oy alacakları ve Türkiye’yi mevcut iktidara tamamen teslim edecekleri rahatça iddia edilebilir.. Hiç değilse gene bir kurultay yapsalar da gündeme gelseler!! Seçimler 14 Haziranda olacağına göre  Ekim sonu itibariyle 7 ay 14   gün kaldı, hatırdan çıkarmamak lâzım..7 ay 14 gün sonra bu gidişle gene tuş  olacaklar, yazık…

                                                               ***

                       HAKİMLİK VE HAKEMLİK

Haklı ile haksızı ayırdetme görevi olan hakimler bu işi küçük mahkeme salonlarında yaparlar, verecekleri kararların isabet derecesini sadece davacı-davalı ve avukatları değerlendirebilir..

Hakemlik öyle değildir..Bir ilçe nüfusu kadar insanın , yaklaşık 30 bin kişinin önünde bu işi yaptıkları için yanlış ve adaletsiz kararlarını herkes görür, ayrıca televizyondan da on milyon kişi anında şahidolur.. Bu yüzden hakimlerinkine nazaran toplumun vicdanını etkileme derecesi daha fazladır.. Yetişme çağındaki gençlerin gözünün önünde kurallara uygun olarak atılan bir  golü ofsayt deyip iptal eden hakem  insanları ümitsizliğe,öfkeye ve isyana teşviketmektedir.Hele sahadaki takımların başkanları ile  federasyon arasında geçimsizlik varsa hakemler federasyona bağlı olduğu için zihinlerde soru işaretleri uyanır.. Başlamış olan lig maçlarında daha şimdiden her maçta 3 5 buna benzer yanlış karar olmakta, işin uzmanı olan emekli hakemler tarafından üstüste seyredilip bunların yanlışlığı ifade edilmekte, ertesi gün gazeteler sonucu hakem tayin etti diye yazmakta fakat o maç geçip gitmekte ve haksız karar o takımlardan birinin üç puanını alıp öbürüne vermektedir.

Buna çare olarak  akla gelen bir şey,  eski yıllarda olduğu gibi istendiği zaman o maçı idare etmek üzere yabancı ülkelerden bir seferlik hakem getirilmesidir.. Eski yıllarda bunun faydası görülmüş ise şimdi neden görülmesin ki ..

                                                            BOŞALAN FRENLER

Hepimiz biliriz ki ülkemizde araçlar tehlikeli şekilde kullanılır,üç metre enindeki sokakta 50 km. hızla gidilmesi bizi şaşırtmaz.. Keza, koskoca damperlilerin, beton pompalarının, transmixerlerin  70-80 km .nin üstünde gittiğini görmek herzaman mümkündür ve  kazaların çok büyük bir kısmının sebebi de gerektiği kadar yavaş gitmemektir.. Yokuş aşağı giden bir kamyonun durabilmesi için düz yola nazaran sürate bağlı olarak meselâ 100 metre daha fazla mesafeye ihtiyacı olduğu fizikman belli iken süratle hem de yüklü vaziyette yokuşu inip anide durması gerektiğinde insana,hayvana,araca,binaya çarpan şöförün araçtan iner inmez ilk söylediği lâf “frenler boşaldı” olur, bizim gazeteler de ertesi gün kazanın fotoğrafları ve haberini verirken “Freni Boşalan Kamyon Üç Kişiyi ezdi” diye yazar ve ileride bu işin davası görülürken bu gazetelerin de dava dosyasına konabileceğini düşünmezler.. Halbuki kaza’nın suçlusu kamyon değil yokuş aşağı gerektiği kadar yavaş inmeyen şöfördür. Sen şöförün söylediği lâfı nasıl olur da manşet yaparsın?

Gazetelerin bu konuya dikkat edip suçluların kaçamağına alet olmamaları lâzım..