Bizim mahallenin yetiştirdiği müstesna tarihçilerden İhsan Süreyya Sırma Hoca’yı ilk kez yaklaşık otuz yıl önce verdiği konferansta tanıdım. Çark Caddesi’nde bir pasajın beşinci katındaydık. Salon konferansı dinlemek üzere gelen gençlerle tıklım tıklım doluydu. Kış aylarıydı. Ankara’dan yola çıkan İhsan Hoca, kış şartları sebebiyle iki saat gecikmesine rağmen salondan kimse ayrılmamış, herkes beklemişti. O zamanlar ihlas, muhabbbet ve ruhi açlık başkaydı.

Programı düzenleyen vakıf, merhum Mahmud Esad Coşan Hoca liderliğindeki Hak Yol Vakfı’ydı. Vakfın Sakarya Şubesi Başkanı da şu anda Kahramanmaraş Belediyesi Genel Sekreterliği görevini sürdüren Rüstem Keleş Ağabey’di. Gönül hizmetleri güzel hizmetlerdi… Şimdi her şey siyasete tahvil edilir oldu. O dönemde aynı rahle-i tedristen geçen arkadaşım Atilla Arkan’ın İbn-i Haldun Üniversitesi’nde rektör olduğunu öğrenince sevindim. İnsana yatırım yapmak en değerli ilim hizmetlerinden biri. “İnsan ihya etmek” ülkenin geleceğini ihya etmek demek. Allah sayılarını arttırsın.

Konumuz olan İhsan Süreyya Sırma’nın hatıralarından oluşan “Pervari’den Paris’e” (Beyan Yayınları, 2020) alt başlıklı kitabını yeni okudum. Kitabı henüz okumamış olanlar için paylaşmak isterim.

Çok akıcı bir dille talebesi Prof. Dr. Adnan Demircan tarafından kaleme alınmış olan kitap her ne kadar İhsan Süreyya Sırma’nın hayatını anlatsa da aslında dönemin Türkiye ve İslam ülkelerinin ilmi/siyasi düzlem üzerinden sosyolojik eleştirisini de içinde barındırıyor. Kitapta akademik dünya ile siyaset arasındaki adı konulmayan otorite savaşının (ilim/siyaset çatışması) kurbanı olan İhsan Hoca’nın hayatında ibretlik sahneler var. Siirt Pervari’den başlayan hikâye Paris’te renkleniyor, şekilleniyor.

Her ilim adamının hayatına yön veren, ilmiyle birlikte çalışma ahlakını, düşünce yapısını, edep ve terbiyesini aldığı örnek insanlar vardır. Kuşkusuz bu örnek insanlar içinde Hindistan, Haydarabad doğumlu Muhammed Hamîdullah, İhsan Hoca için rol model olmuş. İhsan Hoca, özellikle ilmiyle birlikte hocasının “tevazu” ahlakından çok etkilenmiş. 

İhsan Süreyya Sırma’nın Paris’te tanıştığı merhum Muhammed Hamidullah, (1908-2002) yazdığı eserler ve yaptığı sohbetlerle birçok batılının Müslüman olmasına vesile olmuş. Ülkemizde tercüme edilen meşhur kitabı “İslam Peygamberi” (Beyan Yayınları, 2019) siyer üzerine yazılan önemli eserlerden biri. Okumanızı tavsiye ederim.

Rahmetli Erbakan Hoca’nın kendisine yaptığı -rahatça seçileceği yerden- milletvekili olma teklifini reddeden İhsan Süreyya Sırma kitabında (Shf.511-512) siyasi duruşunu kısaca şöyle özetlemiş:

Turgut Özal, Reisicumhur oldu, adamcağızı öldürdüler. Allah rahmet eylesin. Müslüman birisiydi ve cesurdu. O şartlara rağmen bir şeyler yaptı… Ben şimdi yeterli bulmasam da AK Partiyi destekliyorum. Şimdiki Millî Görüşçüleri benimsemiyorum, onları tenkit ediyorum. Çünkü gittiler, FETÖ’cülerin, CHP’nin yanında durdular. Ben kendilerine de söyledim. Böyle şey olur mu? Şimdi Millî Görüş’ün başındaki zat (Temel Karamollaoğlu) –ki çok iyi tanışıyoruz- bir ara çıkıp “Marmaray’a, Avrasya Tüneli’ne ne gerek var?” dedi. Mühendis adam böyle der mi? Ama şunu söyleyebilirim ki, bugünkü müspet siyasetin temelini rahmetli Erbakan Hoca attı. Zaten AK Partiyi oluşturan çekirdek kadronun çoğu da eski Millî Görüşçü… Şimdi AK Parti’yi destekliyorum. Yarın AK Parti’den daha güzel söylem geliştiren bir parti gelirse oyumu ona veririm

FETÖ Kumpası sebebiyle SAÜ’den emekli olmak zorunda kalan İhsan Hoca’ya sahip çıkan o dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan olmuş. Tayyip Bey, davaya sadakati ve ahde vefayı unutmayan bir insan.

Son olarak; İhsan Süreyya Sırma kitabına küçük bir eleştiri.

Gezi anılarını tafsilatıyla anlatan tarihçi İhsan Hoca’nın -kadîm geleneğimiz- irfân düşüncesini Yunus Emre Hazretleri’nin “Dövene elsiz gerek / Sövene dilsiz gerek / Derviş gönülsüz gerek / Sen derviş olamazsın” dizeleri üzerinden yorumlamasını yadırgadım doğrusu.

İhsan Hoca Avrupa’da ikamet ettiği yıllarda sonradan Müslüman olan Roger Garaudy, Martin Lings ve Ian Dallas ile tanışıp sohbet etmiş olsaydı, hayatı boyunca kavgasını yaptığı İslam’ın “cihad” yorumundaki eksik kalan “hikmet” boyutunu da ikmal etmiş olurdu.