Güncel siyasette derinlik ve seviyenin düşük olmasının şüphesiz ki birçok sebebi var. En önemli sebeplerden biri, erdem yoksunluğu ve  -hangi konuda olursa olsun- muhalefet düşüncesinin basitliği. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı kötücül düşmanlık üzerinden yapılan muhalefetin en belirgin hatası ilkesiz olarak sloganik siyaset peşinde koşmasıdır.

Önceki yazımda bahsettim. 20 yıldır kesintisiz iktidar olan AK Parti teşkilatlarındaki rehavetin sebeplerinden biri de ülkede ciddi muhalefetin olmayışı. Tabiat boşluk kabul etmez. Karşısında sağlam bir muhalefet olmayan AK Parti’nin şu anda en büyük rakibi yine kendisi. Hiç temenni etmem ama AK Parti çökerse içinden çökecek. İktidar nimetine üşüşen “Akepeliler” ile AK Parti’nin samimi dava adamları kendi aralarında güç savaşı veriyorlar. 

AK Parti teşkilatları içinde Tayyip Bey’in samimi ümmet davasına omuz veren dava adamları istisna olmak üzere geride kalanlar sadece kendi şehirlerini yönetme/şekillendirme ve makamlarını koruma derdindeler.   

Türkiye’deki makul çoğunluğun beklentisini anlamayan CHP’nin problemi ise ideolojik körlük ve slogan. CHP, uluslararası güvenliğimizi ilgilendiren, teröre karşı mücadele gibi hassas milli konularda dahi Cumhurbaşkanına muhalefet etmeyi maharet zannetti. Türkiye’nin kurucu partisi olmakla övünen CHP, Deniz Baykal’dan sonra iyice seviye kaybetti. Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi liderlik açısından düşük profildi. Kılıçdaroğlu’nun yerine seçilen Özgür Özel’in liderlik profili daha da vahim.

Türkiye laiktir, laik kalacak sözlerine sığınmaktan başka hiçbir argümanı kalmayan CHP güncel siyaseti, körlük siyasetidir. İdeolojik çekişme ve sloganların toplumda hiçbir karşılığı olmadığını görmek istemiyorlar. Türkiye’nin geleceğinin teminatı laiklik değil, millî ve manevî değerlerimiz altında kardeşliktir. Devlet laik olabilir ama Müslüman, inancı gereği laik olamaz.

***

Kasetle gelen Kemal Kılıçdaroğlu, siyaset sahnesinden silinip gitti… Silinip gitti dememe bakmayın, CHP’de kılıçlar çekildi. Artık bundan böyle Kemal Kılıçdaroğlu perdenin gerisinde müzmin muhalif olur ya da emekli eder kendini… Genelden yerele döndüğümüzde durum çok farklı değil. Bileşik kaplar ilkesi gereği, genel merkezlerin ana yapısı neyse taşrada şekillenen güncel siyasetin seviyesi de aynı.

***

AK Parti Genel Başkanı olarak Tayyip Erdoğan’ın Sakarya’daki resmi muhatabı Yunus Tever’in işi kolay değil. Büyükşehirle birlikte on yedi belediye başkanı, sayısız meclis üyeleri, başta il olmak üzere bütün teşkilatlar kendisine bağlı…

Tüm gayreti ve iyi niyetine rağmen Yunus Tever’in Sakarya siyasetinde otorite etkisi zayıf. Maalesef, iktidar partisi bile olsa koskoca teşkilatı sevk ve idare etmek için sadece Karadenizli olmak yetmiyor.

Yunus Tever teşkilatına hâkim güçlü bir il başkanı olsaydı, aynı gün içinde iki farklı Büyükşehir Başkan adayı ismi yerel basında açıklanmazdı. Resmi aday isminin açıklanmasında bile Yunus Tever’i “etkisiz eleman” pozisyonuna düşüren siyaset, bahsettiğimiz iktidar olmanın verdiği “rehavetin” işaretidir.

Üç ay önce Sakarya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve Başkan Ekrem Yüce’nin açılış konuşması yaptığı Uluslarası Sakarya Balkan Buluşması, ülkemizin stratejik menfaatleri açısından önemli bir toplantıydı. Balkan ülkelerinin tamamı Sakarya’da toplandı. Başkan Ekrem Yüce’nin himayesinde gerçekleşen toplantı dış politika açısından Tayyip Bey’in elini güçlendirecek mahiyette idi. Açılışa resmen davet edilmelerine rağmen İl Başkanı Yunus Tever ve diğer belediye başkanları (Mutlu Işıksu hariç)  toplantıya gelmemişti. AK Parti teşkilatı, uluslararası stratejik önemdeki bu toplantıdan kasten uzak durmuştu. 

Konu, Balkanlar olduğu için mi katılmadılar? Yoksa Başkan Ekrem Yüce’yi “siyaseten yalnız bırakmak” için mi katılmadılar? Cevabını sizin takdirinize bırakıyorum…

Dedim ya aktif siyasetin içinde değilim. Seçim İşleri Genel Başkan Yardımcısı Sayın Ali İhsan Yavuz, umarım bu yazdıklarımızı da Tayyip Bey’le paylaşır. Ateşten gömleğin en büyük vebali genel merkezde görev yapan Ali İhsan Yavuz’un sırtındadır. “Kurb-i sultan ateş-i sûzan” demişler. Yeri gelmişken hatırlatmak istedim.