Ülkesine Eyfel yahut Leningrad yerine Galata Kulesi’nden bakan yönetmen.

Kapitalizme redd-i iman eylemiş burjuva.

Paranın bozamadığı adam: Doğmadan “doymuş”; ömür boyu hep “doyurmuş” tok gözlü.

Sanayici bir ailenin çocuğu olarak 1934’te İzmir’de doğmuş. Soyadı dedesi Refik Efendi’den miras. Çocukluğundan itibaren İtalyan ve Fransız sinemasıyla yakından ilgiliydi.

Sinemaya yirmi üç yaşındayken Atıf Yılmaz’ın asistanlığıyla  adım atar: “Yaşamak Hakkımdır”. Dört yıl sonra 1961’de ilk filmini yönetir: “Yasak Aşk”. Türk Sinemasına vakfettiği elli yılda ellinin üzerinde film hediye eder.

Gurbet Kuşları’yla aldığı ilk ödülü Altın Portakal Film Festivali’nin de ilk ödülüdür zaten.(1)

Harem’de Dört Kadın, Aşk-ı Memnu, The Intersec..., Atatürk ve Sanat, Hanım, Karılar Koğuşu, İki Yabancı ve Köpekler Adası en çok iz bırakan filmleri.

“Benim dünyamı en iyi yansıtan film Köpekler Adası diyor. (2)

Ona göre Türk Sineması 1950-90 arası yaşadı ve tıpkı Osmanlı Devleti gibi tarihteki yerini almış durumda. (3)

Ulusal sinema” (4) tezini attığında aforoz edilen şövalye; Yeşilçam’daki Köroğlu...

Sözlüğünden iki kelimeyi ilelebet çıkartalı yıllar olmuş:  “Almak” ve “ben”.

Türk Sineması’nın Doğrucu Davud’u. Cemil Meriç’in ve Kemal Tahir’in sinemadaki izdüşümü.

Ulusal Türk Solunun kurucusu Kemal Tahir’i en iyi anlayan ve anlatanlardan. “Kemal Tahir uzmanı, Kemal Tahir hayranı demek daha doğru.” (5)

M. Selahaddin Şimşek “nice ışık saçanlar yangın çıkartmakla suçlanmışlardır” der; nitekim Kemal Tahir’in Milli Mücadele’yi anlattığı ünlü eseri “Yorgun Savaşçı”yı TRT adına sinemaya “şerefle” o aktarır amma 12 Eylül MGK’sı filmi yaktırır (1983) ya, “güneşin balçıkla sıvandığı” nerede görülmüştür!..

Allah perilerini herkese öte dünyada, ona torpil geçip bu dünyada göndermiş; hem de gül olanından: Otuz küsur yıldır, müzik doçenti Gülper Hanım’la evliydi.

Dünyası metruk bir mabetti; menfaatperestler terk ettikçe daha bir güzelleşen ve zenginleşen Selimiye’ydi.

Dünyaya kulağını kapattıkça, gönlü daha da zenginleşen bir aziz, bir bilge olma yolundaydı. 

Hayat doluydu; hayatı dolu dolu yaşamıştı; hayatını üretmek, vermek, geliştirmek, düzeltmek üzerine kurmuştu.

Konuşurken elini çok etkili kullanıyordu, yüzü ise neredeyse nötr. Sesi oldukça mekanik, biraz da çatlamıştı... Hafif cızırtılıydı.

Orta bir boy, biraz da kilolu sarışın oval bir yüz, üzerinde hiç saç kalmamış yumurtamsı bıyıksız belirgin çeneli bir baş, bilgelik katan estetik gözlükler, daha çok bir heykel hissini veren bir vücut.

Uydurukçaya itibarı yoktu; “mesele”yi, “mesela”yı bol kullanırdı.

Dünya aydınlarının özgürce tartıştığı Dört Aylık Yeni Bakışlar (New Perspctiv Quartly) dergisinin adeta Türkiye temsilcisiydi; dergiyi iki nedenle çok seviyordu: Dünyaya yeni çözüm arayışları ve yazarlarının hiç birisinin ücret almaması.

Mimar Sinan Üniversitesi’nde “kent plânlama” dersi verdi yıllarca.

Çocuğu yoktu; ama yüksek lisans ve doktora yapan tüm çocuklar onundu...

TV izlemez, gazete okumaz; çalışırdı sadece.

Yetmiş beş yaşında bile delikanlıydı; heyecanını hiç yitirmediğinden üretimini de hiç azaltmadı.

Daha çok bir dünyalı; kafasında ülkeler ve sınırlar yoktu...

Son yıllarda bütün zamanını eğitim, yayın ve çevre almıştı.

On üç ekim iki bin dokuz tarihinde yetmiş beş yaşındayken uğurladık onu rahmet-i Rahman’a…

Türk Sinemasının bilgesiydi.

Dünyalı bir aydın! Biraz da yorgun.      

Dünyalı bir yorgun savaşçı.

 

1) Gurbet Kuşları’na 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi     Film ve En İyi Yönetmen Ödülü verilir.

2) Kılavuz Dergisi, Aralık-2003, Sayı: 9, Sh. 30, Mutlu Dirlik’in yaptığı       söyleşiden.

3) A.g.e. Sh. 28-29.

4) 1960’larda ortaya attığı tezi 1973’te kitap olarak da yayımlanmış, büyük     tartışmalar çıkaran tez, entelektüel sol tarafından reddedilmişti.

5)  Mustafa Şerif Onaran, Kitap-lık Dergisi, Yapı Kredi Yayınları, Sayı 64.