Bir siyasetçi vekil olduğunda,

                 Bir vekil bakan olduğunda.

                  Bir bürokrat müsteşar, genel müdür veya bunlara “yardımcı”  olduğunda,

                  Bir partili MKYK’ya girdiğinde,

                  Parti de mühim bir  vazifeye  getirildiğinde,

                  Bir vatandaş il ya da ilçeye parti başkanı olduğunda,

                  Bir yere vali atandığında,

                  Bir İl, ilçe, belde veya büyük şehre başkan seçildiğinde,

                  Herhangi bir kuruma müdür atandığında,

                  Kısaca, herhangi bir hizmete, hizmetkarlığa  “baş” atanıp  veya seçildiğinde,

                  Arkasından  bir“ziyaret furyası” başlıyor! “Hoş geldin, hayırlı olsun” furyası, seansları!

                  Hizmet makamları, makam odaları dolup taşıyor, doldur boşalt yapılıyor!

                  Çiçekler, hediyeler, çelenkler ve  “hoş geldin, hayırlı” olsun demeler!

                  Bir seçilmiş veya atanmışa ziyaret, iltifat, övgü, sevgi ve methiyeler yapılır ve yağdırılırken, tayini çıkıyor, bu sefer yeni gelene dönülüyor! Hatta, önceki  daha ayrılmadan yenisine hücum ediliyor!  Bir garip karşılama geleneğidir gidiyor! Ayıp oluyor!

                  Esasında ve çoğunlukla  “hoş geldin, hayırlı olsun” demek  için değil de “bizi de gör ha!”  “ biz de buradayız,” “biz de varız” demek, “görünmek”  için mi bütün bunlar?

                  “Hayırlı olsun” ziyaretini kullanarak, tanımak, tanışmak, yakınlık kurmak, iletişim sağlamak, iletişimi kolaylaştırmak, “çevreye” dahil etmek, muhtemel  ihtiyaçlara yönelik zemini, samimiyeti ve imkanı bulmaya matuf girişimler mi?

                  Elbette istisnaları var. Tamamen iyi niyetle,  misafire hürmetin ve misafirperverliğin adabı olarak yapanlar mutlaka vardır.

                  Ama, ekser görüntü bu gibi!

                  Bir göreve, makama gelenler, bu vesile ile günlerce meşgul ediliyor, hizmetten alıkonuyor, mesaisi harcanıyor, israf ediliyor. Ziyaret edilenler de edenler de zamanı boşa harcıyor, boşuna külfet çekiliyor.

                 Bırakın  makam sahiplerini,  hizmet etsinler.

                 Onları meşgul etmeyin, zamanlarını, mesailerini çalmayın. Hemen işe koyulsun, görevlerini yapsınlar. Onları günlerce makam odalarına kapatmayın. Onların yeri arazi, şişin olduğu yer, halkın içi. Yığınla iş onları bekliyor.

                   İlle de bir şey denecekse, denmesi gerekiyorsa,

                     Rastlanıldığı yerde, “geçmiş olsun” demenin  çok daha doğru ve gerçekçi olduğunu düşünüyorum!

                     “Geçmiş olsun, Allah yardımcın olsun, işin ağır, yükün çok fazla ve vebalin çok” denmeli.

                     “Bu ağır vazife ve sorumluluk altında yorulacak, ezilecek, kan ter içinde kalacaksın. Belin bükülecek, eğilecek, kamburlaşacak, burnun yere değecek,  gecen ve gündüzün olmayacak, ailene, özel işlerine zaman bulamayacak, Hz. Ömer gibi, sırtına un çuvalı alacak, hamal olacaksın. Allah sana kolaylıklar versin. Yardımına hazırız. Bize bir vazife düşerse  size yardım etmeye, bir nebze olsun yükünü hafifletmeye hazırız” denmeli.

                     Zira, belkide hiçbir işi, sorumluluğu ya da çok az işi varken, idarecilik gibi büyük bir mesuliyetin, vebal   ve  imtihanın altına girmiş oluyor. Sadece kendinden, ailesinden veya çok az insandan sorumlu iken, sadece onların vebalini taşırken, şimdi yüzbinler ve milyonların yükünü alıyor.

                    Binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanın sorumluluğunu sırtlanıyor, onlar adına büyük bir yük yükleniyor. Kendi işinin “patronu” iken, millete “garson” oluyor. Yüzbinlere, milyonlara hizmet etmek, servis yapmak zorunda kalıyor.

                   Böyle bir insana: “Ne mutlu sana, hayırlı olsun, gözün aydın, tebrik ederim” nasıl denebilir?

                   Ya da, gerçekten tebrik için mi gidilir?

                   Yoksa,  gizli amaç yukarıda sıraladığımız beklentiler mi?

                    Evet. Bu ziyaretler yasaklanmalı, bu anlamsız, gösterişten öteye gitmeyen , göstermelik sevgi ve gülücükler ihtiva eden,  “yakınlık kurmaya matuf”bu  faydasız geleneğe son verilmeli.

                   Hizmet için vazifeye getirilen insanlar, atanmış veya seçilmiş olsun, resmi veya sivil olsun, siyasi ya da bürokratik olsun, rahat bırakılmalı, meşgul edilmemeli, zamanları, mesaileri boşa harcanmamalı, çiçekler, çelenkler, çikolata ya da benzeri hediyeler çarçur edilmemelidir.

                  Tam aksine, makam sahipleri  halkı, STK’ rı ziyaret etmeli, arazide iş görürken, işini aksatmadan ve yolu düştüğünde  uğramalı,  yerinde görmeli, talepleri  yerinde almalı, milletin ayağına o gitmelidir.

                  Hizmet ehli idarecilerin zamanı çok dar ve çok kıymetli.

                  Yapacak çok işleri var.

                  Onun için onları oyalamayın, zamanlarını çalmayın!

                   Samimi ve faydalı olmayan, absürt kaçan bu geleneğe son verin!

                  HER ŞEYİ DÜNYEVİLEŞTİRDİK, DÜNYEVİ BİR “FAYDAYA” AYAR EYLREDİK! BU GİDİŞ DOĞRU DEĞİL,  ALAH SONUMUZU HAYIR EYELESİN!