“Ey iman edenler! Allah ve resulünün önüne geçmeyin, Allah’a itaatsizlikten sakının! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir.” Hucurat, 1
Ebü’l-Hakem (Ebû Cehl) Amr b. Hişâm b. el-Mugīre el-Mahzûmî el-Kureşî (ö. 2/624)
Hz. Muhammed’in ve İslâm’ın azılı düşmanlarından biridir. Başta Hz Muhammed aleyhisselam’ın ve İslam’ın azılı düşmanlarındandır. Ebü’l-Hakem olan künyesi İslâmiyet’e düşmanlığı sebebiyle Hz. Peygamber tarafından Ebû Cehil şeklinde değiştirilmiştir. Ebû Cehil, müşriklerin muharebe ihtiyaçlarının büyük bir kısmını bizzat karşıladığı Bedir Savaşı’nda ensardan Afrâ’nın oğulları Muâz ve Muavviz tarafından öldürüldü.
İslam ilk insan Hz Ademden itibaren peygamberler ve vahiy halkasının son temsilini icra etmiştir. Bir yönüyle şer’u men kablena denen geçmiş şeratlerin ihya, ibka ve imhasına bakarken diğer yönüyle yaşanan hayatın örf ve adetlerine yön vermiştir. Kendinden önceki peygamberlerin yoluna iktidanın emredildiği ayetleri görmek mümkündür. Mesela: “Sonra sana, “Tevhid önderi olan ve putperestler arasında yer almamış bulunan İbrâhim’in dinine uy” diye vahyettik.” Nahl, 123.
İslam salt Arap örf ve adetlerini evrenselleştirmek için gönderilen din değildir. Bununla beraber o dönemin bazı geleneklerinin devamı da İslam’ın bir hükmü olmuştur. Mesela zıhar: “Kocanın, karısını annesine veya dinen nikâhı düşmeyecek yakınlarına benzetmesi anlamında fıkıh terimidir” aynı zamanda İslam’ında bir hükmü olmuştur. İslam’ın evrenselliği şöyle ki Müslüman için gereken meskenin mimarisinin şekli öğretilmemiş, konut mahremiyeti ve dokunulmazlığı üzerinde durulmuştur. “Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan ve içinde oturanlara selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin. Sizin için daha iyi olanı budur; umulur ki düşünüp anlarsınız.” Nûr, 27.
Kıyafetle ilgili ilkeler belirlenmiş, bedeni sünnetler konusunda esaslar zikredilmiştir. Günümüzün bazı tebliğcilerinden şu tarz cümleler duymaktayız: “Peygamberin sakalı varsa Ebu Cehilin de sakalı vardı. Onun sarığı varsa Ebu Cehilin de sarığı vardı. Peygamberin cübbesi varsa Ebu Cehilin de cübbesi vardı, Onun misvağı varsa diğerinin de misvağı vardı” diyerek birçok sünnette zikrolunan hususu Ebu cehille aynileştirerek değersizleştirmektedirler.
Elbette insan olmanın bazı ortak özellikleri vardır. Fakat Ebu Cehil de yer, içer, uyur, çalışır vs diyerek İslam’ın ilkelerine göre uyuma, yeme, içme ve çalışma hayatını önemsizleştirmek, dine karşı yapılan haksızlık ve dini değersizleştirmektir. Mesela zina ile evlilik fiilen uygulama olarak aynı sonuçları içerir ancak birinin Allah adına ibadet ve muamelat olarak kabulü onu meşru ve helal sınırı içinde tutmaktadır.
Bir şey peygamberimiz tarafından fiili, kavli ve takriri olarak hayat safhasına çıkmışsa o husus artık diğer hukumlerden ayrılıp din sahasına dahil olmaktadır. Eğer bu husus örfi ise icrası sevaba dahil olur ancak yapılmamakla kınanmazlar Şer’i bir husus ise yapmayan kınanır yapan ise ecre nail olur. Mesele dinin koyduğu ilkeleri uygulamakla meşruiyet kazanmasıdır.
Bırakın bir din alimini sıradan bir Müslüman dahi bir ameli Ebu cehilde yapıyordu diyerek ümmetin uygulamalarının önüne set çekmek en azından peygambere ve onun sünnetine engel çekmektir. Ahlak ve edep bakımından mazur görülmeyecek bir durumdur. Bir işi peygamberimiz uygulamışsa o amel insani ve İslami’dir. Amellerin değeri iman, niyet ve ihlas ile ölçülür. Bir şeyin uygulama bakımından sünnet olup olmadığı incelenebilir ancak Ebu Cehilden destek alarak İslam’ın uygulamaları asla küçümsenemez. Sakalı Ebu Cehille anmak yerine Kuranda anılan Hz Harun’un sakalını zikretmek daha yerinde olmalıdır.
Ebu Cehilde konuşurken “Allah” ismini söylüyordu şimdi Hz Muhammedîn aleyhisselamın “Allah” demesiyle eş değer midir. Malum müşrikler yerin göğün yaratıcısı Allah’tır diyorlardı. Peki bizim “Allah” cevabımızla aynı mıdır?
Bir gün Resûlullah’a bir misafir gelmişti. Misafir, o esnâda kâfir idi. Efendimiz, onun için bir koyunun sağılmasını istedi. Misafir, getirilen sütü içip bitirdi, tekrar getirildi yine bitirdi, tekrar getirildi yine bitirdi. Böylece tam yedi kap süt içti. Bu misafir, ertesi gün Müslüman oldu. Allah Resûlü, yine ona süt getirilmesini emretti. Misafir sütü içti. Efendimiz tekrar getirtti, fakat misafir bu kez bitiremedi. Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“–Mü’min, bir bağırsağı ile, kâfir ise yedi bağırsağı ile içer.” buyurdu. (Müslim, Eşribe, 186).
Hakikati görmek isteyenlere ciddi bir nazar ve basiret yeter, görmek istemeyenler ise manen ishal olmuşlardır. Kısaca Ebu Cehilden destek ve meşruiyet arayışı dine, dindara ve Müslümanlığa gizli düşmanlık ve zarar vermekten başka bir şey değildir. “Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır” 33/6 ayetini Ebu Cehilin yakınlığına dönüştürmek akıl karı değildir.
“Yüzleri ateşe çevrildiği gün, “Keşke Allah’a itaat etseydik, resulü dinleseydik” diyecekler.” Ahzab, 66