Dinin Gölgesindeki Ahlaksızlık: Dini Ahlaksızların Tasallutundan Kurtarmak
Prof. Dr. Hasan Onat'ın dikkat çektiği üzere, "Kötülük, ahlâksızlık, adaletsizlik ve her türlü yanlış, Din kullanılarak örtülüyor ve görmezlikten geliniyor hatta meşrulaştırılıyorsa, öncelikle dini ahlaksızların tasallutundan kurtarmak gerekir"
Bu saptama, günümüz toplumlarında sıkça karşılaşılan, inancın istismar edilmesi gerçeğine güçlü bir ışık tutmaktadır.
Makro düzeyde siyasi çıkar çatışmalarından mikro düzeyde bireysel manipülasyonlara kadar, dini söylemin bir kalkan veya meşruiyet aracı olarak kullanılması, hem toplumsal dokuyu zedelemekte hem de dinin özünü gölgelemektedir.
İnancın İstismarı ve Toplumsal Zarar
İnsanlık tarihi boyunca din, ahlaki bir pusula ve toplumsal birleştirici bir güç olmuştur.
Ancak Onat'ın belirttiği gibi, bu kutsal değerler, zaman zaman kötülüklerin üzerini örtmek için bir perde işlevi görebilmektedir.
Ahlaksızlık, adaletsizlik ve yanlışlar, dini retorik içerisine gizlenerek eleştirilemez, sorgulanamaz bir konuma getirilmektedir.
Bu durum, adaletsizliğin normalleşmesine, ahlaki çürümenin görmezden gelinmesine yol açarak toplumsal vicdanı köreltmektedir.
En tehlikelisi ise, bu eylemlerin sadece hoş görülmesi değil, aynı zamanda "dini" gerekçelerle meşrulaştırılmasıdır.
Bu, inancın en temel ilkeleri olan hakkaniyet, doğruluk ve merhamete ihanettir.
Dini Ahlaksızların Tasallutu
Onat'ın vurguladığı "dini ahlaksızların tasallutu" ifadesi, konunun merkezine oturmaktadır.
Buradaki "ahlaksızlar" sadece kötü niyetli kişileri değil, dini bilgiyi ve otoriteyi kişisel, maddi ya da siyasi menfaatler için kullanan herkesi kapsar.
Bunlar, kendi yanlışlarını ve çıkar odaklı hareketlerini, dinin diliyle cilalayarak kitlelere sunarlar.
Bu tür bir istismar, halkın dine olan samimi bağlılığını sömürerek, onları yanlış yollara sevk ederken, aynı zamanda dindar olmayan kesimlerde de dine karşı güvensizlik ve öfke yaratır.
Bu tasallut, dinin özündeki evrensel ahlak ilkelerini terk ederek, şekilciliği ve dogmatizmi ön plana çıkarır.
Kurtuluş Yolu: Öze Dönüş ve Eleştirel Bilinç
Bu tasalluttan kurtuluşun yolu, öncelikle dini, manipülatörlerin tekelinden kurtarmaktan geçmektedir.
Bu, iki temel alanı güçlendirmeyi gerektirir:
Eğitim ve Eleştirel Düşünce: İnsanların, dini metinleri ve öğretileri doğrudan ve eleştirel bir bilinçle öğrenmeleri teşvik edilmelidir.
Dini bilginin tek bir otoriteye bırakılması yerine, derinlemesine anlama ve sorgulama kültürü oluşturulmalıdır. Bu, bireyleri, din adına söylenen her şeye sorgusuz sualsiz itaat etmekten alıkoyar.
Ahlaki Özün Önceliği: Dinin temelinde yatan adalet, doğruluk, şefkat ve kul hakkı gibi evrensel ahlaki değerlerin, ritüellerin veya şekilci kuralların önüne geçirilmesi gerekir.
Bir eylem dini bir kisveye bürünse dahi, eğer ahlak ve adalete aykırıysa, bu durumu cesaretle ifşa etme sorumluluğu öne çıkmalıdır.
Sonuç olarak, Prof. Dr. Hasan Onat'ın sözü, bize din ile dindarlık arasındaki farkı hatırlatmaktadır. Gerçek dindarlık, ahlaki dürüstlük ve adaletten asla taviz vermez. Dini değerlerin, kötülüğü ve yozlaşmayı meşrulaştıran bir araç haline gelmesine izin vermek, hem inanca hem de topluma yapılacak en büyük kötülüktür. Bu nedenle, dini ahlaksızların manipülasyonlarına karşı uyanık olmak ve inancı özüne uygun bir ahlak zemininde savunmak, hem dini hem de toplumsal bir zorunluluktur. (G. Dihkan paylaşımından alınmıştır)
GAZZE NOTU: İnsanlık tarihinin en vahşi mezalim ve soykırımının 721. gününde, sahabe neslinin son canları da katledilmek üzere. Direniş cephesi hariç herkes bu imtihanı kaybetti. Zulüm arşa değdi, insanlık bitti!
Kahrolsun kanlı emperyalizm ve ziyonbizm. Ve kahrolsun (DİRENİŞ CEPHESİ HARİÇ), yerin dibine batsın işbirlikçi kukla halkı Müslüman ülke idarecileri!
KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ