Yaşadığımız şehir de, mahalle de, semt de, kısaca tüm çevremizde, alabildiğine sorumsuz, duyarsız, tamamen denetimsiz ve müeyyidesiz bir hayat  sürüyoruz.

              Aklımıza ne eserse yapıyor, istediğimiz şekilde hareket ediyor, yanlış olduğunu,  rahatsızlık ve zarar  vereceğini  bile bile, fütursuzca eylemlerde bulunabiliyor, hesaba çekilmiyor, takip ve  denetime tabi tutulmuyoruz.

              Hemen her gün, hepimizin gördüğü, yaşadığı ve rahatsızlık duyduğu, ama hiçbir şey yapılmayan, her gün tekrarlanan  bu hususlara kısaca  değinelim.

               Evet. Çok sorumsuz davranıyor, çevremize zarar veriyor, insanları rahatsız ediyor, yaşamı çekilmez hale getiriyoruz.

              Neler mi yapıyoruz?

              Araba da müziğin sesini sonuna kadar açıyor, bağıra bağıra çaldırıyor, gürültünün daniskasını yapıyoruz.

             Arabaya binip, bağırtarak kalkıyor, cırlatarak gidiyor, acı bir fren sesiyle durabiliyor, bunu bir marifet, bir hava atma olarak görebiliyoruz.

            Işıkta dururken, lamba yanar yanmaz, zerre sabretmeden hemen kalkmak istiyor, gereksiz yere kornaya basıyoruz. Anında kızıp parlıyor, yabaniler gibi kavga edebiliyoruz.

           Sokakta yürürken ve yanımızdaki ile konuşurken, avazımız çıktığı kadar bağırıyor, herkesin duyacağı desibel de konuşuyor, sesimizle gürültü kirliliğine katkı veriyoruz.

           Etrafımıza aldırmadan, sin kaflı laflar edebiliyor,  erkeklerin yanında bile söyleyemeyeceğimiz sözleri bayanların yanında sarf edebiliyor, en galiz küfürleri edebiliyor, etrafımızdakilere dinletebiliyoruz. Gece yarısı sokakta bağırarak konuşabiliyoruz.

          Cami de cemaat namaz kılarken, yan tarafta davul ya da saz çalabiliyor, cemaati düşünmiyor, gürültüye boğabiliyoruz.

          Yaya kaldırımında yürürken sağdan yol almıyor, karşıdan gelen ile çarpışabiliyor, akışı karmankudal edebiliyoruz.

         Park ve bahçelerde, hem de çöp kutusunun yanında çekirdek yiyip, kutuya değil, yere atabiliyor,çimleri çiğneyip, her tarafı yol edebiliyoruz.

        Piknik yaptığımız yeri, çöp alanına dönüştürüyor, elimizde ki su şişesini çimlerin üzerine fırlatabiliyoruz.Temiz bulduğumuz yeri, Hiroşima’ya çevirebiliyoruz.

         Parklar da aileler oturup dinlenirken, yan tarafta top oynayabiliyor,  parkı top sahasına çevirebiliyor, kaçan topları ailelerin kucağında arıyor, milli maç yapar gibi yırtınıyor, bağırıp çağırabiliyor, yan da oturanları düşünmeden küfürler sallayabiliyoruz.

           Hayat kaynağımız derelerimize, göl ya da denizlerimize, hiç utanmadan ve vicdanımız sızlamadan her türlü atığı atabiliyor, can damarımız mübarek  suyu kirletebiliyoruz.

           Mahallemize koyulmuş geri dönüşüm kutusuna, zahmet edip değerlendirilebilir atıkları atmıyor, normal çöpe gönderebiliyoruz. Çoğu kez de, kutunun içine değil,  dibine ve etrafına yığabiliyor,atık yığınına çevirebiliyor, çevreye saçılmasına aldırmıyoruz.

           Elimizde ki izmariti yere atabiliyor, sokakları böcek istilası gibi, izmarit ile istila ve işgal edebiliyoruz. Dükkanımızı yıkayıp, suyunu sokağa akıtabiliyor, deterjanlı suları ağaç diplerine boca edebiliyoruz.Kaldırımları işgal edebiliyor, mal ya da sandalye-masa ile kapatabiliyoruz.

           Çöpleri zamanında çıkarmıyor, bir gün, iki ya da üç gün önceden sokağa terkediyor, günlerce orada kalmasını sağlıyor, kedi ve köpeklerin dağıtmasına vesile olabiliyoruz.

           İnşaat yaparken, hafriyat ve malzemelerin etrafa saçılmasına aldırmıyor, yaya kaldırımı üzerine her türlü harcı atıyor, yapıştırıyor,lekeliyor, bir karton ya da naylon sererek korumuyor, muhafaza etmiyoruz.İş makinesi ile çalışırken ağaçlara zarar verebiliyor, gövdelerini yaralayabiliyor, acil servislik edebiliyoruz.

           İstediğimiz yerde bisiklet, mobilet ve benzeri iki tekerleklileri sürebiliyor, insanlara çarpabiliyor, sürtünerek geçebiliyor ya da tam arkasında korna çalarak kalbini durdurabiliyoruz.

          Boş arsaları çöp sahasına çevirebiliyor, kendi evimiz dışında hiç bir şeyi temiz tutmuyor, korumuyor, şehir mobilyalarına zarar verebiliyor, insanlara ve haklarına saygı göstermiyor, adabı muaşeret bilmiyor, uygulamıyoruz. Tuvaletleri temiz tutmuyor,kapı arkalarına en alçak şeyleri yazıyor, telefon bile bırakabiliyor,  ceza yemiyoruz.

         Otobüste ve minibüste telefonla sesli konuşabiliyor, mahremimizi yandakine dinletiyor,rahatsızlık verdiğimizi düşünmüyoruz.

          Bütün bunları yaparken de, hiçbir denetime tabi tutulmuyor, hesap soran ile karşılaşmıyor, bir müeyyideye muhatap olmuyoruz. Bu ve benzeri birçok pespayelikleri, vandallıkları yapıyor, insan olduğumuzu unutuyor, hayvanlardan da aşağı düşebiliyoruz.

         Saldım çayıra, Mevlam kayıra halindeyiz.

          Dünyanın hiçbir yerinde yapılamayan keyfilikleri, bizim ülkemiz de yapabiliyor, hiçbir yaptırıma muhatap olmuyoruz

          Sonunda da, şehir ve toplu yaşam alanlarımızı, yaşanmaz/çekilmez hale  getiriyoruz.

          Sahi bu kadar sorumsuz, denetimsiz, cezasız ve  müeyyidesiz bir hayat olabilir mi?

          Şehir de yaşamın bir kaidesi, kuralı, disiplini yok mu? Ne istersek yapabilir miyiz?