“Yüksek hızlı trenden ( YHT)” sonra, şimdi de “Yüksek Hızlı Teravih ( YHT)” devreye girdi. Yeni değil tabi ki, epeyce seneden beri. Eskiden, gençlik yıllarımızda yoktu. 

  İlki, bizi, bir şehrimizden başka bir şehrimize yüksek hızla bir an önce ulaştırırken, diğeri de, bizi camiden yüksek hızla, bir an önce dışarıya, cami dışına, kahveye ulaştırıyor! 
                   Bu yazıyı yazmamın sebebi, birkaç gün önce bir camimizde kıldığım “Hızlı” değil, “Yüksek Hızlı” da değil, “Çok Yüksek Hızlı Teravih.” 
                  Ya da “Ultra Yüksek Hızlı Teravih (UYHT)” de diyebiliriz. 
                  Şüphesiz makul “Hızlı Teravih’in ( HT )” amacını anlıyor, biliyor, mantıklı ve yararlı buluyor, ona bir şey demiyoruz. 
                  Ama YHT’in ve UYHT’in amacını, yararını, bizi nereye ve hangi amaca, sonuca ulaştırdığını anlamakta güçlük çekiyoruz. 
                  Elbette Teravih namazı, uzun bir namaz olup, normal farz namazlar kadar yavaş kıldırılmaz. Cemaati yorar ve kaçırır.  
                   Bu nedenle, normal farz namazlardan biraz daha hızlı kıldırılması, makul ve anlaşılabilirdir. Buna “Hızlı Teravih ( HT)” diyebilir ve kabul ederiz, ediyoruz da. 
                   Ama Yüksek Hızlı Teravih ( YHT) namazını kabul etmezken, 
                   “Ultra Yüksek Hızlı Teravih ( UYHT) namazını anlamakta ve kabullenmekte zorluk çekiyoruz. Namaz olup olmayacağından emin de değiliz. 
                   Teravih namazını; cemaati yormama, bıktırmama, devamlılığı ve katılımı  sağlamak ve erken bitirmek için, iyi niyetli çabalar mutlaka olmalıdır. 
                     Hatta, daha sonra değineceğimiz başka formül ve alternatifler de devreye sokulabilir. 
                 Ancak, yıldırım hızıyla kıldırıp yani “UYHT” namazı kıldırıp, namazı namaz olmaktan çıkarmanın bir gerekçesi, mantığı ve sevabı düşünülemez. 
                      Öylesine hızlı ki, atletizm yarışı, maratonu gibi! 
                      Hızlı okumaktan, Kur’an’ın heder edildiği, 
                      Çabuk okuma telaşı ile ne okunduğunun bile anlaşılmadığı, 
                      Sure okuma yerine, surelerin kaybolup, bir ses, garip bir sese dönüştüğü, 
                      Bir an önce bitirip, cemaati camiden dışarı çıkarma hedefine odaklanmış ve bunun için yırtınıldığı bir Teravih namazı. Nihayetinde de, İmam efendinin, maratonu kazanmış kahraman edasıyla cemaate dönüp dua etmesini, “bak ne erken bitirdim, sizi yormadım” der gibi bakmasını, namazın selameti bakımından  elbette anlamak zor. 
                      Bunun yerine, bir kısım camilerde tadil-i erkan ile ve farz namazlar hızında, belki azcık daha çabuk olmak üzere, 8  ya da 10 rekat kılınsa, yani adam gibi kılınsa, 
                  Bazı camilerde de, yine farz namaz normunda veya birazcık daha hızlı,20 rekat kılınsa ( bazı camilerde hatimle kılındığı, isteyenlerin hatimle kıldığı gibi), 
                      İsteyen bunlardan birini tercih etse, isteyen istediği camiye gidip, kısa ya da uzununu tercih edebilse, 
                  Her ikisi de doğru dürüst kılınsa, ADAM GİBİ, NAMAZ GİBİ KILINSA, 
                  Çok daha makul, daha doğru ve güzel olmaz mı?  
                   Ya da cemaat etkin bir şekilde eğitilip, uyarılarak, 
                      Çok şık olmaz, olmayacak ama, 
                      Cemaatle istenildiği kadar kılınması,  
                      Dört veya sekiz rekatta ya da  hangi rekatta  olursa olsun yorulanların, camide kenara çekilip, Vitir namazını beklemesi, 
                      Ya da, dinlenip, sonraki rekatlara iştirak etmesi veya kılabildiği kadar kılıp, dışarı çıkıp, Vitir namazına cemaate dönmesi veya Vitir namazını evde kılması gibi alternatifler üretilebilir, uygulamaya sokulabilir mi? 
                       Bana, bazı camilerde, normal farz namaz hızındaveya azcık daha hızlı 20 rekat, bazı camilerde de, yine farz namaz hızında 4,8,10 rekat kılınması, daha olabilir bir alternatif olarak görünmesinerağmen, bütün bu alternatifler değerlendirilebilir mi? 
                       Her ne şekilde ve hangi alternatif olursa olsun, kabul edilsin veya edilmesin, 
                       Namazı, namazı namaz olmaktan, Kur’an’ı Kur’an olmaktan çıkaran YHT ve UYHT tipi Teravihlerden behemehal vazgeçilmeli,  
                       İlle de bu sistem devam edecekse, HT üzerinden devam edilmelidir. 
                       Sanmayın ki, bu mevzuyu gazete köşemde yazmakla kaldım. 
                       Her konuda olduğu gibi, bunu da ilgilisine, DİB ve Din İşleri Yüksek Kurulu’na yazdım. 
                       Derdimi ve alternatif önerilerimi ilettim. 
                       Ne cevap vereceklerini ben de merak ediyorum! 
                  ÇOK YÜKSEK HOPARLÖR SESİ İLE NAMAZ KILDIRMA 
                        Bu mevzu da, camilerde rahatsız eden sorunlardan birisi. 
                       Bir, iki ya da üç saf cemaat olduğu halde, çoğu kez de birkaç kişi olduğu halde, namazlar mikrofon kullanılarak kıldırılıyor. 
                       Çok kısık sesle kıldırsa bile duyulacağı halde, hoparlör kullanıyorlar. 
                      Dolayısıyla, gürültü kirliliği oluyor, ses yoruyor, kafayı rahatsız edebiliyor. 
                      İnsan sesi ile değil, hakim bir hoparlör sesi ile namaz kılıyoruz. 
                      Namazda ki sükuneti ve huşuyu da alıp götürüyor. 
                     Halbuki, cemaate göre ses fırekansı ayarlanmalı, cemaat azaldıkça ses de düşürülmeli, imamın sesinin duyulabileceği cemaat azlığında ise, hiç mikrofon kullanılmamalıdır. 
                     Mikrofon ve hoparlör, ses duyulsun diye kullanılır. Böyle bir sorun yoksa, cami ağzına kadar dolu değil de, birkaç saf var ise, imam efendinin sesi rahatlıkla duyulacağından, hoparlöre vermenin bir anlamı yoktur. 
                     Hadi hoparlöre verdiniz, bari sesini cemaat miktarına göre ayarlayın. 
                     Camiyi gürültüye boğmayın! 
                     DEVEYE SORMUŞLAR: BOYNUN NEDEN EĞRİ? DEVE CEVAP VERMİŞ: NEREM DOĞRU Kİ! 
                     Galiba ülkemizin hali bu. 
                     Bu ülkede hiçbir kurum yetkilisi, “sıkıntı var mı, daha iyi ne olabilir, yeni alternatifler üretebilir miyiz” diye bir düşüncenin, bir gayretin içinde değil. Hemen hepsi sıtatükodan yana, ne şiş yansın ne kebap, rahatını bozma, keyfine bak derdinde. 
                     İstisnalar müstesna.