Bir yaş daha aldım, yaşanılamayanların gölgesinde… Öyle bir gölge ki, sabırla süslenmiş.
İsyan, o gölgenin dibinde dikiş tutmaz.
Bir yaş daha aldım; düştü ömrümden sararmış bir sonbahar yaprağım.
Yaprağın sararmışlığında hep bir yaşanmışlık gizlidir diye bilinir.
Benim sararmış yaprağımın giziyse yaşanmamışlıklarımdır. Yüreğimin bir yerlerinde öylece duruyor “yaşanılmayan hatıralar durağı.” Ben sıkça uğrarım o durağa; en çok da yaşamadığım çocukluğumun başına giderim. Benim yaşayamadığım çocukluğumu kardeşlerim yaşamıştı. Onlar nereye giderse beni de yanlarında götürürlerdi. Onlar saklambaç veya istop oynarken, ben de onları izlerdim… Sanki ben oynuyormuşum gibi mutlu olurdum.
Sonbahar mevsimini neden bu kadar çok sevdiğimi bilir misiniz, değerli okurlar?
Benim için her sararmış yaprak bir ömür demektir.
Her yaş gününde bir yaprak düşer ömrümüzden.
Benim ise bedenim yaşıyor ama hareketsiz; ömürse geçip gidiyor.
Her yıl bir yaprak daha sararıp düşüyor ömrümden.
Biz sağlığından yoksun bireylerde şöyle bir şey vardır:
“Gerçekten iyi ki doğdum mu?” sorusunu kendine sormak…
Yüceler Yücesi Allah’ımız herkese birer ömür vermiş; birini öldürürken diğerini ölümsüz kılmamış.
Allah katında herkes eşitken, bizlere gerçekten “iyi ki doğdum mu?” dedirtenler utansın.
Hayatın çizgisi sandığımız kadar uzun değil; yıllar çabuk geçiyor ve vaktimiz kısıtlı.
O son yaprak ömrümüzden yeşilken mi düşer, sararırken mi yoksa kuruyarak mı düşer, onu bilemeyiz.
Fakat nasıl bir ömür yaşayacağımız bizim elimizdedir.
Ben yeni bir yaş aldım, bir yaş daha büyüdüm. Olgunlaştığımı hissediyorum.
Evet değerli okurlarım… İnsan yaş aldıkça olgunlaşıyor ve anılarını hatırlıyor.
Çünkü eskiye özlem başlıyor yaşlandıkça. Ben de anılarımı özlüyorum; en çok da çocukluk anılarımı… Başka anı biriktiremedim.
Beni tanımayanlar için kısaca kendimden bahsedeyim… Sonbahar ayı olan aralıkta doğmuşum. Belki de sonbaharı bu yüzden seviyorumdur, kim bilir.
Dünyaya mor bir bebek olarak gelmişim. Menenjit, diğer adıyla havale hastalığı geçirmişim. Sanıyorum ki mor doğuşumun sebebi bu hastalık olabilir; tabii bu sadece benim düşüncem. Sonrasında hastane sürecim başlamış.
Beni muayene eden doktorlar hep şunu söylemiş: “Boşuna gezdirip çocuğu da yormayın, sizde yorulmayın.”
Ben bu söyleme kader dedim.
Allah tarafından seçilmiş bir insandım ve bu inancıma dayadım sırtımı. Sabrım da sınırsızdı.
Kendimi bildim bileli yatalak engelliyim. Hiçbir şekilde ayağa kalkamıyorum.
5 Aralık itibariyle 45 yaşına girmiş bulunmaktayım.
Bütün ihtiyaçlarımı 45 yıldır annem karşılıyor. Rabbim annemi başımdan eksik etmesin… O benimle büyüdü, ben onunla büyüdüm.
Ellerimi kullanamıyorum fakat sol elimin işaret parmağı yazı yazacak kadar tutuyor.
Benimle ilgili diğer detayları merak ediyorsanız:
https://www.yenisakarya.com/engelleri-kalemimle-asiyorum
Ben yeni bir yaş daha aldım ve bir yaş daha olgunlaştım.
Ömrümün sararmış son yaprağı ne zaman düşer bilinmez…
Ama ben o düşecek son yaprağın gölgesine yavaş yavaş yaklaşmaktayım.
Rukiye Türeyen / Engelsiz Dizeler
YENİ SAKARYA GAZETESİ