Çarşamba günkü ‘’Çevre Tahribatı ve en vahşi olan kim?’’ başlıklı yazımızda ‘’Çevre ‘’ konusunu ele almış, çevreyi oluşturan altı unsur üzerinde durmuş, bunlardan birinin de ‘’Hava ‘’ olduğunu belirtmiştik.
Hiçbir canlının onsuz yaşayamayacağı ve varlığını sürdüremeyeceği, çevreyi oluşturan unsurlardan biride hiç şüphesiz havadır.
Su , bitki ve hayvanlar olmadan, birkaç saat ya da birkaç gün yaşamamız mümkün ama, havasız bir dakika bile yaşamamızın mümkün olmadığını hemen herkes bilmektedir.
Yaşamımız, varlığımızı sürdürebilmemiz ve hayatta kalabilmemiz için bu kadar hayati ehemmiyete sahip olan havaya, gereken önemi veriyor, hassasiyet gösteriyor muyuz?
Hiç şüphesiz bu soruya vereceğimiz cevap hayır olacaktır.
Bedava ve çok bol olarak bulduğumuz, hiç zahmet çekmeden elde ettiğimiz, yokluğunu yaşamadığımız için kıymetini bilmiyor, havayı hoyratça kullanıyoruz.
Toprağı ve suyu kirlettiğimiz, bitki ve hayvanları ölçüsüz kullanıp yok ettiğimiz gibi, havayı da aynı akıbete tabi tutuyor, hoyratça kullanıyor, kirletiyoruz.
Yani insanoğlu, kendi hayat damarlarını bir bir kesiyor, kirletiyor, tüketiyor
En önemlisi olan havayı da aynı kadere tabi tutuyor, solunamaz hale getiriyoruz.
Savaşlar, bombalar, nükleer silahlar, fabrikalar, kimyasal gazlar ve benzeri vahşiliklerle, havamız giderek kirlenmekte, temiz ve tertemiz havamız giderek azalmaktadır.
Anadolu’muzun bir çok yerinde olduğu gibi, yaşadığımız coğrafya olan Sakarya’mız da bundan nasibini almış ve havası belli ölçüde kirletilmiş görülmektedir.
Uzun zamandan beri Sakarya’mızın havasını test ediyor ve gözlemliyordum.
Zaman zaman il dışına çıkıyor, gittiğim şehirlerle mukayese etme imkanı buluyor, havamız ile diğer illerimizin havası arasındaki farkı müşahade ediyordum.
Sadece şahsım değil, ş ehrimize gelen misafirlerimiz de bu durumu farkediyor ve ifade ediyorlardı.
Son olarak, çok yakın bir zaman da Avustralya’dan gelen bir misafirimi gezdirirken, durumu fark edip, Sakarya’mızın havasının temiz olmadığını, genizinin yandığını ifade ettiler.
Sözkonusu misafirimizin tespitinden sonra, havamızın çok temiz olmadığı kanaatim kesinleşti. Zaten, bunu bende fark ediyor, havanın en temiz olduğu ve olması gerektiği sabah namazı vaktinde bile bunu izliyor ve yaşıyordum.
Misafirlerimizin, ‘’burası da Dilovası gibi’’ demesi, oraya benzetmelerini çok abartılı buldum. Asla orası gibi değildi. Onlar, Avustralya gibi, sanayisi olmayan ve havası çok temiz olan bir yöre ile mukayese ediyor, çok iyi yanında, bizim havamızı kirli buluyor ve Dilovası gibi gösteriyorlardı.
Elbette Dilovası değiliz. Hatta, orası ile mukayese edilecek durumda bile değiliz. Ama, havamızın çok temiz olmadığı da bir vakıa.
Sakarya’mızın havası bir ölçü de kirli ve ağır.
Yine, çok kısa bir süre önce ziyaret ettiğim ve birkaç gün kalma imkanı bulduğum, Malatya, Kayseri, Samsun, Ordu, Tırabzon ve Bayburt’ta bunu farkettim. Hemen hemen bu illerimizin tamamının havasını daha temiz ve hafif buldum.
Zaten, havaya ve gökyüzüne baktığınızda bunu farkediyor, berraklığı görüyor ve daha zinde olduğunuzu hissediyorsunuz.
Daha dinlek ve sıhhatli olduğunuzu görüyor, anlıyorsunuz.
Havadan nem kapan ve meteoroloji gibi havayı bedenen izleyen biri olarak, Sakarya’da kendimi hep halsiz hissediyor, ağırlığını üzerimde taşıyorum.
Elbette bunun sebepleri vardır ve bellidir.
Bir şehirde doğalgaz olduğu halde hava çok temiz değilse, kirletici kaynaklar bellidir.
İlgili kurumlar bunun üzerine gitmeli, vazifelerini layıkıyla yapmalı, denetimleri sıklaştırmalıdır.
Kirletici unsurlar gündüz ve gece izlenmeli, sağlıklı ve bağımsız ölçümler yapılmalıdır.
Bu kadar yeşilin ve tabii gazın olduğu bir belde de, ülkemizin en temiz havası olmalıdır.
Buna rağmen değilse, bir yerlerde eksiklik var, vazife tam yapılmıyor, yapılamıyor demektir.
Evet. Sakarya’mızın havası çok temiz görülmemektedir. Bunu, kent yaşayanı olarak her gün hissediyor, zaman zaman, bu yönde ki serzenişlere de yazılı ve sözlü olarak şahit oluyoruz.
Bunu bir kez daha, Avustralya’dan gelen misafirlerimizle teyid etmiş bulunuyoruz. Onlar da doğruluyor, farkediyorlar.
Sakarya olarak, basınımız, sivil toplum cemiyetlerimiz ve halk olarak daha duyarlı olmalı, havamızı kirletecek eylem ve fiillerden uzak durduğumuz gibi, kirletenlere karşı da duyarlı olmalı, sesimizi yükseltmeli, hukuki mücadelemizi de vermeliyiz.