Allah’ın kalplerdeki tasarrufu bitmez. Allah, her ânı, her nefesi tekrarı olmaksınız yeniden yaratan Azîz ve Celil olan Kudret’tir.

Allah buyurdu:  “Göklerde ve yerde bulunan tüm mahlûkat O’ndan ister. O, her an yeni bir yaratma halindedir.” (Rahmân Sûresi. 55/29)

Hz. Mevlana: “Düne ait ne varsa dün de kaldı cancağızım. Şimdi yeni şeyle söylemek vaktidir” der.

Âriflerin kibâr-ı kelâm sözleri hikmetlidir. Zahiren ilk bakışta anlaşılmaz. Basar (baş gözü) ile okunan satırlar, basiret ( kalp gözü) ile fehmedilir, anlaşılır.

Beden her an yenilenir, yaşlanır, değişir. Kalp ve Ruh, bedenden hızlı ve değişken olduğu halde ne yazık ki; çoğumuz farkında olmayız.

Aynaya baktığımızda; yirmi yıl önceki “ben” i görüyorsak bir şeylerin ters gittiğini bilmeliyiz. Hayata dair fikirlerin değişmemesi bize çoğu kez istikrar gibi görünüyorsa bile ruhumuzda “çürüme ve ölme ” başlamış demektir.

Allah’ın sınırlarını çizdiği “Tevhîd” ile nefsimize ait “düşünceler” iç içe geçmiş olduğu halde farklı kavramlardır.

Tevhîd esasları “ilahî”, düşüncenin esasları ise “beşeri” dir. Nefsin hazlarıyla kuşatılmış zamanla değişebilecek düşüncelere “kutsallık” atfetmek hatanın en büyüğüdür. “ben değişmem, beni kimse değiştiremez” bakış açısı kutsal değildir.

Bu ayrımın farkında olmayan birçok insan davasını, partisini, inancını koruduğunu zannederken; aslında birileri tarafından kendisine kodlanmış kişisel düşünce ve yorumları savunduğunu fark etmez. Taraftarlık, cemaat, tarikat ve parti taassubu böyle bir şeydir. Her türlü taassup, nâkıslıktır.

Başkaları adına yaşanan hayat ne hazin bir hayattır. Eskiden kölelerin el ve ayak bileklerinde demirden zincirler vardı. Çağdaş ve modern insan ise “beyninden” zincirlenmiş durumda. Ne yazık ki günümüzün köleleri “fikirsel esaretin” farkında değiller.

İdeolojiler; tabiatı gereği beşeri yanılma payını içinde barındırırlar. 40 yıl öncesine ait dünyanın siyasal ve ideolojik fikirlerini savunmak size mantıklı geliyor mu? Özeleştiri kültürüne sahip olmayanlar “nerede yanlış yaptık ?” diye sormaya korkar. Kişinin kendini kınaması, hatasıyla yüzleşmesi acizlik değil, bilakis erdemdir.

Hafıza dehlizlerinde kendi hakikatiyle yüzleşen insan kusurunu görür, hatasını itiraf eder. Önemli olan sadece itiraf etmek değil aynı zamanda geçmişe ait birikimlerden, hata ve tecrübelerden yeni bir insan “inşa” edebilmektir. İşte; insanımızın tıkandığı ve inatla direndiği eşik burasıdır. “Başkaları ne der?

Beyaz Türklerin paranoyasından kurtulma mücadelesi veren Türk insanı; korkutulmaktan ve felaket senaryolarından bıkmıştır. “Bizim adımıza birileri korku üretmesin artık!” diyen bu kırılma noktası ülke adına sessiz bir devrim niteliği taşımaktadır. 

Umarım ve dilerim ki Ak Parti önümüzdeki dönemde “insanın yeniden ihyâsı” için ehliyetli ve liyakatli adaylarla seçime girer.  

Siyasette ehliyet ve liyakat; zengin olmak, mimar, avukat, mühendis olmak değildir. Toplumu inşa etmek müteahhitlik işine benzemez. Bina inşa etmek kolaydır. İnsan ruhunu yeniden inşa etmek hikmet ve irfân gerektirir.  

Türkiye Yüzyılı vizyonunda değişim dalgası ister istemez alışkanlık yapmış düşünceler ile çarpışacaktır. Bu fikirsel dönüşüm noktasında “insanın yeniden inşası” gündeme damgasını vuracaktır. Hangi fikre sahip olursa olsun toptan kabul/ret düşüncesi yanlıştır. Hikmet, Mü’minin yitiğidir. Nerede bulursa alır.

Ütopyaların hayatımızı ve geleceğimizi satın almasını istemiyorsak doğru soruyu sormak zorundayız. “fikir dünyamda neleri değiştirmeliyim ?” sorusu sadece bir başlangıçtır. Hayatımızı karartan “çapraz ilişkiler” hakkında sorulması gereken binlerce soru bizi beklemektedir.

Her sabah aynaya baktığınızda “inatla hiç değişmeyen” aynı kişiyi görmekten mutluysanız yine de siz bilirsiniz…