İnsan ve toplum ilişkilerinde daima kural ve yasalar vardır. Bu yasalar insanın eşya, şahıs ve devlet ile ilişkilerini düzenler ve bu kurallarla yaşam meşruiyet kazandırır. İslam devletinde ve fıkhında yaşamın her alanı ef’ali mükellefinin sınırları içindedir. Bu sebeple haklar daima koruma altındadır.

En mükemmel kanun ve hükümler dahi ancak uygulandığında değer kazanır. Hükümler yanlışsa veya uygulamalar eksikse toplum hukuksuzluğa ve haksızlığa yuvarlanır. Adalet sadece adliye ve mahkemeyle sınırlı değildir. Hayatın her alanında mizan geçerli ve değerlidir. Uygulanmayan denge ise hüsranı getirir.

Ülkemizdeki adli, vergi ve eğitim afları gibi birçok konuda affın çokluğu beklenen sonuçları ve gönül huzurunu sağlamamıştır. Halkın ihtiyaçlarını ve hizmet usullerini doğru tespit etmeyen ve uygulamayanlar halkı farklıda olsa cezalandırmaktadırlar. Mesela otobanda yol tamirleri olmasına rağmen ve zaman bakımından gecikmeye sebep olsa da yol parası tam alınmaktadır. Bir araba yıkama garajı sahibi kişi suların kesik olması sebebiyle iş yapamasa da masraf ve vergilerini ödemek mecburiyetindedir.

Dükkân sahiplerinin yaya kaldırımlarını ihlal etmesi açık bir hak ihlalidir. Dükkânlarını yaya kaldırımına taşıyan kişiler cesaretlendikçe diğerleri mağdur olmaktadır. Mesela bazı çay ocak ve kahve sahipleri geçişleri işgal ederek haksız müşteri ve kazanca kapı aralarken, kurala uyanlar ise menfaat kaybına uğramaktadır. Birisi elli sandalye ile iş yaparken diğeri yirmi sandalyeyle iş yapmaya çalışmaktadır. Bazı park sahipleri de hakkı olmayan yerleri işgal ederek birçok haksızlığa sebep olmaktadır.

Komşu, işverenlerin veya rahatsız olanların uyarıları dikkate alınmadığı görülünce sorumluluk kamu adına yetkililere kalmaktadır. Zamanla haksız uygulamalar hak olarak savunulmaktadır. Kurallara uyanlar bir anlamda cezalandırılmaktadır. İmanın sesini dinlemeyenler, hukuka da saygısız davranmaktadırlar.

Ormanı yakan, suyu kirleten, çöpünü gelişi güzel döken, hız ve park sınırlarını ihlal eden kişiler kurallara uyanları “sefih” yerine koymaktadır.  İş yükünü mesai arkadaşına yıkan ve tabiri caizse işinden kaytaran kişilerin önde ve örnek gözükmesi de ayrı bir zulümdür. İki büyük yanlışımız vardır. Liyakatsiz insanı yetkili kılmak, istidadı olanın ise işini savsaklamasıdır. Toplumda görev şuuru ve liyakati eksik olan insanlar maalesef önde ve el üstünde tutulu gözükmektedir. Yanlış bir görevlendirme o topluma en azından yarım asır ceza vermek anlamına gelmektedir.

Pazar yerleriyle ilgili bir teklifim vardır. Pazarcılar akşam olunca çürümüş veya atılması gereken gıda ve benzerlerini bir koli veya büyükçe bir poşete koyarak pazara getirilen bir çöp konteynırına dökmeleri gerekir. Tezgâhların altına döküp ezmemelidirler. “Kırık camlar teorisi” üzerinde düşünerek temiz ve düzenli toplum oluşturmalıdır. Sorumluların çoğaldığı yerlerde kurallar değil, idarecilerin tercihleri uygulanırsa toplumun istikameti sarsılır.

Toplumun her alanında, kurala uyanla uymayan arasında fark olması gerekirken, kurallara uymayanlara pozitif ayrımcılık yapılması toplumsal düşmanlık ve haksız imkânlar sunmaktadır. Ya kuralları doğru koyalım ya da kuralları doğru uygulayalım.

Rahman suresi; 7-8-9 “Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız; Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız.”