Fahri Abi, senin 25’inci ve son kitabın ‘Keşan Sevdasında Bir Başkan; Mustafa Helvacıoğlu.’ 2023 Aralık ayında okurlarıyla buluştu. Bu kitabın ortaya çıkış öyküsüyle başlasak söyleşimize?                                                                                                                                                               Memnuniyetle Kadirciğim. 2021 yılı sonbaharıydı. Kadim dostum, Edirneli şair ve akademisyen Mustafa Hatipler aradı bir gün. O 24 Kasım doğumlu, ben 25. Tam bir gün, 24 saat büyük benden ama sağ olsun abi der bana. Fahri Abi, Keşan Belediye Başkanı, dostum Mustafa Helvacıoğlu hayatını kitaplaştırmak istiyor. Biyografi de senin işin. Yazar mısın? Dedi.

Sen de evet mi dedin abi?                                                                                                                               Hayır. Tabii ki hayır dedim.

Neden hayır dedin ki? Sen, portre yazarı olduğun kadar biyografi yazarı değil misin?                                                                                                                              Tamam, doğru, biyografi yazarıyım. Da, işin başka boyutları var. Göründüğü gibi değil işler.

Bugüne kadar kaç biyografi kitabın oldu abi, İsimlerini bir hatırlasak?                                                                                                                               Gül Sancılı Adam; Faik Baysal (2006), bir, Şarkıların Nabzındaki İsim; Halit Çelikoğlu (2008), iki, Ülkesine Adanmış Bir Ömür; Numan Yazıcı (2011), üç. Önden Giden Atlılar (2012), dört. Kırkikindi (otobiyografi, 2014), beş. Yaşayan Nasreddin Hoca; Hâfız Hasan Çolak (2014), altı. Bilge Hekim; Sadık Canlı (2018), yedi. Dinlediğim Halit Molla (2021), sekiz. Hakikatin Peşinde Bir Ömür; Yusuf Cinal (2021), dokuz. Ali Nabi Koçak (2022), on. Fiziğin ve Metafiziğin Şairi; Yılmaz Güney (2022), on bir. Üzerine konuştuğumuz Mustafa Helvacıoğlu, (2023), on iki. Evet, bugüne kadar on iki biyografi kitabım yayımlanmış, Kadirciğim. Saymamıştım, sayende ben de farkına varmış oldum.

Fahri Abi, sen kendini portre yazarı olarak mı tanımlarsın, biyografi yazarı olarak mı?                                                                                                                               Şu ana kadar on iki biyografi, beş portre kitabım yayımlandı. Çeşitli dergilerde yüzü aşkın şehir, üç yüze yakın da insan portrelerim yayımlanınca, edebiyat çevreleri beni portre yazarı fahri tuna olarak tanımış oldu. İkisi de diyelim. İkisi birden diye cevap verebilirim.

İzleyicilerimiz tam anlasın diye soruyorum abi; biyografi ile portre arasında ne fark var?                                                                                                                               Şöyle açıklayabilirim: Bir roman düşünün: Baştan sonra bir kahraman vardır ve onun etrafında bir dizi olaylar gelişir. Bu biyografidir. Bir de öykü kitabı düşünelim: İçinde yirmi, yirmi beş öykü vardır. Hepsi birbirinden bağımsızdır; olaylar, kişiler, mekânlar tamamen farklı. Bu da portredir.  İkisi de insanı anlatır. Biyografide tek bir kişi, portrede onlarca kişi. Birinde sayfalarca, örneğin 90 a4 sayfası, diğerinde bir en fazla 2 a4 sayfası. Portre bir bakıma dar alanda kısa paslaşmalar örneği.

İkisinde de eserlerin var? Hangisi zor diye soracak olsam?                                                                                                                               Biyografi; üzerinde çalışmak açısından zor, aylarca zaman alıyor çünkü. En az, bir yıl. Portre yazmak şöyle zor; bir a4 uzunluğunda bir kişinin hayatını, karakterini, acılarını sevinçlerini, sevdiklerini nefret ettiklerini, başarılarını başarısızlıklarını, fiziksel özelliklerini, eserlerini özetleyeceksiniz. Hem de şiirsel, lirik, imgesel, lezzetli bir Türkçeyle. Ustalık gerektiriyor. İkisinin de zor yanları varsa da on iki biyografi kitabı, yaklaşık dört yüz portre yazmış, olgun bir yazar olarak söylemem gerekirse, benim için, ikisi de zevkli ve güzel.   

Tekrar dostunuz Mustafa Hatipler’e verdiğiniz hayıra dönelim abi? Neden hayır dediniz?                                                                                                                              Birincisi çok uzak. Adapazarı nire, Edirne nire? 400 küsur kilometre, altı saat mesafe var. En az bir yıl sürecek çalışma için defalarca Edirne’ye gideceğim. Yoğun işlerim de var. Sen şair adamsın, güzel de yazıyorsun. Arkadaşın madem, sen yaz Mustafa, dedim. İkinci olarak da Mustafa, biliyorsun, ben sevmediğim insanın hayatını yazamam, yazamıyorum, zorla olmuyor bak, dedim. O da Türkiye’de biyografi alanında üç beş kişiden birisin. Usta sensin, gel ustalığını göster, bir. Mustafa Helvacıoğlu, güzel kalpli, düzgün, çalışkan bir insan. Örnek bir belediye başkanı, tanı seveceksin, iki. Ayda bir gelirsin, biz de ahir ömrümüzde sık sık birbirimizi görmüş oluruz, üç, diye cevap verdi.

Sonra nasıl gelişti?                                                                                                                               Telefon konuşmamızdan bir ay kadar sonra, yakın dostum Tacettin Özkaraman ile Edirne’den Gökçeada’ya giderken yolumuz Keşan’a düştü. Hatipler bizi Mustafa Helvacıoğlu ile buluşturdu. Bir saat kadar muhabbet ettik. Çayımızı bile kendi getirip ikram eden candan samimi mütevazı hizmet aşkıyla dolu güzel kalpli bir insan. Kısaca hayatını dinledim. Tamam, bu insanın hayatı yazmaya değer, dedim. Aralık ayında da başladık. On sekiz ay yazma çalışmaları sürdü. Üç dört ay da tashihler, grafik tasarım, baskı. Yaklaşık yirmi dört ay sonra kitap okurlarıyla buluştu.

Siz kitabın takdiminde Keşanlı Mustafa Destanı diyorsunuz? Bu mesele nedir?                                                                                                                               Sokakta rastgele yüz kişiye, destan denildiğinde aklınıza gelen ilk isim kimdir? diye sorsak, beş de seçenek versek, ilk sırayı hangisi alır dersiniz? Söyleyeyim: Kahir ekseriyetle (büyük çoğunlukla) birinciliği Haldun Taner ve eseri Keşanlı Ali Destanı alır. Taner’in tiyatro oyunu muhteşemdir gerçekten de. Bir halk taşlamasıdır oyun. İroniktir. Oyunun kahramanı Keşanlı Ali, gerçek bir halk kahramanıdır. Eyvallah. Da, bu bir oyundur nihayetinde. Bir kurgudur; Türk edebiyatının büyük tiyatro oyun yazarlarından Haldun Taner’in zihninde yarattığı bir hayal kahramanıdır Keşanlı Ali. Asıl sorulması gereken soru şu: Keşan’da gerçek bir halk kahramanı yok mudur? Gerçek destan yazan bir kahraman yok mudur? Cevap veriyorum: Vardır. Hem de bal gibi vardır. Şahidim ben. Gittim gördüm. İzledim. Sordum soruşturdum. Araştırdım. Emin oldum. İşte söylüyorum: Keşanlı Mustafa Destanı yazıldı beş senedir Keşan’da. Adı da Mustafa Helvacıoğlu Destanı. Edirne’nin Keşan ilçesinde. Hayalî değil, gerçek bir destan. Diyeyim size.

Birkaç cümle ile kimdir bu Mustafa Helvacıoğlu diye soracak olsam?                                                                                                                               Mustafa Helvacıoğlu kim mi? Beş yıldır Keşan Belediye Başkanı. Ak Partili hem de. Trakya’da seksen beş bin nüfuslu bir ilçede (birçok ilden, Bilecik’ten, Bolu’dan, Kırşehir’den daha büyük mesela) Ak Partili bir aday olarak seçimi alması ayrı bir destan, beş yıldır yaptıkları ayrı bir destan. Helvacıoğlu’nun siyaset öncesi hayatı başka bir destan. Diğer bir ifadeyle; Mustafa Helvacıoğlu Destanı üç bölümden oluşuyor: Meslek hayatı, seçim süreci, belediye başkanı olarak yaptıkları.

Sen eski bir belediyecisin; belediyede mühendis, müdür, daire başkanı olarak yirmi beş yıl çalışmış, meslek hayatı belediye çalışanı olarak geçmiş bir yazarımızsın, abi? Bir belediye başkanı olarak Mustafa Helvacıoğlu’nda, senin açından ilk dikkatini çeken hangi özellik?                                                                                                                             Güzel bir soru. Ben de Keşan’daydım. Canlı yayının yapıldığı salondaydım. Belediye Başkanlığının 1000. Günü’nde beş başkan yardımcısı ve on yedi müdürüyle canlı televizyon programı düzenleyen Mustafa Helvacıoğlu’nun şu sözü, her şeyi özetliyordu benim için: Bin günlük başkanlığımda, üç yılda, çok iyi bir tasarrufla dört bütçe harcadım; tek kuruş haram yemedim, kimseye de tek kuruş haram yedirtmedim! Yandaşım yok benim. En büyük beraat vesikası da budur belediyecilikte benim için. Şöyle söyleyeyim Kadir: 992 belediyesi var Türkiye’nin. Yani ülkemizde 991 Mustafa Helvacıoğlu daha var. Malum; partiler üzerinden seçiliyor başkanlar. Ve maalesef, tertemiz başlayan başkanlar, - kendileri temiz kalsalar bile -, belediyelere partililer, partili müteahhitler, partili yandaşlar üşüşüyor. Ve daha da kötüsü partililer de başkanlar da, bir süre sonra, belediye imkânlarını partililerinin doğal hakkı gibi görmeye başlıyor. Sonra da gelsin üşüşmeler, üleşmeler, üleşimler. Gittim gördüm inceledim. Tıpkı kendi beyanında olduğu gibi, üleşimin zerresi yok Keşan’da. Bu bir Keşanlı Mustafa Destanı.

Mustafa Başkanın seçim kazanması da bir destan demiştiniz?                                                                                                                               Birincisi, seçimden önceki yıl içinde bütün işyerlerini iki kere gezip birebir temas kurmuş Mustafa Bey. Seçime iki ay kala, rakibi ilk tura çıktığında o üçüncüye geziyormuş dükkânları. İkincisi, en çok ihmâl edilen kadınlar. En az yüz kadın gününe girip kendisini, projelerini anlatmış. Üçüncüsü, malum Keşan’da oylar yüzde 70 CHP, yüzde 30 Cumhur İttifakı. Zaten son beş seçimi CHP, yürüyerek almış. Kadınlara demiş ki, biliyorum, eşiniz CHP’ye verecek, versin. Ama siz bana verin, sayenizde Keşan’a kadın eli değsin, gelin Keşan’ı beraber yönetelim. Dördüncüsü, gençlik ve sosyal medya. Gençleri işin içine katıp sosyal medyayı çok etkili kullanmış.   

İlginç bir diyalog, anı sorsam o süreçten abi?                                                                                                                               Kendisi anlatıyor: Seçime daha dört beş ay kala Keşan’ın tarihi camisi olan Hersekzade Camii’nde Cumaya gitmiş. Namaz sonrası herkes çıkmış. İmam dayımın oğlu, ona ‘sen de çık, dışarıda bekle’, dedim, diyor. Tam kubbenin altına, avizenin ortasında oturmuş. Ellerimi kocaman açtım, diyor. Başlamış duaya: Allah’ım, bu yaşıma geldim, namazlarımı doğru dürüst kılamadım, oruçlarımı şöyle böyle tuttum. Zekât aklıma gelmedi. Sana karşı yüzüm yok, Kâbe’ne de gelemedim. Bunları en iyi sen biliyorsun zaten. Ama bana Keşan Belediye Başkanlığını nasip et, sana şeref sözü: Tek kuruş çalmayacağım, çaldırmayacağım. Ve ekliyor: Beş yıldır tek kuruş çalmadım çaldırmadım. Şeref sözümü tuttum Allah’a ve milletime karşı.

Harika. Bunu nasıl başarmış Fahri abi?                                                                                                                               Anlattığına göre, tüccar olan erkek ve kız kardeşinden tek kuruşluk belediyeye alış veriş yapmamış. Oğlu Atacan, avukat. Ona ben başkan olduğum sürece tek iş almayacaksın, demiş ve aldırtmamış. Beş yıl boyunca aile fertlerini belediyeye sokturtmamış. Eskiden doğrudan temin ile alınan her şeyi, ihale yoluyla, televizyondan canlı yayınlanan ihale yoluyla almış. Fiyatlar yüzde 25-30 düşmüş. 

Ne kadar güzel bir örnek abi. Başka?                                                                                                                               Dediğim gibi kendisinden önceki beş dönem belediye başkanı CHP’den seçilip görev yapmışlar. Dolayısıyla tüm çalışanlar CHPli başkanlarca işe alınanlar. Mustafa Helvacıoğlu’nun destansı bir güzel uygulaması da şu Kadir: Çaycısı bir önceki CHPli başkanın çaycısı. Makam şoförü son on beş sene görev yapan CHPli başkanın şoförü. Hiç değiştirmemiş. Değiştirmeyi aklından geçirmemiş. Konu hakkında benim gizlim saklım, ikinci bir ajandam yok ki. Şeffaf adamım. Herkes her şeyi bilsin duysun dinlesin, diyor. 17 daire müdürü var. Hepsi de CHPli başkanların işe aldığı elemanlar. Yaptığım, herkesi eğitimine göre yapabileceği işe gönderdim, verimlilik iki kat arttı, diyor. Böyle bir başkanın hayatı yazılmaz mı Kadir kardeşim!    

Söyleşimizin sonuna gelirken ilginç bir anekdot sorsam Mustafa Başkan ile ilgili. Onun hayatını ve yönetim felsefesini özetleyen?                                                                                                                               Memnuniyetle. Malum, bütün kamu memurları ve işçileri, her ayın 15’inde maaş alır. Kurumu da ayın 14’ünde çalıştığı banka şubesine tüm maaşların yekününü yatırır. Mustafa Başkan, gitmiş Keşan Belediyesi’nin çalıştığı bankanın yönetimine. Demiş ki, Ben her ay size 14’ünde değil de ayın 12’sinde yatırsam maaş yekününü, 12 ay boyunca her ayın 12’sinde. Yeni yılın 15’inde, her yıl Ocak 15 maaşında, bir maaş da ikramiye verir misiniz benim çalışanlarıma. Pazarlık, hesap kitap. Kabul etmiş banka. Belediyenin kasasından tek kuruş çıkmadan, Mustafa Başkanın zekâsı ve girişimiyle, tüm Keşan Belediyesi çalışanları, her yıl Ocak ayında çift maaş alıyorlar şimdi. Bu belediyede verimlilik artmaz mı? İki kat artmış tabii ki.   

Sloganı ne Mustafa Başkanın, abi?                                                                                                                               Tasarruf tasarruf tasarruf diyor Helvacıoğlu. Bütçeden her sene yüzde 20 tasarruf sağlanıyor. Üretim üretim üretim diyor Helvacıoğlu. Verimlilik iki buçuk kat artıyor. Hizmet hizmet hizmet diyor Helvacıoğlu. Bütçeden hizmete ayrılan kısım yüzde yüz elli artıyor. Çalışmak çalışmak çalışmak diyor Helvacıoğlu. Eleman sayısını azaltarak, bütçedeki personel payını yüzde 47’den 37’e gerilettiği hâlde verimliliği yüzde iki yüz elli artırmış üstelik. Şeffaflık şeffaflık şeffaflık diyor Helvacıoğlu. Satın alınacak her ürün için ilana çıkıp açık ihale ile en düşük teklifi verenden alıyormuş her ihtiyacı. Adalet adalet adalet diyor Helvacıoğlu. Açık ihalelerle, eskisi gibi hiçbir yandaş iş/ihale alamıyor.

Son sorum Fahri Abi; Mustafa Helvacıoğlu denilince, milletin aklında kalması gereken imaj, imge, algı veya cümle ne olmalı?                                                                                                                               Son sözüm şu Kadir Korkut: 992 belediye arasında son beş yılda Keşan’da bir belediyecilik destanı yazıldı. Merak edenler bu destana kulak kesilsin. İncelesin. Gidip görsün. İnanın, çok mutlu olacaklar. Geleceğe dair umutlarınız artacak. Ülkemizin geleceğine. Helal olsun Mustafa Helvacıoğlu diyecekler. Ben dedim. Helalinden hem de. Ha unutmadan: Mustafa Helvacıoğlu, hakkında yazdığım biyografi kitabı için benim telifimi ve dizgi-grafik baskı giderlerini, kendi cebinden ödedi. Bir kere daha helal olsun sana başkan.  

     25.1.2024