Yıllardır aklımdaydı!

         “Kentpark” ismi verildiğinden beri.

         Bugün yazayım, yarın yazayım derken yıllar geçti.

         Hep başka gündemler araya girdi.

         Birçok yerde dile getirdim ama yazamadım.

         ZİRAİ DONATIM’dan sözediyorum.

        Sakarya’nın  tarihinde, son yüzyılında, İlimiz ve ülkemiz sanayisinde,   

         İktisadiyat ve İşgücü istihdamında, ekmek kapısı olmasında,

         Ülke ziraatı ve tarım  teknolojisinde fevkalade önemi, yeri ve tarihi bulunan “ZİRAİ DONATIM” fabrikasının, bu şehirde adı  kalmamış.

          Sanki bu kentte böyle bir şey olmamış,  yokmuş gibi “TÜM İZLERİ SİLİNMİŞ.”

          Enkazından, küllerinden bile, şehrin tam ortasında, Türkiye’de hemen hiçbir şehirde olmayan, 160 dönümlük bir “PARK” doğmasına,  öldükten sonra bile bize bir yer, bir eser, nefes alacağımız, yeşille buluşacağımız bir imkan, bir alan bırakmasına rağmen,

           Adı sanı  bırakılmamış.

           Hizmet verdiği, yarım asırdan fazla mekan kıldığı yere bile, kendi evine, öz mülküne bile adı verilmemiş.

           En azından burası “ZİRAİ DONATIM PARKI” olmalıydı.

           Tıpkı, Kocaeli tarihinde, ekonomisinde ve iş hayatında mühim yeri olan SEKA kağıt fabrikası kapatıldıktan sonra, yerine yapılan parka, “SEKAPARK” ismi verilerek yaşatıldığı gibi.

            Camisi bile, ZİRAİ DONATIM” camisi iken, “KENTPARK” camisi olmuş.

            Oysa, öncelikle bu fabrika, bu eser, bu üretim tesisi, istihdam kapısı kapatılmamalıydı.

            Geliştirilip, modernize edilip, ülke sanayisine, ziraatına, tarım  makinaları teknolojisine, ekonomisine ve istihdamına hizmet etmeye devam etmeli, ettirilmeliydi.

            Tüm kamu iktisadi teşekkülleri iflas ettirildiği gibi, bu da aynı akıbete duçar oldu.

            Vahşi kapitalizmin amaçlarına uygun olarak birçok tesis, zarar ettirilip, özelleştirildi.

            “Özerkleştirilmeyip” özelleştirildi.

            Neyse ki bu, kapatıldı, tasfiye edildi. Arazisi satılmadı (sıtad da olduğu gibi).

            Hiç olmazsa yeri, asıl sahibine, kentte yaşayanlara, millete kaldı.

           Ama, adı silinmemeli, yaşatılmalıydı. Parkta da, camide de ismi olmalıydı.

           Geçtiğimiz yıllarda Sakarya basınında da gündem olmuştu. Halkın talebi de bu yönde idi.

           Sadece isim vermekte yetmez, bir müzesi, bir tanıtım, teşhir yeri olmalıydı.

          Parkın uygun bir yerinde ya da arda kalan uygun binalarından biri bu amaçla kullanılabilir, Zirai Donatım’ın tarihi orada teşhir edilebilir, yaşatılabilirdi.

           1940’lardan, belki de ilk nüvesi 20. asrın   başından beri bu şehrin tarihinde, kaderinde yer almış bu esere ait resim, bilgi, bulgu, malzeme, ürettiği makine, alet ve ekipman ne varsa, tarihçesinin de baştan sona yer aldığı, bu fabrika da idarecilik yapmış olanlarda dahil, hakkındaki anılar ve yaşanılanlar da olmak üzere bu müze de yer almalıydı.

            Uzun zamandır hasta yatağında yatan değerli insan, CEVAT AYHAN abimizin bile bu tesiste emeği, ismi yok muydu?

            Zaman geçmiş değil.

            Hala bu tesiste çalışmış, emekli olmuş canlı şahitleri hayatta iken, hepsinden bilgi ve belge alınmalı, geniş bir araştırma ve doküman toplama yoluna gidilmeli,

             Parkın ve caminin adı da, asıl sahibinin adına dönüştürülmeli, müze de kurulmalıdır.

            Donatımdan kalan tüm binalar da, tarihçeleri üzerlerine yazılmalı, Sakarya turizmine kazandırılmalıdır.

             Bacanın tamir edilip, saat kulesi olarak hizmete açılma faaliyeti ise, doğru bir tercih olup,  üzerine gerçek fonksiyonuna ait tarihçesi yazılmalıdır.

             Elin gavuru, en basit bir olaydan bir tarih çıkarabiliyor, onu turizme kazandırabiliyor.

             “Şu ağacın altında, şu ünlü zat oturdu” kabilinden şeyleri bile değerlendiriyor, ağacı “tarih ” haline getirebiliyorken,

            Biz ise, Sakarya tarihinde, yaşamında, iktisat ve istihdamında, sadece bu şehir değil, ülke sanayi ve iktisadında yer almış, binlerce insana ekmek kapısı olmuş, hala binlerce insan buradan emekli maaşı almaya devam ettiği halde, Z.Donatım’ın tüm İZLERİNİ SİLDİK.

             Zirai Donatım’a, şehrin tarihindeki yerine, hizmetine, emeklerine yazık ettik.

             Halbuki, geçmişine sahip çıkılmasını, geçmişine ait ne varsa yaşatılmasını, hepsine yer verilmesini sağlamalıydık.

              Sadece Z.Donatım değil, doğru dürüst “ bilgi levhası” bile olmayan tüm tarihi eserlerimize, Tarihi Beşköprü, Eski Sakarya Köprüsü, Bahçıvan sokaktaki Tarihi Çeşmeye ve diğerlerine sahip çıkmalı,el atmalıyız.

              Eksiklerine rağmen Orta Camide, Ağa Camiinde, Uzun Çarşıda olduğu gibi.

              BU, GEÇMİŞE SAYGIMIZ, GELECEĞE MİRASIMIZ, BORCUMUZDUR.

              Tarihi eserlerimiz tapularımız, kimliğimiz,  geçmişimiz, köklerimiz, yaşımız, asaletimiz, kültür, tarih  ve medeniyetimiz, geleceğimizdir.