Bilenler bilir; Adapazarı’nda bir yiğit adam yaşamaktadır: Rahmi Sak

Yarım yüzyılı aşan ömrünü insana, insanlara, insanlığa adamış bir hümanist adam.

Bakmayın paradan puldan anlamadığına; dört nesil tüccar bir ailenin tüccar bir çocuğudur; işadamıdır. Hatta SATSO (Sakarya Sanayi ve Ticaret Odası) Başkanlığına aday olmuşluğu bile vardır.

Bileği de yüreği kadar güçlüdür bizim Rahmi’nin. Haksızlıklar karşısında susmayan dil, aman dilemeyen yürek, tırsmayan bilek sahibidir; şahidiz, yüz kere şahidiz.

Kimseler bilmez; Büyük dedesi Ali Koka, Kosova Prizren’deDersaadet’e (İstanbul’a) Saray’a gelen, II.Abdülhamit’inVardarbaşısıdır. Güçlü sesi yiğitliği gözüpekliği ile bu görevi başarıyla yürütmektedir. Hay aksi şeytan, bir iftira ile Saray’dan uzaklaştırılır bizim Ali Koka. O da iyi bildiği başka bir işe koyulur: Bozacılık ve limonatıcılık. Yiğitlerin harman olduğu yer olan Kasımpaşa’yı üç beş yıl mesken tutan eski Vardarbaşı Ali Bey, eşi ve çocuklarının İstanbul’a alışamaması üzerine, alır çoluk çocuğunu, Osmanlı’nın son başkentinden ilk başkentine Bilecik’e göçer. Bir oğlu iki kızı vardır: Oğlu Hızır Yemen’e gider Osmanlı Medeniyeti nöbetine. Yüz kırk beş bin kaderdaşı gibi o da şehit düşer Yemen’de. Ali Koka’nın iki kızı vardır: Hatice ve Seyyie. Hatice’yi kendileri gibi Prizren’den Bilecik Pazaryeri’ne göçen Hasan Sak ile evlendirir. Bozacı-limonatacı Ali Koka Ailesi 1935’te  AdapazarıYenicami Semti’ne yerleşir. Hepimizin çok sevdiği bozacı Sadettin Sak, Hasan Sak’ın, hepimizin çok sevdiği Rahmi Sak da bu Sadettin Sak’ın oğludur işte.

Eskiyi bilenler bilir; Hacıoğlu ile Karaağaçdibi, Ozanlar ile Yenicami, Adapazarı kültüründe yüreği ve bileği güçlü olmaları ile ünlüdür.

Bu havadan mıdır, Prizren’in havasından mıdır, Vardarbaşı Ali Koka’nın genetiğinden midir bilinmez, bizim Rahmi Sak da daha lise yıllarında yiğitliği kadar kabadayılığı ile ünlenmeye başlar. Başlar da başlamasına bir yandan kader de ağlarını örecektir: Karşısına çok seveceği, ömür boyu dostluğundan gurur duyacağı, her gün rahmetle anacağı Selahaddin Şimşek Ağabeyi çıkar.  Burada bir minik not: Prizren Türk edebiyatına yirmi iki divan şairi kazandırması ile ünlü bir şehrimizdir, bozası kadar. Ve Prizren’de asırlarca doğan çocuğa isminden önce mahlası verilmiştir. Bizim genç Rahmi’nin bir edebiyat adamına, bir düşünce adamına yarenlik etmesi, dostluk k kardeşlik etmesi tesadüf olabilir mi hiç?

Yüreği lebalep insan sevgisi ile dolu Rami Sak, bir yandan Ş. İmzalı özdeyişleriyle hepimizin önünde ufuklar açan Selahaddin Şimşek Asmaaltı Akademisi’nde fikir ve sanat tedrisatı görürken, diğer yandan Sadık Canlı gibi bir doktorla hemhâl olarak gönül ve merhamet eğitiminden geçmektedir; o gün bugün yaptığı düzenli eylemlerden birisi de hep daima sürekli okumaktır. Düşünmekle okumayı varlığına katık eder bizim Rahmi bir ömürboyu.

Dostlar Meclisi’nin aranan adamlarından olur bu arada. Gözüpekliği kadar sözüpekliği ile de dikkat çeker, tanınır sevilir.

Derken Çark Mesire’nin işletmecisi olur Rahmi. 1990’ların ortalarıdır tarih. Onun Çark Mesire işletmeciliği yirminci yılını doldururken, o mekanda oluşmaya başlayan muhiti ile şehrin nabzı orada atmaya başlayacaktır. Siyasetçisinden bürokratına, tüccarından gazetecisine, din adamından yazarına çizerine; bir akşam ilin valisi selam verecektir Çark Mesire’ye bir başka akşam şehirdeki belediye başkanlarından birisi; bir akşam kırmızı koltuğa Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay oturacaktır diğer akşam ülkenin tanınmış bir şairi; bir akşam Yaşayan Nasreddin Hoca lakaplı Hâfız Hasan Çolak Taraklı yalazaları ve okuduğu birbirinden güzel Türk Sanat Müziği şarkıları ile gönülleri şenlendirecek, bir diğer akşam Doktor Sadık Canlı elinde sigarası, duruşu bakışı bazen de öfkesi ile mekanı lezzetlendirecektir.  

Uzun sözün kısası; Çark Mesire yirmi senedir modern zamanların bir tekkesidir aslında: Rahmi Baba Tekkesi.

O tekke bir sığınak bir barınak bir tutamaktır.

O tekke bir huzur limanıdır.

Orada protokol prosedür yoktur; ne gelene gelme denir, ne gidene gitme.

Ne gelenden bir şey istenir ve beklenir, ne getirdin getirmedin diye sorulur.

Gelenler nasibince nasiplenir, gidenler nasibiyle uğurlanır.

‘Taşı gediğine koyma ustası’, ‘gerçek halk filozofu’ Şadi Tanış baş konuktur o tekkede her akşam; orkestra şefidir adeta. Zikri pardon fikri tartışma ve ikramları o yönetir.

Sakarya basınında yarım asrı devirmiş duayenlerinden, Sakaryaspor’un 1965teki ilk kadrosunun ortasaha patronu futbolcu Zeki Aydıntepe de Şadi’den geri kalmaz her akşam.

Rahmi Baba Tekkesi’nin hemen her akşamki  müdavimlerini yazalım: İsmail Akcan, Arnavut Ramo, Avustralyalı Halil, Hamburglu İbo, Özcan Çamdağ, Gaga Erol, Ömer Yaşar, Komünist Şaban, Zeytinci Vedat, Oflu Hayrettin, Orhan Öztürk, Delikanlı Adnan Kahraman, İlhami Varlı, Ergenekoncu Komutan Engin..

Arada sırada takılanlar da vardır elbette: Nedim Paker ile Tarık Pekerken, Fahri Tuna, Özgür Arık, Halil İbrahim Balcı, Abaza Adnan (Gazeteci).

Adapazarı’nın son yirmi yılında nabız bu tekkede atar, bu tekkede tutulur, bu tekkeden öğrenilir.

Kim ölmüş kim kalmış; kim tutuklanmış kim çıkmış; kim evlenmiş kim nişanlanmış; kim yeni işyeri açmış kim sektör değiştirmiş; kim Adapazarı’ndan göçmüş kim Adapazarı tarihinde yerini almış, hepsi bu mekandan öğrenilir…

Gazeteciler için de eşi bulunmaz ‘haber alma’ mekanıdır orası.

Rahmi Baba Tekkesi; Adapazarı’nın hem dünüdür, hem bugünüdür hem de yarını.

Seyahat adamıdır da Rahmi. Şadi ve Zeki Aydıntepe ile sık sık seyahatlere uzanırlar yurt içine yurt dışına. Başka şehirlerden de başka ülkelerden de çevresi eşi dostu ahbabı geniştir bizim Rahmi’nin.

O nedenle Çark Mesire’nin misafiri pek eksik olmaz. Zira Rahmi fakir zengin ayırmadan, ünlü ünsüz bakmadan, bir gün bir yerde selamlaştığı her ahbabını aynı muameleyle, yani VİP muamelesiyle ağırlar.

Bir bilinmeyen bir yönü daha: Dikili ağacı olmayan işadamı Rahmi’nin kaç kişiye baktığını, kaç kişiyi doyurduğunu, kaç açığı giyindirdiğini kendisi de bilmez. Merak da etmez.

Rahmi’nin rakamla miktarla ölçüyle işi yoktur.

Burada ilk kez açıklamış olayım: Yüz yıl sonra dedeleri Rum Hacı İlia Usta’nın 1916’da yapıp bağışladığı çarkı biri Atina’dan (İviİliyadis) diğeri Stutgart’tan (Lenaİliyadis) dört günlüğüne ziyarete gelen misafirliğin de görünmeyen müsebbibi Rahmi’dir. Çok önceden planlanan Almanya seyahati nedeniyle İliyadis Kardeşlerin ziyareti sırasında bulunamasa da, bu ziyareti akla düşüren, Adapazarı adına davet eden, her türlü maddi külfete kefil olan da Rahmi Sak’tır.

Rahmi Sak dostluğu ömre bedel güzel insanlardan birisidir.

Rahmi Sak Adapazarı’nın yüz akı birkaç evladından birisidir

Rahmi Sak dertli bir adamdır. Tıpkı Sadık Canlı Ağabeyi gibi, Selahaddin Şimşek Ağabeyi gibi dertli adamdır o da.

Milletinin dertleriyle dertlidir.

Ümmetinin dertleriyle dertlenir her yeni gün.

Kimsesizin açın fakirin yoksulun dertleriyle dertlenir.

İmkanınca el tutar el verir yürek verir.

O ‘milletinin dertleriyle dertlenmiş bir güzel insan’ımızdır bizim.