Ben Necati Abiyi 2000’li yıllardan sonra tanıdım. Malatya'da çalıştığım için Adapazarı'na geç geldik. İşte üniversite falan derken 2009’da Yazarlar Birliği Şubesini kurduktan sonra Yerel Kültür Derneği salonuna davet etmiştik. Ben Necati Abi’yi tanıdıkça eserlerini de okudum.
Ben tabii Necati Abi'nin hikâye yazdığını öğrenince önce Hikâyem Adapazarı kitabını okudum. Burada konuştuğumuz, tartıştığımız birçok şeyi Necati Mert Abi, Hikâyem Adapazarı'nda kendi ağzından söylüyor. Hiç yorum yapmaya gerek yok.
Mesela Ankara'ya, Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesine gittik diyor. Kenan Akyüz Hoca, içinizde Allah'a inanmayan var mı? Diye sormuş. İki kişi biz parmak kaldırdık, diye Necati Abi kendisi anlatıyor. Tabii bu duruma nasıl geldiğini de gene Hikâyem Adapazarı'nda görüyoruz. İki isim: Parmaksız Nihat ve Murat Abi. Ben diyor komünizmi, sosyalizmi ondan öğrendim. İlk defa komünizm demeyi ondan öğrendim diyor ve sosyalizmi ondan duydum, diyor Hikâyem Adapazarı’nda.
Şimdi tabii bu süreci anlamak için yakın siyasi tarihimizi de dikkatli bir şekilde bilmek gerekiyor. Mesela Atatürk'ten sonra siyasi tarihimize baktığımızda, on senede bir sanki böyle ayarlanmış gibi değişiklikler var. Diyelim ki 1938’de Atatürk rahmetli oluyor. 40-50 arası İnönü’nün tek parti dönemi. 50-60 arası Menderes dönemi. 60-70 arası Barajlar Kralı Süleyman Demirel, 70-80 arası karanlık dönem. Tam Necati Abi'nin üniversitede bulunduğu yıllar. Biz de o yıllarda işte üniversitede öğrenciydik. 80-90 arası işte Özal'lı yıllar. Sonraki dönemleri biliyoruz. O süreçte gençler, insanımız ve o ideolojiler arasında bir yerde durmak zorunda kaldı. Necati Abi'nin ben o dönemde işte böyle fikirsel bir tercih yaptığını gördüm. Ve kendisi de bunlardan bahsediyordu tanıştıktan sonra.
Ben de kendisini Müslüman Türk milliyetçisi olarak gören bir insanım. Fikir olarak Müslüman Türk milliyetçisi. Evet böyle gören bir insanım ve bu konuda da sadece söylemekle değil, hayatım olarak da bunu yaşamaya çalışıyorum. Sadece fikir olarak değil yani.
Necati Abi Bir Gün Bana, Adapazarı Kapitalist Olamaz Dedi. Ben de İşte Adapazarı Bunun İçin Komünist Hiç Olamaz Dedim
Necati Abi ile 2009’da tanıştıktan sonra bu meseleleri konuşmaya başladık. İnanın çok iyi anlaştık. Mesela kendisi anlatıyor Aynalık Kavak Çarşısı’nı. Oraya köylüler taslarıyla, bakraçlarıyla yoğurt getirirlerdi. Satamadığını ağacın dalına asarlardı. İki-üç gün sonra gelir içindeki parayla beraber bakraçlarını alırlardı, diyor. Adapazarı'nın ticaret konusunda bu kadar dürüst olduğundan bahsettikten sonra da işte Adapazarı bunun için kapitalist olamazdemişti. Ve ben de dedim ki, Necati Abi, Adapazarı komünist hiç olamaz. Tabii bunlar böyle bir hoş sohbetler olarak kaldı.
İnanın son anına kadar da ben üniversitedeki öğrencilerimi kitap konusunda yönlendirdimoraya. Gidip kitap almışlardı, onunla tanışmışlardı, vesaire.
Ve tanıdıkça baktım ki ortak taraftarımız çıkmaya başladı ortaya. Eski Hendek Caddesinde Sami Abi vardı, kahveci. Onun amcasının oğlu. Öbür amca oğlu öğretmen Mesut Bey. Onları ben tanıyorum mesela. Babamın berber dükkânı vardı. Ali Kuzu Camiinin tam karşısında. Sami Abi oraya çay getirirdi. Mesela Hüseyin Çavuş'un Hanı’ndan bahsetti, yan tarafta bir bakkal dükkânı vardı, ondan biz çocukken alışveriş yapardık. Yani konuştukça ortak taraftarımız çıktı. İkimiz de Eski Hendek Caddesinde büyümüşüz.
Sonra hayatını okudum, derken tabii alanımızla ilgili de bir hikâyesini inceleyeyim dedim. Mustafa'nın Karesi diye ilk hikâyesi var. Hayatına baktım. Hikâyede sanki kendi babasını anlatıyor. Ve bizim hikâye inceleme yöntemi olarak olay çizgisi odaklı bir metni anlamak için önce eserden hareket etmek gerekiyor. Eserden sonra yazarın hayatına, ondan sonra da yaşadığı döneme. Bunları bir araya getiremezseniz, yani bu üçgeni kuramazsanız metin anlaşılmıyor ama bu üçgeni kurarsanız metin kendiliğinden çözülüyor.
Necati Mert, İlk Hikâyesi Mustafa’nın Karesi‘nde Kendisini ve Ailesini Anlatıyor. Bir de Sosyalizmi
Ve ben bu açıdan baktığımda yani o Mustafa'nın Karesi’nde Necati Abi kendisini ve ailesini anlatıyor. Her şeyiyle ama: İşte Sigorta Hastanesi - Erenler arasındaki üzüm bağlarından bahsediyor. Orada Mustafa dedesiyle oraya gidiyor. Giderken yoldaki konuşmalarını anlatıyor. Dede diyor. Sırtındaki o yük ağır değil mi? Diyor. Yok, yeftin diyor dedesi. Şimdi bu yeftin kelimesini duyduk mu? Dolayısıyla dedesinden birçok yeni kelime öğrendiğini söylüyor. Mesela diyor evdekilere selam söyle dersiniz diyor olsun derler diyor. Gerçekten bunlar bu yörenin kelimeleri. Biraz önce hocamız da bahsetti, yani ailede, dedesinden öğrendiği birçok şey var. Daha diğerlerini tanımadan mesela Ravzai mutahhara diyor, Kabe'yimuazzama diyor, bunları ben dedemden öğrendim diyor.
Bu hikâye ve hayatını karşılaştırdığımızda, Necati Mert ve ailesi çıkıyor ortaya ve tabii arka planda da sosyalizm.
Şimdi Necati Mert’in kız kardeşi Sevgi Hanım, anlatırken o kendilerine ve Necati Abi’yeyapılanları söyledi. Ben de bana yapılanları düşündüm. 12 Eylül sabahı beni evden alıp götürdüler. Komşumuz sosyalist bir adam beni şikâyet etmiş. Yani şimdi o süreç apayrı değerlendirilmesi lazım gelen bir süreç. Benim Sosyalizmi eleştirmek için ilk okuduğumkitaplardan birisi Marx'ın Kapital’i. Yani öğrenelim ki eleştirelim diye. Yani beri taraftan üniversitede arkadaşlarımızla o yıllarda tartışırdık. Konuşurduk. Bizi Amerikancı olmakla suçluyorlardı. Ama biz okulun karşısındaki duvara, Ne Amerika, Ne Rusya, Ne Çin / Her HerŞey Milliyetçi Türkiye İçin yazısını yazan insanlardık. Hadi diyordum, siz de Amerika’ya madem Rusya'ya karşısınız, Çin'e karşısınız, siz de yazın da görelim. Yani o süreci apayrı değerlendirmemiz lazım.
Necati Abi’nin o Mustafa'nın Karesi hikâyesinde. Ben bu ideolojik düşüncelerin de arkaplanını görüyorum. Babası mesela fotoğrafını çekiyor. Evden gitmelerine sebep babası aynı gerçek hayatta olduğu gibi, hikâyedeki kahramanın da evden ayrılmalarına sebep baba.Sebebini de şöyle izah ediyor: ben diyor, evde kahvaltı yaparken bir zeytinin yanında bir de peynir ağzımı atmışım. Vay sen nasıl böyle yaparsın diye azarlandığını söylüyor. Yani böyle bir fakirliğin içinden geliyorlar.
İşte dede ayakkabıcılık yapıyor değil mi. Mustafa'nın Karesi hikâyedeki Mustafa'nın babası da aynı şekilde. Sonra bakıyorum, Mustafa babasının evinden ayrıldıktan sonra bir fotoğrafçıyla tanışıyor, fotoğraf makinesi alıyor, fotoğraf çekmeye başlıyor. Aynı şey Necati Abi'nin babası için geçerli. Dolayısıyla şimdi edebi metni anlamak için mutlaka yazanın hayatını ayrıntılı bir şekilde bilmeniz gerekiyor. Ve yaşadığı dönemi dolayısıyla dönemdeki o siyasi, siyasi fikirler ve ailede yaşananlar eserleri oluşturuyor.
Necati Abi, Son Konuştuğumuzda Eskisi Gibi Değildi, Hepimiz Gibi Değişmişti, Gelişmişti
Ama en son tabii hepimiz için bir değişim, bir gelişim var. Necati Abi de en son konuştuğumuz konularda hiç eskisi gibi değildi. Necati Abiyi ben en son bu şekilde tanıdım.
Hatta biraz önce bahsedildi. Bizzat kendi akrabaları İstanbul'da kendisini şikâyet ettiklerinden Hikâyem Adapazarı’nda bahsediyor. Aynı zamanda bağlı olduğu komünist derneklerin de kendisini terk ettiğini, yalnız bıraktıklarını söylüyor. Ve ondan sonra anladım ki bu siyaset ve dernekçilik benim işim değilmiş, diyor. Dolayısıyla bu yaşadıklarını da eserlerine yansıtan birisi Necati Abi.
HAFTAYA:
FAHRİ TUNA: NECATİ MERT; ADAPAZARI’NI AYAKTA TUTANIN İSLÂM OLDUĞUNU GÖREMEYEN TAŞRACI YAZAR

KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ