Zaman zaman hepimiz, yıllar önce paylaştığımız bir fotoğrafın, videonun ya da düşüncenin sosyal medya akışımızda “bugünleri hatırlıyor musun?” sorusuyla karşımıza çıktığını görürüz. Bir anlık tebessüm ya da içimizi burkan bir his oluşur. Ancak bu dijital hatırlatmalar yalnızca nostalji değil, aynı zamanda bir tür dijital avın da parçasıdır. Sosyal medya algoritmaları, duygularımızı yeniden tetikleyerek bizi platformda daha uzun tutmayı hedefler. Fakat bu süreç, farkında olmadan geçmişte bastırdığımız duygularla yeniden yüzleşmemize neden olabilir.

Psikolojik açıdan bakıldığında, bu durumun temelinde anıların duygusal kodlanması yatar. Beyin, yaşanmış olayları yalnızca bilgi olarak değil; duygularla birlikte kaydeder. Dolayısıyla yıllar önce paylaşılan bir fotoğraf, sadece bir görüntü değil; o anın duygusal yükünü de içinde taşır. Sosyal medya algoritmaları bu duygusal kodları bilmeden, fakat davranışsal verilerimiz üzerinden bizi en çok etkileyen içerikleri önümüze getirir. Böylece farkında olmadan geçmişle duygusal bir temas yaşarız.

Bazı bireylerde bu durum, geçmiş travmaların yeniden tetiklenmesine, bazı kişilerde ise yoğun özlem ve kaygı duygularına yol açabilir. Özellikle kayıp, ayrılık ya da travmatik olaylardan sonra paylaşılan içeriklerin yıllar sonra yeniden görünmesi, kişinin o döneme ait duygularını yeniden canlandırır. Bu da psikolojide “yeniden yaşantılama (re-experiencing)” olarak bilinen bir durumu ortaya çıkarabilir.

Diğer yandan dijital av yalnızca geçmiş acıları değil, benlik algımızı da etkiler. Eski gönderilere baktığımızda “Ben o zaman nasıldım?” ya da “Şimdi kim oldum?” sorularıyla karşılaşırız. Bu, bireyin kimlik gelişiminde doğal bir süreç gibi görünse de sürekli dijital geçmişle karşılaşmak kişide zaman kayması hissi yaratabilir. Geçmişteki benliğimiz ile bugünkü benliğimiz arasındaki farkı sürekli olarak göz önüne sermek öz-değerlendirmede dengesizliklere neden olabilir.

Algoritmaların amacı bizi hatırlatmak değil, platformda tutmaktır. Fakat bu hatırlatmaların psikolojik bedeli çoğu zaman fark edilmez. Çünkü dijital hatırlatmalar, bilinçdışının kapısını ansızın aralayabilir. Oysa psikoterapi süreçlerinde geçmişe dönüş, kontrollü ve güvenli bir ortamda gerçekleşir. Sosyal medya ise bunu plansız, aniden ve çoğu zaman yalnızken yapmamıza neden olur.

Kendimize şu soruyu sormakta fayda var: “Bu içerikle yeniden karşılaştığımda ben ne hissettim?” Bu farkındalık, duygusal sınırlarımızı korumamıza yardımcı olur. Dijital geçmişle teması yönetebilmenin ilk adımı, farkında bir kullanıcı olabilmektir. Gerekirse anı hatırlatmaları kapatmak, bazı gönderileri gizlemek veya arşivlemek bir kaçış değil psikolojik öz-bakım davranışıdır.

Dijital çağda geçmişi silmek neredeyse imkânsız. Ama onunla nasıl ilişki kuracağımıza biz karar verebiliriz. Unutmayalı her hatırlatma iyileştirici değildir. Bazıları sadece dijital bir hayalet gibi, duygusal dünyamızı sessizce avlar.

Psikolojik Danışman Erva Nur İris

İris Psikoloji

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ