İşçibaşı Nazile Teyze, Mahmure Hoca, İğneciler Hazer Abla, Arife ve Gülten Kardeşlerimiz

Çocukluğumuzda mahallemizde sevilen sayılan teyzelerimiz de vardı. İlk olarak aklıma Nazile Teyze gelir. Durmuş Uslu Amca’nın hanımı, Yumurta Kemal’in annesiydi. Mahallenin işçibaşıydı. Eskiden Hakkı Ozan gelirdi, Nihat Topaloğlu gelirdi, tarlalarında patates soğan pancar işlerinde çalışmak üzere, yevmiyeli işçi tutmaya. Nazile Teyze işçileri toplar, götür getirirdi. Bir nevi çavuştu. Sözü geçen biriydi.

Mahallemizin okuyan kadınlarından Bankacı Mustafa Amca’nın büyük kızı, Ali Abi’nin hanımı, SSK’da çalışan Ertuğrul Kılıç’ın ablası Mahmure Abla vardı. Allah rahmet eylesin. Cenaze, mevlut, dua… Bilumum mahallenin bu hizmetlerini o görürdü.

Mahallemizin en eski iğnecisi Hazer Abla’ydı. Yumurta Kemal’lerin evinin arkasında otururdu. Bize, çocukken iğneleri hep o vururdu. Sonra bizden biraz küçük olan Arife vardı. Şen şakrak herkesin yardımına koşan bir kardeşimizdi. Köy Hizmetlerinde çalışan İlyas’la evlendi. Hazer Abla’dan sonra iğneleri Arife vururdu. Sonraları rahmetli Ayhan İren’in hanımı Gülten geldi. Çok iyi iğne vururdu o kardeşimiz de.

Herkesin Bir Lakabı Vardı Mahalle Kültüründe. Kimse Kimsenin Soyadını Bilmezdi. Lakaplardan da Alınan Olmazdı

Bizim gençliğimizde neredeyse lakabı olmayan kimse yoktu. Çoğunun soyadını bilmezdik. Lakapla tanırdık. Beni mesela, Osman Başkurt olarak bilmezdi ki. Galyo Osman dedin mi herkes bilirdi.

İpkoparan’ın lakaplarından bahsedeyim biraz: Laz Mehmet (Sarı), Fasülye Haşim (Bodur), Paşa Sakallı, Pahoğlu İsmet, Hacı Sabahattin (Kuru), Enişte Necdet, Şembil Nuri, Garga Turan, Mevlam Refik, Galyo Osman (ben, Başkurt), Deli İsmet (Çimen), Doktor Nurettin (Özdemir), P.ç İsmail (Öz), Degan Vedat (Yarım), Zagor Murat (Yarım), Torba Birol (Bodur), Mikro Mükremin (Tuncay), Beygir Fahrettin (Çağlı), Yumurta Kemal (Yıldırım), Takoz Metin (Aksoy), Agop Ferit (Nergiz), Somak İlhan (İmik), Ekor Faruk (Nergiz), Kedi Ahmet (Erdoğan), Selo (Selahattin Hazır), Gogo Remzi (Keskin), Boksör Recep (Yıldırım), Gececi Neşet (Nuri Özdemir), Memur Adem (Aşır Amcanın oğlu, Yazgan), Kürt Murat (yeğenim, Gürses), Kuru Kafa Kamil (Yıldırım), Altınçekiç Mesut (Aydın, kaportacı), Cango Cihat (Seymen), Lıpırt Ahmet (Kalyoncu), Güvercinci Fedail (Dönmez), Sessiz Şaban (Bilge), Köylü Recep (Bilge). 

Dörtlü Çete Akşamları Yol Keser Haraç Alırdık. Geceyi Nezarette Geçirirdik

Tam böyle on sekiz - yirmili yaşlarımızda Ekrem Abi’nin kahvede, Gözlük, Mikro, Çakır, ben; dörtlü çete buluşurduk. Gece gelen geçen arabaları durdururduk. Haraç keserdik. Para filan değil. Sigara verin, falan filan. Doğal olarak bizi karakola filan şikâyet ederlerdi. Doğru Karaağaç Karakoluna nezarete…  Rahmetli komiser Recep Amca vardı. Recep Kone. Karaağaç komiseri. Akşamdan bizi nezarete atarlardı. Arkada tek katlı memur evleri. Şimdi Kaynarca Otobüsleri Garajı olan yer. 1970’lerin ortalarından söz ediyorum.

Sabah olunca Rahmetli Recep Amca gelirdi karakola. Bakardı nezarete, biz. Semtin çocuğu olarak bizi tanırdı. Gene mi buradasınız siz oğlum? derdi. Kötü bir şey yapmayacağımızı bilirdi. Oğlum yapmayın etmeyin, sabıka alırsınız, bırakın bu işleri, der, nasihat ederdi. Lokantacı Adem Baba vardı, az ileride, solda. Karaağaçdibi’nde. Cebimize çorba parası da verirdi. Biz de artık ayılmış olurduk. Bu arada bizden başkasını da nezarete sokamazlardı. Dövüyorduk adamları. Çorba içtikten sonra da eve yatmaya gidiyorduk. Akşama gene aynı fasıl.

Dörtlü Çete Olarak Ekrem Abinin Kahvehanesinde Kahve Yaptırır, İçip Fincanları Kırardık. Ertesi Gün de İki Paket Fincan Götürürdük

Bu dörtlü çete, akşamları Değirmenin karşısındaki Ekrem Abi’nin (Hamdi Şenoğlu’nun amcası) kahvehaneye gelirdik. Kahve yaptırırdık. İçtikten sonra, fincanları kırardık. Rahmetli Ekrem Abi çok sabırlı adamdı. Bizi severdi, bilirdik. Tek kelime söylemezdi. Ertesi gün Ekrem Abiye Züccaciyeciden iki paket kahve fincanı alır, yerine koyardık. Ekrem Abi de bize ‘oğlum, bana fincan alacağınıza, kırmayın, şunu adam gibi için, masrafa da girmeyin’ derdi. Öyle güzel bir adamdı.

İpkoparan Kanunlarına Göre Bir Kişi Mahallemizden Ancak Bir Kere Geçebilirdi. İkinciye Geçerse, Affı Yok, İndirilirdi

Bizim gençliğimizde yabancılar mahalleye ancak bir kere o da geçiş olarak girerlerdi. İkinciye gelen durdurulur, buralarda ne arıyorsun diye sorulurdu. Geçerli bir cevap veremezse bir güzel dayağı yerdi. İpkoparan Kanunları gereği diyebileceğimiz, dayak faslı başlardı.

Çok şahit olmuşluğum da vardır. Abilerimizin döneminde faytondan indirip adamları dövdükleri olurdu. Gözlerimle görmüştüm.

Benim de çok adam dövmüşlüğüm vardır. Çünkü ikinciye geçen muhtemelen kız için, aşk - meşk işleri için geçerdi. Zaten İpkoparan Kanunları gereğince dayağı yiyeceğini de bilirdi. Bir güzel dayağı yerdi.

O zamanlar öyleydi. Mahalle delikanlıları mahalle kızlarına bakmazdı. Koruyup kollayıcıydı. İki kere geçen delikanlıya da mahallemizin kızlarına baktığı gerekçesiyle ne aradığı sorulup dayak atılırdı.1990’lardan sonra bu işler değişti. Mahallemiz asimile oldu. Eski aileler taşındı. Hepimiz bir yerlere dağıldık.

On İki Sene İpkoparan’ın Delikanlı Başılığını Üstlendim. Düğünlerin, Kınaların Asayişini Sağlardık. Fakir Fukaraya El Tuttuk

O zamanlar delikanlı başkanlığı diye bir kurum vardı. 1978’de askerden gelince delikanlı başılığına terfi ettim. 1990’a kadar da, uzun yıllar bu görevi yaptım.

Delikanlı başkanı olarak, mahalleden kız evlendirmelerde, erkek tarafından Koç Parası adıyla para alırdık. Onu kulübümüz olan Adil Gençlik’in ihtiyaçlarında kullanırdık. Bir kısmını yeni yapılmakta olan Ulucami’mize verirdik. Fakir, yardıma muhtaç ailelere de dağıtırdık.

O zamanlar düğünler salonda değil mahalle arasında yapılırdı. Kınalar da öyle. Delikanlı başı olarak benim bir görevim de mahalle düğünleri, kınalarında düzeni sağlamaktı. Benim öncülüğümde mahalle düğünlerinde bütün delikanlılar düğün sahibine yardımcı olurduk. Kınalarda asayişi sağlardık. Her hangi bir hadise çıkmasın diye. Zaman zaman olay çıkarsa da anında müdahale eder, bertaraf ederdik. Benim yaşlarımda olan her delikanlı bana yardımcı olurdu.

İpkoparan Genellikle Sağ Görüşlüydü. Öğrenci Evlerinden Sağ Görüşlü Olanlara Daima Sahip Çıktık

1978-79’lu yıllar. Bizim İpkoparan umumiyetle sağ görüşlü. Babam ve birçok büyüklerimiz hep Adalet Partili. Biz de öyle. Delikanlı başıyım da.

Mühendislik Akademisi bize üç yüz – dört yüz metre. Sağ-sol olayları memlekette almış yürümüş. Memlekette öğrenci kavgaları gırla gidiyor. Biz de mahallemizde siyasi kavga olmasın istiyoruz.

İpkoparan’da dört öğrenci evi var. Biri bizim Alaca Sokakta. Bursalı Sezai, Denizlili Ferhat, bir de bizim Kaynarcalı Fahri Tuna; üçü oturuyor o evde. Onlar bizim gibi sağcı. Korumamız altında. Kimse yan bakamaz onlara. Baktırmadık da.

Mahallemizde Diğer Üç Öğrenci Evi Devrimciydi. Yanlış Yoldasınız Diye Çok Uyardım. İçlerinden Çanakkaleli Recai Maalesef Karaağaçdibi’nde Öldürüldü

Diğer üç öğrenci hanesi solcuydu. Onların tabiriyle devrimci. Bize ters. Bir evin sorumlusu Halim. Diğerinin Çanakkaleli Recai. Halim’i çağırdım bir gün Adil Gençlik kahvehanesine. Bak oğlum, yanlış yapıyorsunuz. Bu yolları bırakın. Mahallede kavga gürültü istemiyorum. Halim masada konuşurken mülayim. Yok Osman Abi, bir şey yapmıyoruz biz, ayaklarında. Ama işin aslı başka. Farkındayım ben. Mahalleye gelip gece yarısı duvarlara Tek Yol Devrim yazan kim ulan? Senin arkadaşların bir daha gelsinler, vallahi vururum bak, dedim Halim’e. Tamam, gelmezler, dedi.

Birkaç gece sonra dışarıdan sesler geliyor. Gece yarısı. Çıktım balkona, bizim duvara Tek Yol Devrim yazıyor piçler. Bir kükredim, Dağılın ulan, yakarım hepinizi, diye bağırdım. Boya tenekelerini zor kaptılar, silah elde, kovaladım. Bir daha da mahalleye yazı yazan olmadı. Halim’in arkadaşlarıydı, biliyorum.

Bir gün kahvehaneye şapkalı bir amca geldi. İlgilendim. Çanakkaleli biri. Oğlu Recai’yi arıyor. Çay filan söyledim. Akademide öğrenci Recai. Devrimci o da. Üç arkadaş kalıyorlar. Evini gösterdim. Oğlunu buldu adam. Adam akıl verdi oğluna, bu anarşi işlerini bırak oğlum, seni ben okuman için gönderdim, filan dedi. Ben de gittim yanlarına. Recai’ye nasihat ettim. Recai, akıllı ol, bırak bu devrim mevrim işlerini, siyaset yapma, babanı da bizi de üzme, filan dedim. Tamam, dedi ama inandırıcı değildi.

Bir hafta sonra duyduk. Karaağaçdibi’nde sağ-sol kavgasında Recai vurulup ölmüş. O görüşme, zavallı babasının oğlunu son görüşüymüş.

Babam Bir Akşam, Karşı Eve Fahri Adında Bir Çocuk Geldi, Ona Sahip Çıkın Osman, Diye Tembih Etti

1978 Yılı sonbaharıydı. Bir akşam babam, Osman, karşımızdaki Faik Amca’nın evine kiracı bir çocuk geldi. Bugün camide gördüm. Çıkışta konuştuk. Adı Fahri, Mühendislik Akademisinde öğrenciymiş. Kaynarcalı. Terbiyeli bir çocuk. Ona sahip çıkın. Onu sana emanet ediyorum oğlum, dedi. Tamam baba, gerekeni yaparım, dedim. O gün bugün Fahri Tuna benim kardeşimdir. Mahallemizdeki diğer arkadaşlara da tembih ettim. Kimseye de yan baktırtmadım.

İyi hatırlıyorum; o sene Cangoların (Cihat Seymenlerin) evinde, ertesi sene Sucu Ahmet Abilerin evinde, Sezai ve Ferhatlarla birlikte kaldı Fahri. Bir sene de camiye yakın Berber Celalettin Abi’nin evinde. Zaten halası da bizim üç ev ötemizde oturuyordu. Bizim Mikro ile de akrabaydılar. Aziz Bakkalın da yeğeniymiş zaten. Biz onu mahallemizden birisi saydık 1978’den beri. O da sağ olsun bana her zaman hürmet etti.

Yazar Fahri Tuna, mahallemizden, o günlerden beri bizim kardeşimizdir yani.  

O Eski Güzel Günleri Özlüyorum. Maalesef Artık Komşuluk ve Vefa Diye Bir Şey Kalmadı

1990’lardan sonra herkes kabuğuna çekildi. Bizim İpkoparan da asimile oldu. Ben dahil çoğumuz başka mahallelere taşındık.

Bugün 2024 Kasım ayı itibarıyla mahalle kültürünün yaşanmasının üzerinden en az otuz sene geçmiş. 1990’lardan itibaren her şey çok değişti.

O günleri özlüyorum. Maalesef Türkiye de Dünya da çok değişti. Pandemi salgınından sonra insanlar daha da içlerine kapandılar. Birbirimizden koptuk. Kimse kimseye misafirliğe gidip gelmez oldu.

Gidişat hiç iyi değil. Dünya senin olsa ne olur? Dostluk ve vefa kalmadı. Komşuluk kalmadı.

Haftaya: Adil Gençlik Futbol Kulübü Anıları

Ozanlar İpkoparan Delikanlı başı Osman Başkurt

Ozanlar İpkoparan delikanlıları. 1977

 Galyo Osman, Yumurta Kemal.               

Ozanlar delikanlıları

Ozanlar İpkoparan’dan Nuri, Osman, Recep.    

 Adil Gençlik’ten Beygir Fahrettin (Çağlı) ve Takım kaptanı Galyo Osman (Başkurt).