İstanbuldaki bir camide, cenaze töreni sırasında cüzdanın yok olduğunu görünce aramaya başlayıp, hırsızların, paraları alıp cüzdanları nüfus kâğıdı ve ehliyetle birlikte çöp kutularına attıklarını öğrenince oralara bakmak zorunda kalmıştık. Caminin etrafındaki üç büyük çöp tankının kapaklarını açıp şöyle bir bakmanın bile ne kadar zor geldiğini hatırlayınca sabahları herkes uykuda iken ortaya çıkan ve çöp kutularını karıştırıp para edecek şeyleri toplayanların çektiği acıyı daha iyi anlıyorsunuz.Biri at arabalı,biri bisiklet arabalı,üçüncüsü ise peşinde sadık kedisiyle bir kadın. Ayrı vakitlerde gelip karıştırıyorlar,en dolu giden ilk gelen oluyor. İnsanın içinden ,sonra gelenlere “senden önce geldiler” diye camdan seslenip boşuna karıştırmasını önlemek geliyor.
***
 2009 yılına ait yukarki tabloda 9.6 milyon kişi oldukları görülen Yeşil kartlılara Bakanlıkça ayda sağlık için 48 TL ,diğerlerine 64 TL yiyecek ve yakacak için ,149 TL yaşlı ve özürlü aylığı için ödeme yapıldığını ve sonuçta 14 milyon kişiye ayda adambaşı ortalama sadece 65 TL harcanabildiğini düşünürsek bazı kişilerin çöp karıştırmasına şaşmak yanlış olur.Yeşil kart sahiplerinin arasında lüks otomobil sahibi, han hamam sahibi ahlâksızların olduğu sık sık ortaya çıkıyor.Eğer büyük bir soruşturma yapılıp ihtiyaç sahipleri inceden inceye denetlenirse sayıları yarıya iner ve sonuçta bir ihtiyaç sahibi için harcanabilecek para iki misline çıkar ama asıl yapılacak iş,evlere giren parayı çoğaltmak için sosyal yardımları arttırmak ve bunun yanında emekli maaşlarını en az 1000 TL, asgarî ücreti de en az 1.500 TL yapmaktır.”Para nerde” diyenler , İstanbul Serbest Malî Müşavir odasının kayıt dışı ekonomi üzerinde yaptığı araştırmaları incelesin..O raporda kayıt dışı ekonomi yüzünden oluşan zararlar sıralanıyor, rakamlar veriliyor,ve bütün para alış verişleri kayıt altına alınabilse devlet gelirlerinin iki mislinden fazla artacağı söyleniyor..Şu gerçeği herkes biliyor ki Türkiyede vergi vermeyen sektörler vardır ve devlet gelirleri maliyeye kayıtlı olan belirli sayıda mükellefin gelirlerinden ve maaşla çalışanlardan alınan vergiler ile KDV,ÖTV gibi vasıtalı vergilerden oluşmaktadır...Bu gelirleri arttırmanın yolu , kayıtlı olan mükellef sayısını arttırmak ile otokontrol sisteminden geçmektedir.. Bir misal verirsek;malı alan ile satan ,satış bedelini düşük göstermek yoluyla ikisi birden kârlı çıkmamalıdır,ve biri diğerinden alacağı fatura ile kendisine menfaat sağlayabilmelidir..Özal ile Adnan Kahveci’nin getirdiği fiş toplama yolu ile vergi iadesi sistemi bunun bir misali idi.. Alışveriş yapan halkın, eğer işine yarıyacaksa , satıcıdan fiş ve fatura alarak onu vergi vermeye zorlaması üzerine kurulmuş bir sistemdi. Güzel güzel işlerken, vatandaş ta belge toplamaya alışmışken daha geniş sektörlere de (meselâ avukat,doktor ücretlerinin vergiden düşülmesi,daire ve arsa satışlarında,ikinci el araba satışlarında alınacak faturanın vergiden düşülmesi) yaygın hale getirileceği yerde uygulama yürürlükten kaldırıldı.. Toparlarsak ;Maliyeye kaydolmadan ticaret yapan kişiler ile, kayıtsız olarak maaşla çalışanlar takibedilip kayıt altına alınabilirse gelirleri arttırmak için KDV ve ÖTV’ye ve’de zaten kayıt altında olan hep ayni kişilere yüklenme mecburiyeti ortadan kalkar..Bu,işin bir yönü...Oda’nın araştırması eli değmişken bunlarla beraber işin bir başka ilginç yönünü de ele alıyor, ve Kayıtdışı denilen ekonomi yüzünden Türkiyede Kanunsuz gelirlerin de arttığını söylüyor.. Şimdi işin bir’de o yönüne eğilelim..
***
İSMMMO’nun raporundaki temel tespitlerden birinde “suçtaki temel güdünün,elde edilecek gelir ile yakalanma maliyeti arasında kurulan denge” olduğu, başka bir ifade ile “suça meyleden insanın ,bu suçtan kazanacağı para ile yiyeceği cezayı kıyaslıyarak işe giriştiği” anımsatılarak; özellikle kaçakçılık suçunun,yüksek getirisi sayesinde giderek büyüyen bir faaliyet alanına dönüştüğü söyleniyor.. Demek ki dengeyi bozmak için ya cezayı yükseltmek ya da elde edilecek geliri azaltmak gerekiyor..Geliri azaltmak için faturasız alışverişi imkânsıza yakın hale getirmek ve o mala konulan vergileri azaltıp fiyatını ve dolayısıyla kaçakçının kârını düşürmek gerekiyor, onu yapmak ta teoride mümkün ama bütçe açığı yaratacağı için pratikte zor,öyleyse tek çare kalıyor, cezaları arttırmak, ve indirimsiz olarak uygulamak..
***
Raporda yayınlanan bir tablodaki Suç Ekonomisi rakamları şöyle:
Suç (2010 yılı) Yakalanan Yıllık ciro (TL)
Esrar 70000 Kg. 1,050,000,000
Eroin 12000 Kg. 1,800,000,000
Kaçak çay 2286000 Kg. 205,740,000
Kaçak sigara 43,500,000 p. 652,500,000 Kaçak içki 362,000 90,500,000 Korsan kitap+dvd 22,580,284 ad 451,605,680 Kaçak et 75000 Kg. 6,375,000
Akaryakıt 7652838 Lt. 153,056,760
Organize suç 112 Örgüt 280,000,000 Fuhuş 15000 Kişi 1,800,000,000
İnsan kaçakçılığı 33000 Kişi 742,500,000 Oto hırsızlığı 12,364 123,640,000 Kaçak ilâç 1,277,000 ad 127,700,000
***
Uzun lâfın kısası : Bazı ihtiyaç sahipleri,kimse görmeden çöp kutusu karıştırırken Allah’tan korkmayan ve kuldan utanmayan kanunsuz sektör yukarki tablodaki paraları kazanıyor.. Bu suçların çoğu, ekonomi kayıt içi de kayıt dışı da olsa gene işlenecek,onun için en tesirli çare yüksek cezalar.. .Ama belki sosyal refah artarsa o sektörlere hizmet etme tenezzülünde bulunan ayakçı sayısı azalabilir.. Devletin daha yüksek sosyal yardımlar yapabilmesi için gelirlerinin nasıl arttırılacağını da zaten İktisat ve Maliye bilimi gösteriyor..Basit anlatımla; kayıt dışı işlemleri oto kontrolla kayda bağlayabilmek için herkes, diğerinden aldığı faturayı masrafa işleyebilecek..Bunların hepsi yapılabilecek şeyler, yeter ki ele alınsın..