1Bulgaristan, beş imge/beş cümle ile senin için ne ifade ediyor Fahri abi?                                                                          

Burnumuzun dibindeki en uzak komşumuz, bir. Balkanlar’dan gelen soğuk hava akımı Edirne’den yurdumuza girdi haberlerine vesile olan Koca Balkan Dağları iki, Tuna Nehri Akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor / Şanı büyük Osman Paşa / Plevne’den çıkmam diyor marşımızdaki, Tuna Nehri üç. Yeryüzünün - bana göre - en güzel şehirlerinden birisi, hatta en güzeli Filibe, orada, dört. Benim Kırık Güzel İnsan kitabımı yazmama vesile olan Dobriç Tervelli merhume Hacı Remziye Teyzemiz, beş. 

Senin gündemine Bulgaristan ilk ne zaman girdi?                                                                                               

İlkokula gidiyorduk. (Sakarya Kaynarca Okçular köyü ilkokulu, birleştirilmiş sınıf, tek öğretmen, tek sınıf. Birden beşe, on yedi öğrenci.) Seyfettin Ayçiçek öğretmenimiz bize güzel bir Marş söyletirdi, bütün çocuklar ayağa kalkar bağıra bağıra söylerdik zevkle: Tuna Nehri Akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor / Şanı büyük Osman Paşa / Plevne’den çıkmam diyor. İlk dörtlüğü buydu. Devamı da vardı: Olur mu böyle olur mu / Kardeş kardeşi vurur mu / Şanı büyük Osman Paşa / Plevne’den kovulur mu? Şan ne, Osman Paşa kim, Plevne neresi, Tuna Nehri nerededir? Bizim köyün altından geçen Goca Dere kadar var mıdır acaba: Hiçbir şey bilmiyorduk. Bir de soyadımız Tuna ya, herkesten daha çok merak ediyordum ben. (Televizyon yok ülkede o zaman, radyo bile tek tük.) Ama iyi bir yerler olduğundan ve bize ait yerler olduğundan şüphemiz yoktu. Bir de Gazi Osman Paşa’mızı kovmasalar iyi ederlerdi. Şimdilik o kadardı bildiğimiz…   

Daha sonra?                                                                                                                                                        

Sonra, yine biz ilkokula giderken, 1969-70 seneleri, köye sığırtmaç tutarlardı büyüklerimiz. Zekeriya Amca diye birini tutmuşlardı. Babamdan büyüktü, muhtemelen 1930-35 arası doğumluydu. Uzunca boylu, sarı saçlı, mavi gözlü. Çalışkan, sakin, sabırlı bir amca. Benden bir - iki yaş küçük oğlu vardı. İyi anlaşırdık. Adı da Zekeriya. Babasıyla aynı adı taşıyordu, ona da şaşırmıştım. Kaynarca Köçekkışla köyündenmiş dediler. (Resmi adı Küçükkışla.) Bulgaristan muhaciri imiş. İlk Bulgaristan kelimesini o zaman, on yaşımdayken duymuştum. Sonra da Yurttaşlık Bilgisi dersinde, komşularımız bölümünde.  

Adapazarı’nda çok Bulgaristan göçmeni var mı abi?                                                                             

 Çok var. Adapazarı’nın dörtte biri, beşte biri desem mübalağa etmiş olmam. Hangisini saysam. Kültür Bakanlığı müsteşarlığı, yedi sene Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, bir dönem Ak Parti Sakarya Milletvekilliği yapan Mustafa İsen ağabeyimiz, Bulgaristan Varna Pravadilidir. Üç dönem Ak Parti Sakarya Milletvekili olarak görev yapan Ayhan Sefer Üstün, Bulgaristan Kırcaalilidir. Yine Sakarya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem Yüce ağabeyimizin babası Bulgaristan göçmenidir (Öyle derler. Kendisiyle konuşmadım.) Türk fotoğrafının yaşayan efsanesi hemşerimiz İbrahim Zaman ağabeyimiz Bulgaristan Razgradlıdır. Yine geleneksel Türk hikâyeciliğinin büyük üstadı hemşerimiz Cüneyd Suavi (gerçek adı profesör doktor Şükrü Şumnu) ağabeyimiz Bulgaristan Şumnuludur. Ağabeyi, bestekâr - şair İbrahim Erdinç Şumnu Şumnuludur. Tarkan’ın çizeri, ünlü çizer Sezgin Burak’ın annesi Şumnuludur. Şair romancı İbrahim Gürel, Silistre kökenlidir. İşadamları Ali Dünya, Şadi Tanış, İsmail Akçan da Bulgaristan kökenlidir. Rahmetli gazeteci Necdet Güngörsün Bulgaristan Vidin kökenlidir. Keza gazeteci Cevdet Güngör. İlk aklıma gelen Bulgaristan kökenli isimler bunlar. Birçok isim daha var elbette. Şu anda hatırlayamadığım veya bilemediğim.  

Mâlum, Adapazarı’nda yaygın bir Muhacir kavramı vardır. Bu ne demektir ve kimleri temsil eder?                                                                                                                                                                         

Bu güzel sorun için sana ekstradan teşekkür ederim Kadir’ciğim. Türkçe Sözlük’te muhacir, göç eden demek. Mâlum. Sokaklarından on yedi dilin konuşulduğu Adapazarı’nda öyle değil: izim şehrimizde Arnavut’a Arnavut, Laz’a Laz, Gürcü’ye Gürcü, Boşnak’a Boşnak, Abhaz’a Abhaz, Çerkez’e Çerkez denir. Ki bu unsurları hepsi son yüz elli yılda bu şehre göç edip yerleşen ailelerin çocuklarıdır. Yani muhacirdirler. Ama onlara muhacir denmez. Adapazarı’nda dört tür Türk vardır: Manavlar, Yörükler, Muhacirler. Bir de son elli yılda Anadolu’nun değişik illerinden göçen Türk kökenli kardeşlerimiz. Adapazarı Türkçesinde Muhacir, Balkanlar’dan göçüp gelen Türk’e denir. Türkçeden başka dil bilmeyen, Manavların amcaoğlu, sakin, uyumlu, çalışkan, sabırlı, tutumlu, dinine devletine geleneklerine bağlı, suç unsuru oldukça düşük güzel insanlar topluluğudur onlar. Muhacir, en çok da Bulgaristan’dan gelenlere söylenir.  

Bulgaristan hakkında kısa bir bilgi rica edeceğim Fahri abi?                                                                              

Tabii. Haritada Türkiye’yi düşün; soldan sağa bir dikdörtgen. Tam da Bulgaristan bu açıdan bize benzer. 8 bölgesi, 28 vilayeti vardır. Coğrafi büyüklüğü bizim yedide birimiz. Nüfusu da 7 milyon civarında. Türkiye’nin on ikide biri kadar. 1912’de yüzde 75’i Türk’müş. Göç göç göç. Zorunlu göç tabii ki. 111 sene sonra bugün, Bulgaristan’da hâlâ bir milyon Türk yaşıyor. 300 bin, Türk’üz diyen Müslüman Çingeneleri ve Biz de Türk’üz 450 bin Müslüman Pomakları da eklersek, yaklaşık 1.750 bin Müslüman Türk var Bulgaristan’da bugün. Bu da ülkenin her dört kişisinden birinin Türk olduğu anlamına geliyor. Bulgaristan’ın üstü Tuna Nehri. Nehrin de üzeri Romanya. Altı Yunanistan. Diğer adıyla Batı Trakya. Batısı Makedonya ve Sırbistan. Doğusu Karadeniz ve Türkiye. Yambolu ve Burgaz illerinden Kırklareli’mizle, Haskova ilinden de Edirne’mizle sınırı var. Başkent Sofya. Ankara varsay. İkinci büyük şehri, kültürün, modanın ve edebiyatın başkenti Filibe. Bizim İstanbul varsay. Karadeniz kıyısında, bir liman sanayi ve turizm kenti Varna. Onu da İzmir var say.   

Bir dikdörtgenin, soldan sağa doğru ortasından, 400 kilometrelik bir çizgi çiz. Bunlar Koca Balkan Dağları. Biz sünnetullah diyoruz. Diğer adıyla fizik kanunu. Bu dağların etkisiyle Türkiye’ye sık sık soğuk hava akımı, yağmur ve kar gelir, bilirsiniz Radyo, tv haber bültenlerine konu olur, hep. Allah’ın düzeniyle bu soğuk havayı gönderen bu dağlardır.

Meşhur bir 93 Harbi var abi. Bu rakamın bizimle ve Bulgaristan’la ilgisi var mı? Varsa nedir?                                                                                                                                                                     Olmaz mı? Hem de çok. 1364’te fethetmişiz biz Bulgaristan’ı. Hemşerimiz I. Murat fethetmiş. Niye hemşerimiz? Adapazarı İzmit Bursa’yı fethedip meşhur Orhan Camilerini yaptıran Orhan Gazi’nin oğlu. O zaman Bulgar Krallığının başkenti Tırnova. Şimdi Veliko Tırnovo diyor Bulgarlar. Asırlarca biz yönetmişiz Bulgaristan’ı. Ta ki 93 Harbine kadar. 

Sene 1293. Rumi takvimle. O zaman onu kullanıyoruz biz. 1877-78 meşhur Osmanlı-Rus Harbi. Bulgaristan’ın kuzeyi Tuna Nehri. Ruslar bize oradan saldırıyor. Rusçuk, Plevne, Silistre. Bir türlü durduramıyoruz. Ve Kuzey Bulgaristan dediğimiz Koca Balkan Dağlarının yukarısı, Burgaz, Varna, Dobriç, Şumnu, Eski Cuma, Razgrad, Silistre, Rusçuk, Plevne, Tırnova, Vidin… Hepsi 1293 Harbi’nde (1877-78) elimizden çıkıyor. Ruslar bizi yenince Almanya’da kral getirip tekrar Bulgar Devlet’ini kurduruyorlar. O nedenle Bulgarlar, çok severler Ruslar’ı. Ve Bulgaristan’dan ilk göçü o zaman almaya başlıyoruz. Sene 1878.

1908-1912’de yani Balkan Harbi’nde ise Güney Bulgaristan’ı kaybediyoruz. Bozgun yılları. Haskova, Kırcaali, Paşmaklı (onlar Smolyan diyorlar), Filibe (onlar Plovdiv diyorlar), Eski Zağra (onlar Stara Zagora diyorlar), Köstendil ve Sofya da elimizde çıkıyor.

Önce Bulgar krallığı, sonra da yarım asırlık Bulgar Komünist iktidarı, Müslüman Türklerden kurtulmanın yolunu, ortalama on yıla bir, mal can ve hürriyetlerine kast edip Türkiye’ye göç ettirmekte buluyor. Zorla isim ve soyadlarını değiştirmelerini, sünnet olmayı, orucu namazı yasaklamalarını, Belene kamplarını unutmadık. 1987-89 arası oldu. Hep şahit olduk. Sonra da yüzbinlerle Bulgaristanlı Türk, Anadolu’ya göç etti. Şu anda benim oturduğum Beşköprü mahallesinde Gaziosmanpaşa Caddesi’nin diğer yüzü 568 hane Bulgaristan göçmeni. Çok iyi komşuyuz. Ramazanaga’yı, kızları Meryem’i, Hatice’yi, Damat Paşa’mız Hüseyin’i çok severiz. Bulgaristan, Varna, Pravadi, Sarıkovanlık Köyünden gelmeler onlar da.            

Sizin bir sözünüz var: Bulgaristan, burnumuzun dibindeki en uzak komşumuz diye. Bu cümleyi açar mısın biraz?                                                                                                                                   

Memnuniyetle. Bugün Balkanlar’da, seksen beş bin Yunanistan, yetmiş beş bin Makedonya, yirmi bin Kosova, otuz beş bin Romanya, yüz altmış beş bin de Gagauz Yeri’nde olmak üzere, - Bulgaristan dışında - üç yüz seksen bin Türk yaşıyor. Tek başına Bulgaristan’da ise bir milyon yedi yüz elli bin. Bunun bir milyonu öz be öz Türk. Anadili Türkçe yani. Bugün Balkanlardaki her dört Türk’ten üçü Bulgaristan’da yaşıyor, bir. Balkanlar’da en çok kara sınırımız Bulgaristan ile var, iki. En çok göç oradan almışız, dolayısıyla bugün Bulgaristan’da yaşayanların, en az yarı akrabası Türkiye’de yaşıyor, üç. Bugün Balkanlar deyince akla, yüz kişiden seksenin Bosna, kalan yirmi kişinin ise Üsküp veya Prizren geliyor. Kimsenin aklına Bulgaristan gelmiyor ve kimde de Bulgaristan’la ilgilenmiyor, dört. Osmanlı çekildikten sonra, geçen 111 yılda dini, psikolojik ve kültürel, en büyük darbeyi Bulgaristan Türkleri yemiş. En fakir, en geri ülke Bulgaristan. Sofya’daki altmış dört caminin altmış ikisi, Filibe’de elli altı caminin elli dördü, Şumnu’da otuz sekiz caminin otuz altısı yok edilmiş durumda. Gerisini varın siz anlayın, beş. Şuracıkta, burnumuzun dibinde Filibe. Edirne’den bir buçuk saatte Filibe’de, Kırcaali’desiniz. Kimin haberi var. Üç dört saatte Sofya’da, Şumnu’da, Varna’dasınız. Anladınız mı bu kopukluğu, ilgisizliği, vaz geçmişliği. O nedenle burnumuzun dibindeki en uzak komşumuz Bulgaristan.    

Bulgaristan Türk Edebiyatının durumu nedir Fahri abi?                                                                                                              

Çok zor şartlara rağmen kötü değil. 111 yıldır Bulgaristan’da Türkçe, eğitim dili değil. 1991’de Komünizm yani baskıcı faşist rejim yıkıldığından bu yana Türkçe seçmeli yabancı dil dersi orada. Anne baba seçiyor, çocuğum haftada dört saat yabancı dil olarak Türkçe eğitim alsın şeklinde. Seçen de altı yedi bin öğrenciye düşmüş; o da ayrı dert. Bu durum Türkçe edebiyatı da çok olumsuz etkiliyor elbette. Ama Kuzey Bulgaristan’da olsun, Güney Bulgaristan’da olsun, Türkçe yazan oldukça iyi şair ve yazarlarımız var.

Kamuoyu adlarını duysun düşünesiyle, bazı önemli isimleri paylaşabilir misiniz bizimle? Kuzeyde, Varna’da yaşayan aksakalımız, koca kurdumuz, şair çevirmen Rüstem Aziz Agamız var. Bulgaristan Türk edebiyatının en büyük mizah yazarı Turhan Rasiev var. Şumnu’da şair Hasan Süleyman var. Yine Şumnu kökenli genç şair ve yazarlar, Özlem Tefikova, Sibel Cenap, Eliz Mehmed var.

Güney Bulgaristan çok daha güçlü ve zengin elbette. Güney’in kalbi Kırcaali’dir. Kırcaali ve Haskova kökeni çok şair ve yazarımız var. Çoğu da yaşıyor. En başta da şair Sabri Alagöz. Kaynak Dergisini senelerde çıkaran, 1937 doğumlu, şimdilerde 86’sına basan Sabri Agamız, Türkçenin yaşayan efsanesi Bulgaristan’da. Şair Habibe Ahmedova’yı yeni kaybettik. Yetmişinde bile yoktu daha. Rodoplar’ın gür sesiydi şiiri. Orta yaşlı şairlerimiz Bayram Kuşku ve Durhan Ali ağabeylerim var. Gençler şairlerden Resmiye Mümin’i, Şefika Refik’i, İsmet İsmail’i saymalıyım. Şefika kardeşim sadece şiir değil, çok güzel öyküler de yazıyor. Yirmisine henüz basmış bir genç şairimiz daha var Kırcaali’de: Aysun Ramadan. Yolları açık olsun.

Kırcaalili büyük ressam Kamber Kamber ile Kırcaalili büyük turizmci Rifat Yakupoğlu’ndan da burada söz etmeliyim.

Yine Kırcaali kökenli şairler Kadriye Cesur ve Aziz Şakir de iyi şairlerdir.

Tabii ki Bulgaristan’da Türkçeyi yaşatan, ülkenin tek Türkçe gazetesi Kırcaali Haber Gazetesinin sahibi, Kırcaali’nin Malkoçoğlu’su, Kırcaali Türk Kültür Derneği’nin başkanı, sevgili kardeşim Müzekki Ahmed’e de teşekkür borçluyuz burada. Onun emeği ve katkısı çok ama çok büyüktür Bulgaristan Türkçesine.    

Bulgaristan Türklerinden, zihninde iz bırakmış birkaç portre rica etsem Fahri Abi?                                                                                                                                                         

Bulgaristan Türkleri arasından tanıdığım ve sevdiğim, bende izi ve hakkı olan o kadar çok ki. Bilmem ki kimileri saysak. Diğerleri de beni affetsinler.

Kırcaali Mestanlı İlahiyat Lisesi Müdürü Ahmed Bozov’u, Kırcaali Müftüsü, - şimdi Sofya’ya, Başmüftülüğe geçti - Beyhan Mehmed’i, Güney Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği Başkanı Harun Bekir’i çok severim.

Filibe’de Muradiye Camii Mütevellisi Başkanı Ahmet Pehlivan, Anadolu Üniversitesi temsilcisi Fahriye Murad, Mergüzel Mehmed, Feray Faik kardeşlerimi pek severim.

Silistre Dulova’da Tunahan Derneği Başkanı Güner Hakkı ve eşi Vesile Halil’i çok severim. Kuzey Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği Başkanı akademisyen Emine Halil ve Şumnu’da dernek başkanı Menent Şükrüyeva’yı çok severim. Üç yıldır Şumnu’da bir fabrikanın genel müdürlüğünü üstlenen - mühendislik fakültesi yıllarımdan sınıf arkadaşım-  güzel kalpli insan Necmettin Arman’a da buradan selam ediyorum.

Burgaz, Aytos, Dereköy’den Latif Latif’e, annesi muhtar Fatme’ye, anneannesi Hanife teyzeme, aynı köyden Halil Mehmed ağabeyine, Bakkal Mustafa’ya da çok selam gönderiyorum.

Son sorum: Bulgaristan Türklerinden sevdiğin bir isimle aranızda geçen bir anıyı, bir anekdotu rica etsem?                                                                                                                                                         

Tervelli Remziye Teyze’yi anlatayım: Edirne Valisi Hasan Duruer, 2012’de beni Balkan Danışmanı olarak görevlendirdi. Ayın hilafsız on beş gününü Balkanlar’da geçiriyorum. Balkan Türküsü dergisi, Akademi Rumeli, Balkan Türk Şairleri Buluşmaları… falan filan.

O sırada Güner Hakkı kardeşim de Silistre’nin Dulovo İlçesinde Tunahan Deneğini açma çalışmaları içerisinde. Yardımcısı da Vesile Halil. Gel zaman git zaman, görüşmeler artı. Ben onları tanıdım, onlar beni tanıdılar, ben onları sevdim, onlar beni sevdiler. Türkçe üzerinden, yıkılan bir medeniyeti ayağa kaldırma çabalarım gördüler. Bir gün bizim garagız Vesile, Fahri Abi, benim Remziye babaannem tam senin aradığı gibi biri, tanıştırmak isterim dedi. Olur dedim.

Bir gördüm ki karşımda bir kahraman oturuyor. Komünizm döneminde köy halkına Türkçe ve Kur’an öğrettiği için, defalarca hapse girip çıkmış 77 yaşında bir annemiz. Kütahya’nın Emet, Yozgat’ın Sorgun, Bilecik’in Osmaneli ilçelerinde yüz binlercesine rastlanan, karakaşlı kara gözlü esmerce nur yüzlü bir anamız. Tanıştık konuştuk, sevdik birbirimizi.

Tunahan Derneğinin açılışına giderken Edirne İl Protokolünü, ki - bilirsiniz, vali, belediye başkanı, alay komutanı, rektör, müftü, defterdar, il milli eğitim, il gençlik spor müdürlerinden filan oluşur, on beş kadar kişilik bir heyeti - Dobriç ili Tervel ilçesi Turpçular köyüne götürdüm.

Hacı Remziye Teyze, sevinçten sabaha kadar uyamamış. Oturma odasına ikiye üç bir Türk bayrağı asmış. Dışarıda şiddetle yasak çünkü. Bizi harika yemeklerden oluşan yer sofrasında ağırladı o gün Remziye Teyze ile iki oğlu. 

Konuşamadı o gün Remziye Teyze, konuşamadı. Ama bakışlarıyla saatlerce,  aylarca, yıllarca, asırlarca, kitaplarca konuştu.

Üç cümle söyledi bize Hacı Remziye Teyze, - hiç unutmam -: Devletim ve milletim beni unutmamış. Çok şükür emeklerim boşa gitmemiş.

Kapıdan uğurlarken de Bizi buralarda unutmayın dedi.

Bir gün duydum, 2016 yılı olmalı. Hacı Remziye Teyze, çok sevdiği Rabbine, ruhunu teslim etmiş. Hemen o gün, oturdum, onun portresini yazdım.

Ve bir karar daha verdim: Her zorluğa rağmen hayatı güzelleştiren, Türkçeyi ve İslâm’ı yaşatan Remziye Teyze gibi güzel insanlardan meydana gelen bir kitap yazmalıydım. 

Aylarca çalıştım, yazdım da. 2017 yılında Kırk Güzel İnsan yayınlandı. O kitabın yazılış vesilesi Bulgaristan Tervelli Hacı Remziye Teyzemdir.

Dünyanın dört bir köşesinde, İslâm’ı, merhameti, iyiliği, Türkçeyi yaşatmak için çırpınmış nice güzel insanların, Remziye Teyzelerin ruhu şad, mekânı cennet olsun.