Bir Kurban Bayramı’nı daha geride bıraktık. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sabahın erken saatlerinde bayram namazının ardından kesilen kurbanlar, ziyaret edilen mezarlıklar ve paylaşılan sofralarla bayramın manevi atmosferi yüreklerimizi ısıttı. Kurban etleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırılarak hem dini bir vecibe yerine getirildi hem de toplumun dayanışma ruhu canlı tutuldu. Küçükler büyüklerini ziyaret etti, eller öpüldü, dualar edildi, haneler bayramla şenlendi. Bütün bu güzel gelenekler, bayramın sadece bir tatil değil, derin anlamlar taşıyan bir buluşma vesilesi olduğunu yeniden hatırlattı bize.

Uzun süredir toplumsal ayrışmaların gölgesinde yaşayan ülkemiz için bayramlar, birkaç günlüğüne de olsa bir araya gelmenin, ortak duygular etrafında buluşmanın nadir fırsatlarından biri oldu. Bayram günleri, insanları sadece fiziksel olarak bir araya getirmekle kalmıyor; aynı zamanda ortak geçmişi, kültürel değerleri ve dini duyguları yeniden canlandırarak, bir milletin fertleri arasındaki bağı kuvvetlendiriyor. Böyle düşününce Allah’ın bizlere hediye ettiği bu özel günlerin kıymetini daha iyi anlıyor, daha çok seviyoruz.

Bayram ziyaretlerinin en önemli hususlarından biri, konuşmaların mahiyeti oluyor. Geçmişe dönük anılar, aile büyüklerinin nasihatleri, dini hatırlatmalar, çocukluk hatıraları ve hayata dair paylaşımlar... Bütün bunlar bir araya gelerek insana tarifsiz bir huzur veriyor. Bu noktada geçenlerde okuduğum bir yazıdan alıntı yapmak istiyorum: "Günlük siyasi tartışmalar ve gıybet ayrıştırır, muhabbeti yok eder." Ne kadar doğru bir tespit. Siyasetin doğası gereği ayrıştırıcı olabileceği bir gerçek. Ancak bayram gibi özel günlerde bu tür konulardan uzak durmak, insanların daha derin, daha kalıcı bağlar kurmasını sağlıyor.

Bu yılki bayramda da bu gerçeği bir kez daha yaşadık. Aile büyüklerinin evinde kurulan sofralarda, misafirliklerde, komşu ziyaretlerinde siyaset konuşulmadı, dedikodu yapılmadı. Yerine; paylaşım, hoşgörü, sevgi ve saygı hâkimdi. İnsanların yüzlerinde samimi tebessümler, kalplerinde içtenlik vardı. Bu atmosfer, muhabbetin yeniden doğmasına, dostlukların pekişmesine vesile oldu. Huzur ve birlik duygusu, sadece birkaç günlüğüne bile olsa herkese iyi geldi.

İşte bu yüzden bayramların ruhunu yaşatmak, sadece dini vecibeleri yerine getirmekten ibaret değil. Aynı zamanda bu günleri sosyal barış, aile bağları ve toplumsal birlik açısından da değerlendirmek gerekiyor. Gelecek nesillere aktarılacak bir bayram kültürü oluşturmak, bu özel günlerin içini sadece tatil ve alışverişle değil; anlamlı buluşmalar, samimi sohbetler ve ortak değerlerle doldurmak, hepimizin görevi. Çocuklarımızın zihninde kalacak olan; lunapark gezileri değil, dedesinin dizinin dibinde dinlediği bir hikâye, annesinin hazırladığı bayram kahvaltısı, büyüklerin eline tutuşturduğu birkaç lira veya birkaç şeker olacaktır.

Ne yazık ki günümüzde birçok insan bayramları sadece bir tatil fırsatı olarak görme eğiliminde. Şehir dışına kaçışlar, yazlık planları, sosyal medyada sergilenen lüks sofralar... Bayramın özünden uzaklaşıldıkça, toplumun ortak hafızasında da derin boşluklar oluşuyor. Bayramın ruhunu kaybetmek, bir milletin kültürel değerlerinden uzaklaşması anlamına gelir. Bu nedenle, sadece bir tercih değil, toplumsal bir sorumluluk olarak da bayramları özüne uygun şekilde kutlamalıyız.

Her bayram, aynı zamanda bir iç muhasebe fırsatıdır. Çevremizle olan ilişkilerimizi gözden geçireceğimiz, ihtiyaç sahiplerinin hatırlanması için eşsiz bir zaman dilimidir. Kalplerin yumuşadığı, duaların semaya yükseldiği bu günler, maneviyatın doruk noktasına ulaştığı anlardır. Bu anları günlük tartışmalarla, geçici dünya telaşlarıyla gölgelemek yerine, bayramın verdiği huzuru yaşamaya ve yaşatmaya gayret etmeliyiz.

Bir bayramı daha geride bırakırken geriye sadece kesilen kurbanlar ve dağıtılan etler kalmamalı. Kurulan muhabbetler, ziyaret edilen gönüller, paylaşılan samimiyetler kalmalı. Yeni nesillere aktarabileceğimiz en büyük miras; sevgiyle yoğrulmuş bayramlar, muhabbetle kurulmuş sofralar ve dostlukla örülmüş ilişkiler olacaktır. Bayramları sadece bir tatil değil, bir araya gelme, kucaklaşma, affetme ve paylaşma vesilesi olarak görmeye devam ettiğimiz sürece, bu topraklarda umutta, birlikte, muhabbette daim olacaktır.

Ve elbette, bu kıymetli günleri layıkıyla yaşamak için hep birlikte çaba göstermeli, toplumsal ayrışmaların yerine ortak değerleri koymalı, muhabbeti çoğaltmalıyız. Böylece bayramların sadece takvimdeki özel günler değil, kalplerde yer eden unutulmaz anılar olmasını sağlayabiliriz. Kalın sağlıcakla.