Sonbahar başımın üstündeki çınardan aşağıya yaprak yaprak dökülürken, üzerinde yüzen kuğular ve ördeklerle bana, Osmanlı’nın o ağırbaşlı kır eğlencelerini,sazendeleri, Divan şiirini, aşkı, Nedim’i, Şeyh Galip’i ve kuğunun son şarkısını hatırlatan bir derenin yamacında, Çark Mesire’deyim. Su akmıyor sanki ben havz-ı hayalin sularında bir eşkal-i hayatı mı seyrediyorum öyleyse? Su akmıyor, sade tahtadan bir çarkın dönerken çıkardığı gıcırtı var kulaklarımda. Ve ağır aksak dönerdi çark, diye bir mısra kopuyor içimden, Şolohov’un Ve Durgun Akardı Don’una nazire yaparcasına. Hayır, burada su da akmıyor, çark da dönmüyor oysa. Kulaklarımdaki o gıcırtı beynimin içinden geliyor demek ki.

Bu kadar şiirli söz yeter. Konumuz çark. Geçtiğimiz günlerde, fahri kültür elçimiz Fahri Tuna, yine bir güzel iş daha yaptı ve Adapazarı’nın en eski değerlerinden tarihî çark’ın ustası İlia Nikolaidis’in torunlarını yurt dışından şehrimize getirdi. İvi İlayidis Komnonos ve Leva İlyadis Nano adlı iki kardeş, dedelerinin izini sürmek ve Adapazarı’ndaki dostlarla bir araya gelmek maksadıyla şehrimize misafir olmuşlar. Buluşma tabii ki Çark Mesire’de gerçekleşmiş. Gidememiş olsam da hüznün ve kahkahanın kol kola olduğu, doyurucu bir sohbet olduğundan eminim.

Yazar Burçak Evren de söz konusu ziyaretle ilgili bir yazı kaleme almış, Adapazarlı Olmak Kolay Değildir başlıklı. O yazının içinde diyor ki Evren;

“Adapazarlı olup da ünlü Çark’ı bilmeyen yoktur. Yüz küsur yıllık bir geçmişi olan Çark,bu kentin yegâne mesire, eğlence, dinlence velhasıl her nefes alma gereksinimiduyduğunda gideceği tek yerdir. Adapazarlı olup da bu Çark’la anısı olmayan tek birkişiye rastlayamazsınız. İstanbul’un Gülhane Parkı, İzmir’in Fuarı, Ankara’nın GençlikParkı neyse Adapazarı için de Çark’ın önemi odur.”

Burçak güzel söylemiş ve bizleri bu şehre dair en çok sorulan sorulardan birini düşünmeye davet etmiş farkında olmadan: Bu şehrin simgesi nedir? Soruyu değiştirerek soralım ya da: Bu şehrin bir simgesi var mı?

Çark, işte Adapazarı’nın en önemli ve de güzel simgelerinden biridir bana kalırsa. Çark’ı Adapazarı markalaşmasının vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul etmemiz gerekir. Kentpark’taki yeni yapılan ve orijinal halinin replikası olan ahşap çark güzel düşünülmüş bir proje. Bu yönde yeni fikirler, objeler üretilmeli ve tanıtımlar yapılmalı mutlaka. Böylece, Adapazarı’nın simgesi kabak mı yoksa ıslama köfte mi sorusu da belki rafa kalkar, olur mu olur. Bizim, bu şehir adına mideleri değil de zihinleri dolduran simgelere ihtiyacımız var. Tarihî geçmişi ve estetik özelliğiyle Çark bunlardan biridir, tıpkı Beşköprü gibi. Eskiden tren de öyleydi. Eskiden diyorum çünkü ülkenin tek vagon üretilen fabrikasına sahip olan ve bu sebeple merkezindeki bulvarda bir de tren maketinin yer aldığı bu şehirde artık treni de yakınımızda istemez olduk. Hatta şehir merkezindeki tren garını kaldırmayı bile tartışıyoruz. Oysa tren ve diğer raylı sistem araçları dünyadaki tüm büyükşehirlerin vazgeçilmezidir. Adapazarı’nın etrafındaki bütün büyük şehirler raylı sistemde mesafe kat ederken bizim bu konuda “treni” kaçırmamız herhalde bu şehrin geçmişine de biraz ayıp olur.

Bu arada, değerler sıralamasında ıslama köfteden de kabaktan da çarktan da önce gelen bir simgeye hem de kültürel alanda sahip olduğumuzu hatırlatmaya gerek var mı? Türkiye’de kaç şehir Sait FaikAbasıyanık ayarında bir yazar yetiştirmiş ve fakat onun varlığını bu denli yok sayabilmiştir acaba? Ülkemizin en değerli yazarlarından birinin doğduğu, çocukluğunu geçirdiği, hikâyelerinde anlattığı Adapazarı’nda bir Sait Faik müzesi neden olmaz? Selahaddin Şimşek’in“şehirler kültürleri kadardır” sözünü hatırlamanın tam sırası. Adapazarı’na ve ilçelerine güzel hizmetler götürmek için yarışan büyükşehir ve diğer ilçe belediyelerinin bu konuda da adım atacağını düşünüyorum. Çark ağır aksak dönedursun, bizlerin yaşadığımız şehirlerin barındırdığı değerleri görmek ve göstermekte acele etmesinde hiçbir sakınca yok.