Efendim, geçen hafta önerdiğim okuma listesine bugün devam ediyorum. Kitabın yazlığı kışlığı olmayacağına, iyi okurun istediği zaman, istediği yerde her kitabı okuyabileceğine geçen yazıda değinmiştik. O yüzden yazının başlığına aldanmayıp listeye bu gözle bakmanızı tavsiye ederim. Ne de olsa “okumak bir iptila” değil mi? Öyleyse buyurun.

-Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar. (Barthes bir “nedir?”, sorusu uzun zamandan beri zihnimi kurcalar. Kuramcı mı? Filozof mu? Yazar, entelektüel, hoca… Hepsi mi? Peki, Bir Aşk Söyleminden Parçalar nasıl bir kitap? Herhalde yukarıda sıraladığım sıfatları haiz bir adamın aşka ve bütün bir aşk literatürüne seçkin bakışını içeriyor demek yetmez, ele aldığı metinlerin hepsini tekrar tekrar okumak ve evet, insanda tekrar âşık olmak, hatta aşk acısı çekmek isteği uyandırıyor desek daha isabetli olur. Yalnızken okumakta fayda var, zira ne de olsa “aşkın dili, yalnızlığın dili”…)

-Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar. (Sait Faik kadar insanı iyi tanıyan, analiz eden ve kâğıda döken kaç yazar var dünyada? Onun öykülerini bir kez değil defalarca okusak da hep aynı şevki, aynı hazzı yaşarız. Gökyüzünde süzülen kuşlara iştahla bakıp “Geldi bizim pilavlıklar” diyen adam da, iskelede, iş gördüğü balıkçı teknesinin sahiplerinden bir pay bile alamamanın hüznü ve hayalkırıklığıyla evinin yolunu tutan gariban da aynı duyarlılıkla yansır onun kaleminden. Yazı yazmayı kutsamak değil, yazmadan duramamak onunkisi; hayata yazarak katlanmaya çalışmak ve belki yazdıkça bir şeylerin de düzeleceğine inanmak safçasına. Hepsinin de arkasında ne var? Tabii ki sevmek, çünkü her şey “Bir insanı sevmekle başlıyor!”)

-Ernest Hemingway, Kilimanjaro’nun Karları. (Birinci Dünya Savaşına İtalya saflarında katılan yazarın Anadolu izlenimleriyle harmanlanmış öyküleri… Ölüm, cesaret, fakirlik, büyük hayatlar, hastalıklar, savaş ve yaşamın binbir türlü hali… Hemingway’in bilindik kitaplarının dışına çıkın, yaşadıklarından süzerek yazdığı bu başarılı öykülerin tadına varın. “O gece Anadolu’ya gitti. Yol boyunca haşhaş tarlalarının arasından geçmişlerdi tıngır mıngır. Bu haşhaştan afyon yaparlar, diye düşündü. Ne garip bir duyguydu bu; kağnı arabasıyla eğri büğrü yollarda, kıpkızıl tarlaların arasından geçmek. O yolculuk sırasında bütün uzaklık yakınlık kavramlarını yitirmişti. Sonunda Yunan subaylarının ortasında buldu kendini. Dünyadan habersiz, beceriksiz, yeteneksiz, gerizekalı bir alay Yunanlı. Kral Konstanstin bunları yeni yollamıştı Anadolu’ya. Yunan topçusu kendi birliklerine ateş açtı! İngiliz gözlemci de bunu görünce hüngür hüngür ağladı sinirinden. Beyaz, pilili etek giymiş,

çarıklarının ucu kırmızı ponponlu cesetleri ilk kez Anadolu’da görmüştü. Türkler dur durak dinlemeden akın akın geliyorlardı. Eteklikli adamlar korkudan ne yapacaklarını şaşırmış, kaçmaya başlamışlardı. Subaylar önce kaçanlara ateş etmiş, sonra onlar da tersyüz edip tabana kuvvet demişlerdi. Soluğu tükenene, ciğerleri ağzına gelene dek koşmuş koşmuşlardı. Sonunda kayaların ardına gizlendiler. Türkler gelmeye devam ediyordu, akın akın.” )

-Orhan Pamuk, Kara Kitap. (1980’lerin İstanbul’u… Bir yazar… Ona özenen bir başkası daha… Kaybolan karısının peşinde kendi var oluşuyla yüzleşmeye başlayan kahraman… Doğu ile Batı arasında kalmış bir metropol kentte aydın olmak, birey olmak, insan olmak… Metinlerarası göndermelerle örülü, acıtan, düşündüren gerçekleri okurun yüzüne yüzüne çarpan, hem cesur hem incelikli bir dille yazılmış modern bir klasik. Türkiye’de postmodern edebiyat dendiğinde akla ilk gelenlerden. Söylemeye gerek var mı bilmem, Kara Kitap, Nobel ödüllü Pamuk’un en iyi romanı.)

-Henri Michaux, Açı Direkleri. (Bu kitabı ilk okuduğumda büyülenmiştim. Sonra bir daha, bir daha okudum ve cümleleri zihnime nakşettim adeta. Fransız yazar Michaux’nun aforizmaları yaşama, insanlığa dair öyle çok şeye dokunuyor ki, kitabın sayfalarını çevirdiğinizde bütün satırların altını çizdiğinizi fark edebilirsiniz. “Kendi kendine bulaşıcısındır, bunu anımsa, senin sana galip gelmesine izin verme!”, “Güneş yoksa buzda olgunlaşmasını bil.”, “Aptallık edip kendini göstermiş olsan dahi, sakin ol, onlar seni görmediler.”, “İple bağlanmış bir paket gibi kendini teslim etme; haykırışlarınla gül, gülmelerinle haykır!”, “Güçsüzlüğünü olduğu gibi sakla, onun sana bahşedilmesinin bir sebebi vardır.”)