31 Mayıs 2010 tarihi; Ortadoğunun kalbindeki çıbanbaşı ve kanser uru izrailin, işgal ettiği Fistin toprakları üzerinde, kıyıdan, yaklaşık 135 km açıkta ve milletler arası sularda, yalnızca insani amaçlarla ve Komor Adaları bandırasıyla! Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemimizin, vahşi bir saldırıya maruz kalarak, 10 kardeşimizin şehadet şerbetini içtiği ve “Şehitlik” makamına yükseldiği gündür.

                     Bu insanlık dışı, en vahşi hayvanların bile yapmadığı, yapamayacağı barbar saldırı da;  İbrahim Bilgen, Ali Haydar Bengi, Cevdet Kılıçlar,  Çetin Topçuoğlu, Necdet Yıldırım, Furkan Doğan,  Fahri Yıldız, Cengiz Songür, Cengiz Akyüz ve Uğur Süleyman Söylemez kardeşlerimiz, gurbet diyarından, ebedi yurtlarına terhis oldular. Onlar vazifelerini yaptı ve kurtuluşa erdiler.Sıra bizim ne yaptığımız da ve ne  yapacağımız da!

                     Geçtiğimiz Pazar günü, yani 31 Mayıs tarihinde; Mavi Marmara katliamının 5.yılını doldurması nedeniyle düzenlenen mitingine katılmak üzere, İHH’ nın Sakarya’dan kaldırdığı otobüslerle İstanbul’a gittik ve Fatih Camii avlusunda toplandık.

                    İkindi namazına müteakip, cami alanında, günün anlam ve ehemmiyeti, izrail vahşeti ve şehitlerimiz ile ilgili konuşmalar yapıldı ve izrail’i telin eden sıloganlar atıldı.

                   Mitinge katılanların yarıdan fazlası genç kızlarımız ve hanım kardeşlerimiz idi. Her defasında ve tüm etkinliklerde hanım bacılarımızın bu duyarlılığı, beni fevkalade duygulandırmakta ve onlara olan saygı ve sevgimi bir kat daha artırmaktadır. Kalabalığın içinde oluşturdukları manevi hava, heyecan, duygu, ton ve renkler, miting desen ve  fotoğrafını bambaşka kılmakta, bir başka manzara ortaya koymaktadır.Allah kendilerinden razı olsun. Gelecek nesillerimizin mimarı olacak bu hanım kardeşlerimiz, bunca yozlaşmış ve çürümüş türleri ve hemcinsleri yanında, bizleri ümitlendirmekte, yüreğimize su serpmektedir.

                  Güneş altında kalınca, migrenimin fena halde tetiklenmesi nedeniyle getirdiğim şapkayı, otobüste unuttuğum için, şapka aramaya başlamışken karşıma, İHH da vazifeli  genç mücahit kardeşimiz teyzeoğlunun  oğlu Necmeddin Altıntaş çıktı ve kısa sürede bir Eğitim Bir-sen şapkası bulduktan sonra,Fatih Camiinden  yürüyüşe geçildi ve Edirnekapı semtine doğru hareket edildi. Yürüyüş düzenine geçilip, cami avlusundan son gurup ayrıldığında, ilk gurup Edirnekapı’ya varmış, dolayısıyla, yürüyüş kolunun bir ucu Fatih Camii önünde( Fevzi Paşa caddesi başında), diğer ucu da Edirnekapı’daydı.

                 Geçen yıl da katıldığım etkinliğe göre, bu yıl daha kalabalıktı. Bitiş noktasında epeyce beklenmesine rağmen,  yürüyüş kolunun tümü meydana ulaşamadan, Abdulmetin Balkanlıoğlu hocaefendinin, anons aracı üzerinden yaptığı uzun duadan sonra, akşam vakti girdi  ve miting sona ererek, dönüş başladı.

                 Televizyonum yok ama, Fes’de paylaştığım arkadaşlardan arayanlar oldu ve hiçbir Tv.nun bu mitingi haber yapmadığından  bahsetti ve şikayet ettiler.

                 Filistin davasına güya sahip çıkan, yazılı ve sözlü basında bile yer almaması veya gözümüzden kaçtığını varsayarak, çok az yer alması fevkalade manidardır.Tam aksine, ana haberlerde, ana başlık olarak yer almalı, bu cani saldırı tekrar hatılatılmalı, İzrail ve hamisi ABD, İngiltere ve diğerlerine duyurulmalıydı.İlginçtir ki, geçen sene de basında yer almamıştı.Önemli bir eksiklik ve kuşku verici/ düşündürücü bir durum olarak not edelim.Birtakım çevrelerin ABD ve tetikçisi İzrail’den çekindiğini biliyoruz.Ama, hür basın! ve hürSTK’lara! ne oluyor, anlamakta zorluk çekiyoruz!!!

               Bir diğer mühim hususta; her seferinde ve eşdeğer birçok sivil kınamalarda hep”Kahrolsun izrail” denmesi, esas azmettirici ve hami/patron konumda olan ABD yönetimlerine yönelik bir kınama çoğunlukla yapılmaması, çok dikkatimi çeken bir vahim bir vakıadır.Bizim, bir avuç eşkıya çetesini değil, azmettiricisini, esas katili, büyük şeytanı hedef almamız gerekmez mi? Burada da, yönetim ve resmiyet çevrelerinin çekincesini kısmen anlasakta, STK’ların çekincesini anlamakta fevkalade güçlük çekmekteyiz.Yıllardır bu tür kınama etkinliklerine katılıp ve aynı cenahta olan  sivil cemiyetleri uyardığım halde, anlaşılmaz bir tavırla, hedefe hep bir avuç eşkıya çetesi izrailin koyulduğunu, BÜYÜK ŞEYTANA bir şey denmediğini ibretle izlerim.

               Maalesef hiçbir müeyyide uygulayamadığımız, adli olarakta bir şey yapamadığımız izrail’e yönelik bu ve benzeri kınama etkinlikleri yapılırken,aynı zülümlerin yapıldığı D.Türkistan, Arakan, Irak, Afganistan, Yemen, Libya, Cezayir, Fas, Tunus, Sudan, Somalı, Mali, tüm Afrika mazlumları,Karabağ, hatta, önümüzde duran Mısır ve Suriye, sessiz sedasız Rusya’nın zimmetine geçirilen Kırım ve Putin kuklası Kadirov’a teslim edilen Çeçenistan için  yapılmaması, dikkatlerden kaçmamaktadır.İktidar partilerinin tavır almaktaki çekincelerini kısmen anlasakta, muhalefetteki partilerin büyük ekserinin , tüm dünya Türk ve İslam Alemi mazlumları ile igili hiçbir şey yapmaması, dikkat çekmektedir.Bir çok cenahta yer olan STK’la- rın da sessizlikleri anlaşılır gibi değildir ve fevkalade düşündürücüdür.

             Oysa, Müslümanların bulunduğu nerede zülüm varsa, tıpkı 31 Mayıs gibi, onlar içinde belirli işgal ve katliam tarihleri belirlenip, her yıl o tarihlerde hepsi tek tek telin edilmeli, zulüm nerede olursa olsun unutulmamalı, unutturulmamalıdır.

            Evet.Filistin davası bizim davamızdır.On şehidimizden sonra, aramıza daha yakın bir kan davası da girmiştir. Kanser mikrobunu, işgal ettiği tüm topraklardan söküp atana kadar bu dava bitmeyecektir ve bitmemelidir. UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ.

at bürosu açılışları, açık hava toplantıları, ev ziyaretleri tam gaz sürüyor…

 

Seçim arabaları şehri dolanıyor, bayraklar ve afişler şehrin dört bir yanında boy gösteriyor…

7 Haziran’a 4 kala partiler bütün güçlerini ortaya koyuyor…

Bu seçim, diğerlerine hiç mi hiç benzemiyor…

Vatandaşlar nefesini tutmuş, fırtına öncesi sessizliğin telaşını yaşıyor…