Dernek, oda, vakıf, sendika ve benzeri kuruluşlardan ibaret olan “Sivil Toplum Örgütlerinin( STÖ)” genel ve yaygın tanımı şu şekildedir:

 “Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kar amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır.”

 Çok basit bir tanım daha:

 “Toplumdaki çeşitli sorunları bağımsız olarak ele alıp kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatma görevi yapan, öneriler sunan her türlü birlik.” 

Hangi tanıma bakarsanız bakın, STÖ de şu temel, olmazsa olmaz özellikleri, şartları ve karakterleri görürsünüz. Görürseniz Sivil Toplum Örgütü diyebilirsiniz:

1-Resmi kurumlar dışında durur ve davranırlar.

2-Resmi kurumlardan yani devletten yani hükümetlerden bağımsızdırlar. Remi değil, “sivil” dirler.

3-Kar amacı gütmezler.

4- Gelirlerini bağış ve üyelik aidatları ile sağlarlar.Devlete bağlı hiçbir kurum ve kuruluştan destek almazlar.

5- Çalışmalarını gönüllük esasına göre yapar ve yürütürler.

6- Tolumdaki çeşitli sorunları bağımsız ve adaletle ele alır, değerlendirirler.

7- Kamuoyunu tarafsız, bağımsız, doğruluk  ve adaletle bilgilendirirler.

Açık ve net olarak görünüyor ki, sivil ve sivil toplum örgütü olabilmek için; siyasal iktidarlardan, dolayısıyla  devletten, devletin resmi kurumlarından bağımsız olması, yerel idarelerden, mahalli resmi kurumlardan ve merkezi idareden  yardım almaması, beslenmemesi, nemalanmaması gerekmektedir.

 Alırsa ne olur?

Tarafsızlığını, bağımsızlığını, adilliğini  zora düşürür, koruyamaz.

Dahası, “sivilliğini” ve “STÖ” olma özelliğini kaybeder.

Yardım aldığının, beslenip nemalandığının şubesi ve KOLTUK DEĞNEĞİ olurlar.

Beslendiği iktidarlar, mahfiller, kurumlar ile şişer, büyür,

İktidar veya beslendiği mahfil gidince de, patlamış balon gibi söner ve biterler.

Herkesin bildiği, devletler arasında da geçerli olan bir ilke vardır.

O da; “YARDIM ALAN, EMİR ALIR!” ilkesi ve  gerçeğidir.

 Yardım aldıklarının yanlışını göremez, görse de  söyleyemez. Emrine boyun eğer.

Beslendiklerinin ilke ve arzuları dışında, arzuları ve ilkelerine, ikbal ve istikballerine aykırı herhangi bir faaliyette yapamaz, söylemde, uyarı da, nasihatte bulunamazlar.

HAZIR KITA ASKERİ OLMAKTAN  öteye geçemezler!

Sadece iktidar erki değil, muhalefet erkinden de yardım alamaz, beslenip nemalanamazlar. Tam bağımsız, tarafsız ve adil olmak zorundadırlar.

Ülkemize baktığımızda, bu konuda fevkalade sıkıntılı bir durum görülmektedir.

Etrafınızda dernek, vakıf, oda, sendika ve benzeri, sadece adı “STÖ” olan çokça oluşum görebilirsiniz.

İşleyiş tarzları, seçim sistemleri, kullanılma alanları, etkileri, faaliyetleri ise ayrı bir yazı konusu, başka bir değerlendirme mevzusudur.

İçlerinde kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, devlete, siyasal iktidarlara yamanmayan, bağımsız, tarafsız ve adil olanlar,“Sarı dernek, sarı sendika, sarı oda, sarı vakıf” olmaktan uzak duranlar yok mudur?

Elbette vardır ve onlar bu kategori dışındadırlar.

 Ama, maalesef  sayıları çok azdır!

 Veya, ayakta duramayacak kadar zayıf,  hiçbir faaliyeti olmayan, tabela STÖ mahiyetindedirler.

 Birçoğunun, bir mekanı bile yoktur.

 Ama beslenenler; sivil olmayı, bağımsız, tarafsız ve adil olmayı bir tarafa bırakanlar, lüks yerlerde sivil toplum örgütü rolü oynamaktadırlar!

Olması gereken ise; kendi ayakları üzerinde duran, yalnız üyelerinin aidat ve bağışları ile yaşamını sürdüren,

Her kesime eşit mesafede duran, doğrunun, Hak’kın, adaletin, faziletin ve erdemin yanında olan, “bir yere baş olayım da ne olursa, nere olursa olsun” niyetinde olmayan,

STÖ’ nü ikbal ve istikbal hesapları için, bir “sıtatü” kazanmak için kullanmayan,

hedeflerine basamak yapmayan, sıçrama tahtası yapmayan, “küçük olsun benim olsun” demeyen,

Herhangi bir partinin sözcüsü, şubesi gibi davranmayan,  oradan bir kuruş dahi menfaatlenmeyen, haksızlık karşısında susmayan, babası da olsa yanlışa yanlış diyen, eğrileri doğrultan, yanlışları düzelten bir “ERDEMLİLER TOPLULUĞU” STÖ’leridir.

 Böyle Sivil Toplum Örgütlerine çok ama çok ihtiyaç vardır.

Maalesef toplumumuzun tüm kesimleri,  bu konuda yeterli bir bilinç düzeyine de henüz ulaşmış değildir.

Dolayısıyla, STÖ’ler etkin konumdan son derece uzaktırlar.

NOT: 11 EYLÜL 2001 İKİZ KULE SALDIRILARININ SENE-İ DEVRİYESİNDE, EMPERYALİZMİN VE ZİYONİZMİN BU KARANLIK, BARBAR, VAHŞİ VE KİRLİ OYUNUNU, BU OYUNLA BAŞLATTUKLARI VE HALEN DEVAM EDEN  “HAÇLI  SEFERLERİNİ” YERLİ UŞAK VE İŞBİRLİKÇİLERİNİ ŞİDDETLE VE NEFRETLE ANIYOR, LANETLİYOR VE KINIYORUZ.