Bir Ramazan’a daha Allah’ın izni ile kavuşmuş bulunuyoruz.
İslam Aleminin kan gölüne döndüğü, bölünüp parçalandığı, işgal, katliam ve zulmün en vahşisine maruz kaldığı, emperyalist ve Siyonist alçakların planlarına uygun şekilde birbirinin canına kıyıp, bütün enerjisini kendi içinde tükettiği ve ‘tek dişi kalmış canavarların’ bayram ettiği bir zamanda, kan ve gözyaşı içinde bir Oruç ayına daha girdik.
Hiç şüphesiz Oruç; nefsi terbiye etme, frenleme, törpüleme, fakir ve yoksulları hatırlama, hallerini anlama, yardım etme, güzel ahlak kazanma, sabır ve hoşgörüyü artırma, birlik, kardeşlik ve dayanışmayı sağlama ibadetidir ve İslam’ın temel farzlarından biridir. Ahlaki, içtimai, iktisadi ve kemal boyutu olan çok mühim bir İslami emir, toplumsal hayat için ilaç hükmündedir. Elbette ki hakkıyla yerine getirildiği zaman.
Toplumumuzda her alanda meydana gelen çözülme, aşınma ve yozlaşma, maalesef oruçta da kendini göstermiş, içi boşaltılmış, şekilcilik ve kabuklaşma bu ibadette de yer bulmuş bulunmaktadır.
Bu durumu; Orucu sadece belli saatler arasında yeme ve içmeme, yani ‘aç ‘ durma şeklinde algılama ve uygulamada, bütün azalarla oruç tutmama, oruçlu iken dili, gözü, kulağı, el ve ayağı haramdan korumama, iftar sofralarını zengin çeşitlerle tıka basa doldurma, israf, sofralarımızda açlara yer vermeme, iftar yemeklerine fakirleri değil de bürokratları, etkin ve yetkin çevreleri çağırma, çevre edinmeye vesile kılma, iftarları ‘ iftar şova’ dönüştürme, ikbal, istikbal ve siyasi hesaplara araç kılma ve benzeri bir çok şekilde görüyor ve sergiliyoruz.
Ümit eder ve bekleriz ki; bu ve bundan sonraki Ramazanlar böyle olmasın.
Bütün azalarımızla orucun tutulduğu, sinirlenme ve kızmaya vesile kılınmadığı, sabır, tahammül ve hoşgörünün egemen olduğu, bir yılın muhasebesinin yapılarak hata ve eksikliklerin görülüp giderildiği, güzel ahlakın tekamül ettiği, nefsin frenlenip törpülendiği,
Açların, yoksul ve kimsesizlerin hatırlandığı, ülkemize sığınmış muhacirlere ‘’ENSAR’’ muamelesinin yapıldığı, yardımlaşma, bölüşme ve dayanışmanın zirve yaptığı, birlik ve kardeşliğin kemale erdiği,
İftarların ‘’ iftar şova’’ dönüştürülmediği, yalnız ‘’Allah rızası’’ için yapıldığı, başka hiçbir dünyalık beklenmediği, sofraların fakirlere açıldığı,
İbadetlerin daha da ziyadeleştiği, takvanın arttığı, paylaşmanın çoğaldığı,
Ramazan ayının eğlence ayına dönüştürülmediği, Teravih namazlarında insanların başka etkinliklere çekilmediği, bütün bir ayın ibadet ve meşru çalışmaya tahsis edildiği,
Teravih ve diğer namazlarda çocukların ürkütülmediği, gürültü yapıp camileri başımıza yıksalar bile! onlara kızılmadığı, Kur’an’ın, Resul’ün, caminin ve cemaatin çocuklara sevdirildiği, sevilip okşandığı, teşvik için harçlık ve mükafatlar verildiği,
İlahiyatçılarımızın, Ramazan’ı reyting ve astronomik paraların kazanıldığı rant ayına çevirmediği, Kur’an’ı parayla satmadığı!, her birinin ayrı telden çalmadığı, farklı fetvalar ile Müslümanların kafasını karıştırmadığı,hiç olmazsa kendi aralarında birliği ve beraberliği sağladığı!, vaazlarda; kapitalizmin toplumu nasıl ifsat ettiği, emperyalist ve Siyonistlerin İslam Alemi üzerindeki oyunları ve Müslümanların ihtilafları gibi ana meseleleri bırakıp, basit meselelerle meşgul edilmediği, İslam’ın adalete ve kul hakkına verdiği önem üzerinde hassasiyetle durulduğu, zulme ve zalime karşı direnmenin ehemmiyetine vurgu yapıldığı, farklı şeyler söyleyerek gündem olma peşine düşülmediği, ‘’kal’’ ehli değil’’ hal’’ ehli olunduğu, İslam’ın; hiçbir dünyevi ve beşeri amaç ve sisteme alet edilmediği,
Türkiye ve dünya Müslümanlarının içinde bulunduğu sorunların konuşulup, çözüm üretildiği, uygulamaya koyulması için çaba gösterildiği, Müslümanların ittihat ve ittifaka çağrıldığı, İslam’ın alternatif bir düzen olarak konuşulup, sorunlara çareler üretildiği,
Ahlaksızlık, çıplaklık, içki, fuhuş, uyuşturucu ile yazılı, görsel ve sosyal basının tehlikelerinin anlatıldığı, sekülerizm ve kapitalizmin insanı insanlıktan çıkarması, çevrenin tahribi, gıdalarımızın kimyasallarla mahvedilmesi, GDO ile deccalın tabaklarımıza kadar girdiğinin anlatıldığı, su, hava ve toprağın korunmasının önemi üzerinde durulduğu,
Müslümanların mezhepçilik, cemaatçilik, tarikatçılık, kavim ve kabilecilik, parti ve hizipçilik, bölgecilik ve klikçilik gibi ortaçağ Hıristiyanlığı ve cahiliye dönemi cehaletine dönüşleri üzerinde durulduğu, tüm bunlardan uzak durulması ve sadece Müslüman olunması gerektiğinin anlatıldığı, Oruç ahlakının tüm ömre yayıldığı,
Kısaca, Kur’an ve Sünnete dönüldüğü, Müslümanların acılarının son bulduğu bir Ramazan diliyor, bu ayın tüm İslam Alemine uyanış, silkiniş, titreyip kendine dönüş ve kurtuluş vesilesi olmasını Cenabı Mevla’dan niyaz ediyor, gönülden dua ediyor, yalvarıp yakarıyoruz. Hüzünlü, yaralı, günahkar ve boynu bükük ‘’Huzur’’dayız.
Ramazan’ımız ‘’ gerçek Ramazan’’, Orucumuz ‘’ hakiki Oruç’’ olsun. Bu mübarek ayınız kutlu olsun. Hoş geldin ey ŞEHR-İ RAMAZAN.