Politika; poli (çok), tika (yüz), ‘çok yüzlü’ ve Latincede poli (çok),  tics ( kan emici parazit) gibi anlamlara geldiği ifade ve iddia edilse de,  umumiyetle politika, sözlük anlamı "yol, yöntem" olarak tanımlanmakta, “siyaset” ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

             Dünyada ve hususen ülkemizde biraz ve belki de çoğunlukla iddia edildiği ilk anlamlarda kullanıldığı ya da uygulandığı, yürürlükteki fiili politikanın bu hale getirildiği ve kirletildiğinden hareketle ve siyasetin her halükarda var olduğu, var olması gerektiği, İslam’da ve hayatın her alanında yer aldığı, var olduğu, olması gerektiğini kabul ederek, İSLAM’DA OLMAMASI GEREKENİN SİYASET değil de POLİTİKANIN olduğunu düşünerek, başlık ‘Politika ve İslam’ olarak koyulmuştur.

                  Buradan hareketle, ‘ALLAH’IN POLİTİKA/ POLİTİK DAVASI YOKTUR’ diyerek politika ve İslam kavramları üzerinden meramımızı ve derdimizi anlatmaya çalışalım.

                  Dünya da ve hususen bizde politika haddinden fazla kirlenmiş, kirletilmiştir.  Tam da bu nokta da mütedeyyin, ihlaslı ve samimi dindarlara/Müslümanlara büyük görevler düşmektedir.  

                  Müslümanlar, politikacılara ya da kirli politika/siyaset yapanlara, elinizi üstümüzden çekin diye tavır koymalılar!  Çünkü politize edilen veya eş anlamlı olarak kullanıldığı kelime ile siyasallaşan her inanç, dünyevi çıkarların kılıfı olarak kullanılır.

                  Kur’an, Hz. Peygamberin insanlıkla buluşmasını şöyle özetler: “Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107)

                  İslam, rahmet dinidir. İslam; barış, kardeşlik ve ahlak  yurdu oluşturmak ister.

                  İSLAM GÖKKUBBEDİR, gökkkubbe kadar geniş bir ŞEMSİYEEDİR ve TÜM İNSANLIĞI BU ŞEMSİYENİN ALTINA ALIR. RAHMAN ve RAHİM SIFATLARI İLE BÜTÜN İNSANLIĞI, 8 MİLYARI RIZIKLANDIRIR, HAYAT VERİR. BÜTÜN İNSANLIK MÜSLÜMAN ADAY ADAYI OLARAK BU ŞEMSİYENİN ALTINDADIR. İSLAM’I HİÇKİMSE KÜÇÜK PARTİ, İDEOLOJİ, CEMİYET, CEMAAT VE BENZERİ KILİKLERİN, BEŞERİ ŞEMSİYELERİN ALTINA  SOKAMAZ, SIĞMAZ, SIĞDIRAMAZ. Sokar, sığdırmaya çalışırsa İSLAM’A EN BÜYÜK İHANETİ YAPMIŞ OLUR. ZİRA İSLAM GÖKKUBBE KADAR GENİŞ VE BÜYÜKTÜR. Canını GAZZE için feda etmiş RACHEL ve AARON, hiç bu gökubbe dışına atılabilir mi?

                  İslam’ın erken dönemlerinden itibaren iktidar oyunları rahmet dinini, niza ve  kavga dini haline getirmiştir. Oysa  Allah’ın kavgası yoktur.  Yaradan “HAK ve BATILI,” doğru ile yanlışı Kitabı ve Resulü ile göstermiş, tercihte imtihan gereği hür bırakmış, buna uyanlara dünya ve ahiret saadeti, uymayanlara da CEHENNEM YOLUNU GÖSTERMİŞTİR, cennet ve cehennemi vadetmiştir.

                  YARGILAMA HAK ve YETKİSİ YARADAN’DA OLDUĞU HALDE, kim ya da kimler, hangi hakla, hangi cüretle Allah adına kavgaya tutuşabilir, yargılayabilir?

                  Kalpler Allah’ın mekânıdır. O mekânın tek okuyucusu vardır, o da Allah’tır. İnsanların kalpleri yarıp bakma hak ve yetkisi, imkanı da yoktur.

                  Din/İSLAM, kavga konusu olamaz. Çünkü din barıştır, kardeşliktir, ahlaktır,  adalettir, ihlastır, ihsandır, sevgidir.

                  İnsanların Allah ile ilişkileri üzerinden toplumsal bir dindar bilinç oluşturmaya çalışmak, politikanın/siyasetin işi değildir. Eğitimin işi, gönül insanlarının işidir.

                  Her birey din ile ilişkisini, kendi bilgisi, ilmi, anlayış kabiliyeti, aklı, feraseti gayreti  ile kendi idrak seviyesi üzerinden kurar. Bu idrak seviyesine müdahale etmek, politikacının/siyasal otoritenin görevi değildir.

                   Politika veya aynı anlamda kullanırsak siyaset bu alana girmek istiyorsa, istediği algıyı oluşturmak ve seçmeni manipüle etmek, kendi politik amaçlarına ulaşmak  içindir. DOĞRUDAN DİNİ KULLANMA, DİN İSTİSMARIDIR!

              Politika ve din ayrı alanlardır ve amaçları itibarıyla da birbirinden farklıdır.

              Eğer illa din ile politika/siyaset arasında bir ilişki kurulacaksa, bu ilişki ahlaki ilkeler üzerinden olur; yani yalan söylenmez, iftira atılmaz, tutulmayacak söz verilmez, kimse aşağılanmaz, kimsenin hakkına, hukukuna, onuruna halel getirilmez, doğruluk dürüstlük ve adaletten ayrılmaz. HARAM, KUL/İNSAN HAKKI YEMEZ. ADALETİ, İYİYİ, GÜZELİ, DOĞRUYU YAPAR. “NEREDE ADALET VARSA, ORDA ALLAH’IN ŞERİATI VARDIR” ilkesini benimser. KONUŞMAZ, GEREĞİNİ YAPAR. HER GÜZEL İŞİN, İYİNİN VE DOĞRUNUN İSLAM OLDUĞUNU BİLİR.DİNİ AĞZINA SAKIZ ETMEZ, DİN GÖSTERİŞ VE OYA TAHVİL ETMEZ. İBADETLERİNİN GÖRMEDEN VE GÖSTERİŞTEN SAKLAR. DİNİ KONUŞMAZ, GEREĞİNİ YAPAR, EMİRLERİNİ YERİNE GETİRİR. MÜSLÜMANLAR POLİTİKA, SİYASET ÜSTÜ KONUMDA OLURLAR. DİNİ KONUŞANI, KULLANANI, İSTİSMAR EDENİ DEĞİL, İYİYİ, GÜZELİ, DOĞRUYU YAPANI, YANİ KONUŞANI DEĞİL, YAPANI TERCİH EDERLER.

              Din-siyaset oyunları, büyük ölçüde insanlığın ve hususen de Müslümanlığın makus talihi olsa gerek.

              Muhalefet etmek, oyun dışına atılmak için yeterli. Tarih bunun örnekleriyle dolu.

             Politik/Siyasal dindar bilinç, geçmişten ders alma yerine geçmişi görmezden gelmeye devam ediyor. Konu ağır ve kapsamlı. Konuya dair eyleyeceğimiz kelam, elbette ki İslam’ın kitabı, teolojisi, kültürü, tarihi gibi alanlarında bir otorite (ya da yetkinlik) tavrıyla değil, okuduklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız ve konuya dair genel düşüncelerimizin ifadesi sınırları içerisinde kalmanın bilinciyle olacaktır.

               Bugün Müslüman toplumlarına baktığımızda; Hemen hepsi fakir, birbirlerini boğazlıyorlar. Şiddet ve kana batmışlar, mutsuzlar. Kendi içlerinde kanlı mezhep çatışmaları yaşıyorlar. Kendi dışındaki dünya ile sürekli sorunları var. İslam dünyasındaki her inanç grubu, kendini merkez kabul ediyor, diğerlerini yok sayıyor. İslami hemen her inanç grubu, kendine biati esas alıyor. Asrın idraki ile , zamanla, çağ ile, özgürlüklerle, felsefeyle, sanatla sorunları var. Ahlaki birtakım kuralları sadece kadınlara has kılarak, kadınlarda ölçüsüz sınırlamalara girerek kadın ile sorunları var’!

              Bırakalım İslam’ın tarihteki seyrüseferini, son kırk yıldır dünyada şiddetin en korkunç yöntemleri, intihar bombacılığı, terör hareketleri en çok müslümanlık adına hareket edenlerce yapılıyor. DIŞ HAİN MİHRAKLARCA ÇOK KOLAY MANİPÜLE EDİLİYORLAR. Daha kötüsü, İslam toplumlarında bunların İslam olmadığı söylense de, bu hareketlere karşı fiili olarak kesin ve açık bir tavır alınmıyor!

                Hiçbir İslam ülkesinde, terörist ve katliamcı dünyalarını tekbir sesleriyle örtmeye çalışan bu örgütlerin, Örneğin El Kaide, IŞİD, Nusra, Boko Haram vb. telin edildiği görülmedi, görülmüyor!

                Müslüman dini çevreleri kapitalizmle çok iyi uyuşurken, kapitalizme entegre olmuşken, kapitalistler gibi yaşarken, kapitalizmin bir ürünü olan moderniteye karşı alabildiğine bir saldırı sürdürüyorlar. Bu durumun en iyi özeti, kısmen Tanzimat ve erken dönem Cumhuriyet romanında da konu edildiği şekliyle “Batı’nın fennini alalım ama kültürünü almayalım” sözüdür! Ancak böyle bir ayrımın hayatta pıratiği zor olduğu için İslam âlimleri, modernite karşısında bir seçenek de sunamıyor. Böyle gittiği sürece sunması da mümkün görülmüyor!

               Eğer bir dini inanç sisteminin devlet kurma, iktidar olma, yönetme iddiası varsa, o din politize olmak, siyasallaşmak zorundadır! Müslümanlar, siyasallaştırdıkları İslam dinine ideolojik bir kimlik giydirdiler. İslam dini çoğu yerde, görünümü din, içeriği ideoloji olan bir yapıya dönüştürüldü. İslam ve demokrasi meselesindeki sıkıntı, İslam’ın bir ideolojiye dönüştürülmesinden kaynaklanıyor. İslam siyasallaştırıldıkça, felsefe alanını terk etti. Tasavvufi boyutunu yitirdi. Siyasallık sığlık getirdi ve İslam dini, sırf zahiri anlayışa indirgenerek namazla, oruçla, camiyle, kıyafetle sınırlandırıldı.

                Din siyasallaştıkça araçsallaştı ve dini alanı, sirk cambazları işgal etti! Böylece din, müslümanlar nezdinde, pıratikte, tatbikatta yalnız ilahiliğini değil, ahlakını da yitirdi!