Değerli okurlar. Levm etmek, kınamak ayıplamak demektir. Nefs mertebelerinden ikincisi olan Nefs-i Levvâme, kendini kınayan ayıplayan, kusurlarını gören kişi demektir.
“-Kusurlarından dolayı kendini- kınayan nefse de yemin ederim -ki diriltilip hesaba çekileceksiniz-“ (Kıyamet Sûresi. 75/2)

İlk mertebe, Nefs-i emmâreydi. Bu sıfatta olan kişi kendi ayıbını, kusurunu görmez. Her konuda tartışır. Kendini hep haklı görür. İkinci mertebeye ulaşınca, artık nefsini biraz olsun tanımaya başlar. Kusurlarının farkına varır. Başkalarının da haklı olabileceğini anlar.
Allah’ın emirlerine karşı gösterdiği ihmal ve kusurlardan pişmanlık duyar. Bazen gözyaşı döker, nefsini kınar ve istiğfar eder. 

Nefs-i Levvâme mertebesindeki kişi, günahlardan kaçmaya çalışır. Kimi zaman başarır, kimi zaman yenilir. Günah işledikten sonra pişman olur lakin bir dönem sonra ya kendisinden ya da kötü arkadaşlardan dolayı tekrar aynı günaha dalar. Henüz günahlara karşı takva duygusu gelişmemiştir. Nefs-i Levvâmenin iki yüzü vardır. Biri mülhimmeye diğeri de emmâre nefse dönüktür. Tam bir berzah aleminde gibidir. Camide vaaz dinlerken kürsü dibinde ağlar, camiden çıkınca düğün görse gider oynar.

Hayırlı bir şey yapınca sevinir, kötülük yapınca üzülür. Zikre devam ettikçe Allah’ın emirlerine ve ibadete gayreti artar. Allah için amel eder çoğunlukla. Ancak henüz nefsi emmârenin bazı huyları tam olarak yok olmadığı için yaptığı amelin insanlar tarafından bilinmesini de ister. Ameline riya karışır.   

Nefs-i Levvâmenin sıfatları: Günah işlemeye meyilli olmak, zahiren çekinse bile kalben günah işlemeyi arzu etmek, kendini beğenmek, ameline riya karıştırmak, uyku ve yemeğe düşkünlük, cehalet, hırs, gizli riya ve pişmanlıktır. Bu mertebede takva tam oluşmadığı için beğenilmekten, yaptığı iyi amellerden dolayı insanların kendisini övmesinden hoşlanır. 

Kişi bu mertebeden bir üst mertebeye ancak Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’ye bağlılıkla, zikre devam ederek çıkabilir. Eğer gayret etmez de nefs-i levvâmede çok uzun süre kalırsa tekrardan nefs-i emmâreye düşme tehlikesi vardır. Bu sebeple ibadetlerine ve bilhassa zikrine devam etmeli ve kötü alışkanlıklardan uzak durmalıdır. Nefsinin arzularına ise olabildiğince karşı çıkmalıdır.

Bu mertebede olan kişini yapacağı en önemli şeylerden biri daha önceden birlikte günah işlediği kötü yolları ve o hale devam eden arkadaşlarını terk etmesidir.   

Nefs-i Levvâmenin şifası Lafza-i Celâl zikridir. Mahalli Kalptir. Seyri lillah’tır. Hali muhabbettir. Makamı tarikattır. Rengi kırmızıdır. Perdeleri nurânîdir. Allah Allah ya Allah zikrini çok söylerse umulur ki bir üst mertebeye çıkar. 

İnsan nefsindeki tüm huyların ve amellerin rüya âleminde oluşan suretleri vardır. Nefsi emmârenin sıfatı vahşiliktir. Emmârenin en belirgin vasfı/sureti yılan ve köpektir. 
Bu sebeple, nefsi emmârede olan kişiler rüyalarında eti yenilmeyen vahşi hayvanlar görürler. Yılan, köpek, ayı, kaplan, kurt, domuz, kartal, bit, fare bu suretlerden başlıcalarıdır.

Tevbe, zikir ve ibadetle Emmâre nefsten kurtulup Levvâme mertebesine geçenlerin rüyaları vahşi hayvanlardan uysal hayvanlara dönüşür. Bunların da misal âlemindeki suretleri şunlardır. Deve, koyun, keçi, inek, manda, balık, tavuk vs. Artık nefs, eski inadını bırakmış ve uysallaşmaya başlamıştır. 

Kişi du devrede mümkün olduğunca kalbini parlatmaya çalışmalıdır. Allah, levvâmenin mahalli olan kalbe “celâl” sıfatıyla tecelli buyurunca ruhun iyi huyları kalpte ortaya çıkmaya başlar. 

Günümüzde Makedonya sınırları içinde kalan Strumica’da (Usturumca) doğan Halvetî büyüklerinden Sofyalı Bali Efendi, (1553) etvâr-ı Seb’a risalesinde levvâme/kalp evresi için şunları söyler.

“Rabbâni bir yardım ilahi bir ismin –Allah- (Lafza-i Celâl) yardımıyla kişinin direncini arttırır. Özetle kalp evresi benliğin/nefsin kendini kınama ve sadece Rabbini memnun etme amacına yönelik çalışma imkânı veren basiretli anlayış sayesinde henüz etkisini sürdüren kötü fiil ve davranışlardan nefsin temizlenme dönemidir. Bu duruma rağmen nefs henüz ilahî ilhamı alacak duruma gelmemiştir. Bu bir sonraki mertebe olan ruhun ilham alması Nefs-i Mülhimmede gerçekleşecek olan bir haldir.”

(Konu devam edecek)