Günümüzün hızlı tüketim alışkanlıkları, her meyve ve sebzeyi dört mevsim raflarda görmemizi mümkün kılıyor. Ancak bu çeşitlilik, her zaman sağlıklı ve doğal bir seçeneğe işaret etmiyor. Tam aksine, mevsiminde yetişmeyen ürünler; daha fazla pestisit, daha az besin değeri ve daha yüksek çevresel maliyet anlamına geliyor. İşte tam da bu nedenle, “mevsiminde beslenme” yalnızca bir beslenme tercihi değil, aynı zamanda hem doğaya hem de kendi sağlığımıza verilen bir değer haline geliyor.

Neden Mevsiminde Beslenmeliyiz?

Mevsiminde yetişen ürünler, doğanın kendi döngülerinin bir parçasıdır. Güneş ışığı, yağmur, toprak koşulları ve iklim, o ürünün en iyi şekilde gelişmesini sağlar. Bu da daha yüksek vitamin, mineral ve antioksidan içeriği demektir. Örneğin yaz domatesi ile kışın serada yetiştirilmiş domatesin tadı arasındaki fark yalnızca damakta değil, besin değerlerinde de açıkça görülür. Yaz domatesi C vitamini ve likopen bakımından çok daha zengindir.

Ayrıca mevsimsel beslenme, bağışıklık sisteminin ihtiyaç duyduğu besinleri tam zamanında sunar. Kış aylarında doğal olarak C vitamini yüksek ürünlerin, yazın ise su oranı yüksek ve serinletici besinlerin ortaya çıkması elbette bir tesadüf değildir. Doğa, insanla uyum içinde çalışır; yeter ki biz de onun ritmine kulak verelim.

Ekonomik ve Çevresel Etkileri

Mevsiminde ürün tüketmek yalnızca bireysel sağlık açısından değil, ekonomik ve çevresel açıdan da önemlidir. Serada yetiştirilen ya da uzak ülkelerden getirilen ürünlerin maliyeti çok daha yüksektir. Bu ürünler taşınırken büyük miktarda enerji harcanır, sera gazı salınımı artar ve çevresel ayak izi büyür. Oysa yerel ve mevsimlik ürünler, hem daha ekonomik hem de çevre dostudur.

Aynı zamanda mevsiminde beslenmek, küçük üreticilerin desteklenmesi anlamına da gelir. Yerel pazarlarda satılan mevsim ürünleri, bölgenin çiftçisini ayakta tutar ve sürdürülebilir tarımın devamlılığını sağlar.

Mevsimsel Beslenmenin Lezzet Boyutu

Kim ne derse desin, mevsiminde yenen ürünün lezzeti bir başkadır. Kışın portakalı daha sulu ve tatlıdır; yazın karpuzun ferahlığı benzersizdir. Baharın tazeliğini hissettiren enginar, çilek ve bakla; sonbaharın bereketiyle gelen kabak, nar ve ayva… Her mevsim kendi sofrasını kurar aslında.

Mevsimine Göre Tüketmenin Vücuda Etkisi

Her mevsim, vücudun farklı ihtiyaçları vardır. Örneğin:

Yazın, yüksek sıcaklıklar nedeniyle su kaybı artar. Bu dönemde karpuz, salatalık, domates gibi su oranı yüksek ürünler vücudu dengeler.

Kışın, bağışıklık sistemi güçlenmek ister; portakal, mandalina, kivi, lahana ve brokoli gibi C vitamini açısından zengin ürünler vücudu hastalıklara karşı korur.

İlkbahar, toksinlerin atılması ve enerji seviyesinin yükselmesi açısından kritiktir. Enginar, semizotu ve yeşillikler karaciğeri destekler.

Sonbahar, dönüşüm mevsimidir; kabak, elma, armut gibi lifli besinler sindirim sistemini düzenler.

Vücudun bu doğal döngülerle uyumlanması, hem enerjiyi artırır hem de uzun vadede kronik hastalıkların riskini azaltır.

Sonuç: Doğanın Takvimine Dönmek

Mevsiminde beslenme, modern yaşamın unutturduğu basit ama güçlü bir prensibi hatırlatıyor: Doğa ne veriyorsa, en doğru zamanında verir. Bu anlayışa sadık kalmak; sağlıklı beslenmeyi, ekonomik tüketimi ve çevre duyarlılığını bir araya getirir.

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ