Portre / Fahri Tuna

Merkez ve taşra, ezelî iki muhalif. İki düşman. İki muarız. Coğrafya kaderdir, diyen filozofa bin rahmet. Eyvallah.

Bir yazar İstanbul’da yaşıyorsa, merkezdedir. Belki biraz da Ankara’da. Bir dergi İstanbul’da çıkıyorsa merkezîdir. Diğer tüm dergiler taşralı. (Taşralı’nın yazarı Topçu’ya iki bin rahmet.)

Âh İstanbul. Seni ne çok sevdiğimi bilirsin. Ama akıl oyunlarını da ben bilirim senin. İkimiz de birbirimizi hücrelerimize kadar iyi tanırız.

Merkez dergilerimize bir göz atalım: Türk Edebiyatı’nın banisi Kabaklı hoca, tüm ruhuyla Elazizlidir (Harputlu, Elazığlıdır.) Dergâh’ı bir ömür sırtlayan Mustafa abi (Kutlu), iliklerine kadar Erzincan ve Erzurumludur. Yedi İklim’i bir ömür omuzlayan üç güzel kardeş de (Ali Haydar, Ahmet ve Müstakim Haksal, ki üçünü de çok severim), seslerine, yüzlerine, gözlerine kadar Bingöllüdür. 200 küsür sayıdır geceleri göğümüzü aydınlatan Ay Vakti’nin babası Şerefciğim (Akbaba), has Erzurumludur. Post Öykü’nün postnişini Aykutcuğumun Yozgatlıca, Muhit’imizin en filinta abisi, derin ve duru adam İbrahim Tenekeci’nin Gastamonuca bakışlarından söz etmedim daha. Etmeyeceğim. Bir kütüphaneyi dolduracak kadar, Hece hece nice sayı, nice kitap yayımlayan sevgili dost yiğit yayıncı Ömer Faruk Ergezen’in Bitlis Bitlis kızdığından, hepimize kucak açan Edebiyat Ortamı’nın yeni genel yayın yönetmeni Mehmet Kurtoğlu’nun Urfa Urfa güldüğünden de söz etmedim. Etmeyeceğim.

Adem Turan Çanakkaleli, Şakir Kurtulmuş Eskişehirli, Ömer Erdem Gonyalı, Bahtiyar Aslan Maraşlı, Ali Ayçil Erzincanlı, Şerif Aydemir Elazığlı, Mehmet Nuri Yardım Siirtlidir. Arslanlar gibi hem de.

(Yukarıda ismi geçen şair ve yazarlarımızın, hemen hepsi yakın dostlarım, kardeşlerimdir. Hemen hepsinin dostu olmaktan da iftihar ederim. Ediyorum. Dergilerin de hemen hepsinde yazdım. Yazıyorum. Allah ömür verirse yazacağım. Sözüm şahıs ve dergilere değil elbette; İstanbul’a!)

- Otur, sıfır!

İstanbul; dergilerinle değil elbet, uyanıklığınla sınıfta kaldın. Yakaladım. Uyanık seniiii. Anadolu’dan alıp alıp, merkezî kurumlar oluşturur, sonra da taşra deyip tepeden bakarsın he!

Bizi birbirimize kırdıramayacaksın, diyeyim sana.

Düşmeyeceğiz o tuzağa. Tuzağına. (Kahpe Bizans’ın senaristinin kulakları çınlasın.)

Peki, günün sorusu şu. Ne günün ayın, yılın, yılların soru bu:

- Merkez dışında nitelikli dergi çıkmaz mı, çıkamaz mı? Taşra denilen (ki isim isim yazdım, yazmadığım daha beş - on katı isim var) ve merkezi besleyen Anadolu’dan iyi, zengin, estetik edebiyat dergisi, çık(artıla)maz mı?

Cevabınızı merak ediyorum.

Ben cevap hakkımı kullanıyorum:

- Bal gibi de çıkar. Çıktı bile.

- Adı neymiş?

- Ihlamur!

Hadise budur. Buncadır. Bu kadar da aççıh seççihtir.

Hakan Sarı kardeşimdir.

Ne zamandır tanıyorum Hakan’ı? Bilemem ki. On yüz bin senedir. (İnsana kardeşini ne zamandan beri tanıdığı sorulabilir mi hiç. Değil mi ama. Ne anlamsız soru. Duymamış olayım.)

Galiba bir üç yüz sene var ahbaplığımız.

Hakan Kayserili. Rakamlarla arası daha iyidir.

Irmak’ı çıkarttığım yıllarda (2001-2011) bir gün telefonla aramıştı beni:

- Fahri abi, Ihlamur diye aylık bir edebiyat dergisi çıkartacağız da. Senin Irmak, maşallah 100 sayıyı geçmiş. Bana yol gösterir misin biraz?

- Ne demek…

İlk konuşmamız böyle olmuştu, hatırladığım.

Yol yordam yöntem konusunda ufak tefek katkım oldu sanıyorum, Ihlamur’a; yola çıkarken.

Yerden göğe helal hoş olsun.

(Not: 17 Ocak 2001 günü okurlarına merhaba diyen, arkadaşlarımla birlikte 132 sayı çıkarttığımız, genel yayın yönetmeni olduğum Irmak’ın, yedi kişilik isim koyma toplantısında, altıya bir kaybettiğim isim önerim Ihlamur’du benim. Ben en eski Ihlamur’cuymuşum meğer.)

Ha unutmadan, o sayı için benden bir yazı da istemişti.

Kaçıncı sayıydı bilmem. Yedi mi sekiz mi öyle bir şey. On belki.

Cüneyt Arkın; Dünyayı Kurtarırken Patronu Batıran Aktör, portre çalışmamı gönderdiğimi hatırlıyorum.

Böyle başladı, Ihlamur‘un sayfalarında sayı sayı, sayfa sayfa, portre portre seyahatimiz.

Sürdü de sürdü, sürdü de sürdü. Çıktı da çıktı, çıktı da çıktı.

2022 Kasımında yayımlanan ve ESKADER 2022 Yılın Portre Ödülü verilen Kırklanmış Portreler kitabımın yarısı, Ihlamur’da yayımlanmıştı dersem, yalan söylememiş olurum.

1hlamur ile Tuna kardeş kardeş yürüdüler aylarca, yıllarca, sayılarca dersem, bir doğrunun altını çizmiş olurum.

Elhak böyledir.

Kırk yıla yaklaşan yazarlık hayatımda, saymadım, Yedi İklim’den Türk Edebiyatı’na, İzlenim’den Ülke’ye, Dergâh’tan Ay Vakti’ne, Hece’den Edebiyat Ortamı’na… onlarca dergide yayımlandı yazılarım. Merkez - taşra, büyük - küçük, yeni - eski, uzak - yakın, ünlü - ünsüz ayırmadım (Pirimiz Yunus’tur bizim); kim istediyse gönderdim. Hepsine de müteşekkirim.

İtiraf edeyim: Bana hayatımın en güzel sürprizini Ihlamur Dergisi yaptı. Yani Hakan Sarı kardeşim. Ihlamur’un 84’üncü sayısını (Kasım 2019) ‘Güzelliği Yaşatan Medeniyeti Yazan Adam; Fahri Tuna’ Özel Sayısı olarak yayımlamıştı.

Hatırlıyorum; D. Mehmet Doğan’dan Sadık Yalsızuçanlar’a, Nurullah Genç’ten Mehmet Aycı’ya, Abdullah Harmancı’dan Güray Süngü’ye, Mehmet Şeker’den Zeynel Baksaç’a, Mustafa Uçurum’dan Selçuk Küpçük’e, Mukadder Gemici’den Şeyda Koç’a… Sekiz ülkede yaşayan tam 48 şair ve yazara, dostları Fahri Tuna’yı anlattırmıştı.

Malum; ülkemizde bu tür özel sayılar, yazarların yahut sanatçıların daha çok vefatları sonrası yapılır. Ben de söz konusu özel sayıyı elime aldığımda ilkin ürperdiğimi, ulan yoksa öldükte geriye mi geldik duygusuyla yüzleştiğimi, sonra da hakkımda yazılanları / aynadaki görüntümü okudukça, sorumluluğumun kat be kat arttığını hissettiğimi hatırlıyorum.

Hep başkasının dosyalarına (özel sayıların) portreler yazıp gönderen ben, bu kez aynadaki görüntümle kaşı karşıyaydım. Bir insan için kendisini karşıdan görmek/okumak, ne ilginç bir duyguymuş.

Ve çok da güzelmiş.

Bu güzelliği /cemileyi bana armağan eden Hakan Sarı kardeşime / Ihlamur Ailesi’sine çok çok teşekkürler. Hay bin yaşayasın(ız).

Hangi ırmaklardan besleniyor dersiniz Ihlamur?

Bazılarına göre Kızılırmak. Bazılarınca Yeşilırmak. Bence Sakarya. Sence Büyük ve Küçük Menderes. Onca Dicle, bunca Fırat. Aras ile Murat da diyen çıkar. Çıkabilir. Çıkmalı da. Hatta hatta Ergene de.

Ihlamur, bir Maviırmak’tır gönlümüzde.

Dere dere, çay çay, nehir nehir, bütün bir Anadolu, bütün bir Trakya, bütün bir Türkiye Ihlamur’dadır.

Ihlamur’da, Ihlamur’ca, Ihlamur’ladır.

Bu böyle biline.

Bir varmış iki yokmuş. Üç varmış beş yokmuş. On varmış yirmi yokmuş. Elli varmış yüz yokmuş.

Develer tellal pireler berber iken. Hakan Sarı, Ihlamur’ları ay ay yayımlayıp attalara gönderirken.

Yüz kırk yedi, yüz kırk sekiz, yüz kırk dokuz…

Derken yüz ellinci sayıya gelinmesin mi? Gelinmiş.

Büyük mutluluk ve başarıyla.

Bin bir emek. Bin bir çile. Bin bir fedakarlıkla.

Bu masalın Dedem Korkut’u, Hakan Korkut olmuş.

Sonsöz:

Ihlamur Türkiye’dir, Türkçedir, Türkçemizdir.

Ne Yeşilırmak’tır o, ne de Kızılırmak.

Hiç kuşku yok ki Ihlamur, Türkçenin Maviırmağı’dır.

Şeksiz şüphesiz öyledir.

150’inci kez açan/kokan Ihlamur’umuz kutlu olsun.