Tasavvuf ve Mistisizm düşüncesi modern insanın “hakikat” arayışının başlangıç noktasıdır. Özellikle ruhsal çöküş yaşayan kişilerin İslam dini hakkında araştırma yaparken yolları iki isimle kesişir. Pîr Muhyiddîn-i Arabi ve Pîr Mevlânâ Celaleddin-i Rumî.

Hz. Mevlânâ’nın en belirgin sıfatı “insan sevgisi ve Merhameti Muhammediyye(sav)’dir. Hz. Mevlânâ, ne yazık ki ülkemizde bile yeterince anlaşılmış değildir. Kimileri onu Hümanist yapmaya uğraşır. Kimileri de –haşa- sapıklıkla, Moğol ajanı olmakla itham eder. Kendini mücahid zannedenlerin anlamamakta ısrar ettiği Hz. Mevlânâ’nın iki dönemi vardır.

İlk dönemi şeriat âlimi olarak davet ve irşâd sohbetleri yaptığı kürsü dönemidir. İkinci dönemi de Şems-i Tebrizî’yle (ks) tanışmasından sonraki hakikat ve marifet dönemidir. Mesnevî ve Divân-ı Kebîr gibi iki şâheseri hiç okumadan, anlamadan Hz. Mevlânâ hakkında ileri geri konuşmak ilmi terbiyeye yakışmaz.

Hz. Mevlânâ; Kur’ân, sünnet üzere yaşamış gerçek bir tevhîd ehlidir. Kur’ân-ı Kerîm’e bağlılığını, Peygamber Efendimiz’e (sav) olan muhabbetini şu sözleriyle dile getirir.

“Men bende-i Kur’ânem, eger cân dârem

Men hâk-i reh-i Muhammed muhtârem

Eger nakl kûned cüz in kes es güftârem

Bîzârem ez u vez an sûhen bizârem”

(Ben yaşadıkça Kur’ân’ın kulu kölesiyim. Ben o temiz pak Muhammed’in yolunun toprağıyım. Bir kimse benim bu sözlerimden başka bir şey naklederse. Onu söyleyenden de o sözden de bîzârım/şikâyetçiyim)

Hz. Mevlânâ’nın pergel metaforunda bir ayak, Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın (sav) şeriati olan Kur’an’da sabittir. Pergelin diğer ayağı tüm insanlığı kuşatmıştır.

Aşağıda yazacağım vasiyeti okuyan insaf sahibi gönüller Hz. Mevlânâ’nın nasıl biri olduğunu anlayacaktır.

Dostlarına vasiyeti: “Ben size; gizlice ve açıkça Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, günahlardan çekinmeyi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmeyi, daima şehvetten kaçınmayı, halkın eziyet ve cefasına dayanmayı, avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmayı, kerem sahibi sâlih kişilerle beraber olmayı vasiyet ederim. Çünkü onların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız tek olan Allah'a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun. "

Oğluna vasiyeti: "Ey oğlum! Sana vasiyet ediyorum ki: Her halde ilim, edep ve takvâ üzerine bulun. Her zaman geçmiş din büyüklerinin eserlerini inceleyerek, Ehl-i sünnet vel-cemâat yolundan ayrılmamayı vazîfe edin. Fıkıh (İslâm hukûku) ve hadîs-i şerîf öğren, câhil sofulardan olma. Namazı her zaman cemâatle kıl, fakat imâm ve müezzin olma. Şöhret isteme, zîrâ şöhret âfettir. Makâma bağlı olma. Yazdığın şeylerde adını yazma. Mahkemede hâkim huzûruna çıkma. Kimseye kefil olma. Halkın işlediği işlere karışma. Devlet büyüklerinin çocuklarıyla arkadaşlık etme. Uzlete çekilme, yalnız kalma. Çok söz söyleme. Çok söz işitmek kalbe nifak verir. Sözü inkâr etme. Onun söyleyenleri ve sâhipleri çoktur. Az söyle ve halkın kötülük ve eğrilerinden arslandan kaçar gibi kaç, bir kenarda dur. Kadınlardan ve dinde eğri yollara girenlerden sakın. Herkesle ve zenginlerle sohbet etme (oturup kalkma). Helal ye ve şüphelilerden kaçın. Dünya malına kapılma. Dünya arzusu dinin zâyi olmasına sebeb olur. Çok gülme ve kahkaha atma. Zîrâ fazla gülmek kalbin ölümüdür. Herkese şefkatle bak. Hâinlikle bakma. Dışını süsleme. Zîrâ dışın süsü; için, kalbin, ruhun harâb olduğunu gösterir. Başkalarıyla mücadele etme ve hiç kimseden bir şey isteme. Kimseye hizmet buyurma. Âlimlere, evliyaya; mal, can ve tenle hizmet et. Din büyüklerinin hâllerini inkâr etme. Zîrâ inkâr edenler rahat ve kurtuluş yüzünü göremezler."

Vuslatının 749. yılında irfân âlemini nefesiyle bereketlendiren Hz. Mevlânâ’ya aşk-ı niyâz eylerim.