Son yıllarda “zayıflama iğneleri” adı verilen ilaçlar, hızlı kilo kaybı sağlama iddiasıyla hem sosyal medyada hem de kliniklerde popüler hale geldi. GLP-1 analogları olarak bilinen bu ilaçlar (örneğin semaglutid ve liraglutid içeren preparatlar), aslında diyabet tedavisi için geliştirilmişken, iştah kontrolü ve tokluk hissini artırmaları sayesinde kilo yönetiminde de kullanılmaya başlandı. Ancak bu popülerliğin gölgesinde kalan çok önemli bir gerçek var: Bu iğneler bir mucize değildir; bilinçli kullanılmadığında ciddi riskler taşıyan tıbbi ilaçlardır.
Nasıl Etki Ediyorlar?
Zayıflama iğneleri, beyindeki iştah merkezini etkileyerek kişinin daha çabuk doymasını, daha geç acıkmasını ve porsiyonlarının doğal olarak küçülmesini sağlar. Sindirimi yavaşlatarak mide boşalmasını geciktirir, bu da gün içinde daha istikrarlı bir tokluk hissi yaratır. Bu mekanizma doğru görülebilir; ancak unutulmamalıdır ki iştahın baskılanması kilo yönetiminin sadece bir parçasıdır.
Bu ilaçlarla zayıflayan bireylerin büyük çoğunluğu, yaşam tarzı değişikliği yapmadıysa ilacı bıraktıktan sonra kaybettiği kilonun önemli bir kısmını geri almaktadır. Çünkü metabolizma, beslenme düzeni, hareket alışkanlıkları ve uyku hijyeni kalıcı değişiklik göstermeden sürdürülebilir kilo kontrolü mümkün değildir.
Kimler Kullanabilir? Kimler İçin Uygun Değildir?
Bu iğneler, tıbbi endikasyon gerektiren ilaçlardır. Yani her zayıflamak isteyene reçete edilmez. Dünya genelindeki kılavuzlar, GLP-1 analoglarının;
VKİ’si 30’un üzerinde olan bireylere,
VKİ’si 27’nin üzerinde olup hipertansiyon, insülin direnci, diyabet öncesi dönem, uyku apnesi gibi ek sağlık sorunları bulunan kişilere doktor kontrolünde uygulanabileceğini belirtmektedir.
Tiroid kanseri öyküsü olanlar, pankreatit geçirmiş kişiler, hamileler, emziren anneler ve bazı kronik hastalığa sahip bireyler için ise uygun değildir. Bu nedenle ilacın gelişigüzel, arkadaş tavsiyesiyle veya internette satılan kayıt dışı ürünlerle kullanılması hayati risk taşır.
Yan Etkiler Göz Ardı Edilmemeli
Zayıflama iğneleri genellikle iyi tolere edilse de en sık görülen yan etkiler; mide bulantısı, kusma, kabızlık, ishal, reflü, karın ağrısı ve baş dönmesidir. Doz artışı çok hızlı yapılırsa bu şikâyetler daha belirgin hale gelir. Daha nadir olmakla birlikte pankreas iltihabı, safra kesesi problemleri veya ciddi hipoglisemi gibi riskler de mevcuttur.
Bu nedenle ilacın kullanımı hekim-diyetisyen işbirliğiyle, düzenli kontrol altında yapılmalıdır. Kilo kaybı süreci boyunca kan değerlerinin takip edilmesi, doğru doz ayarlamasının yapılması ve kişinin beslenme gereksinimlerinin profesyonelce düzenlenmesi gerekir.
Beslenme ve Yaşam Tarzı Değişikliği Şarttır
Zayıflama iğneleri, kişinin iştahını azaltır; fakat doğru beslenme alışkanlığı kazandırmaz. Bu nedenle ilacı kullanan bireyin, bir yandan da sürdürülebilir bir yaşam planı oluşturması gerekir. Bu planın temel taşları şunlardır:
Dengeli ve yeterli bir beslenme modeli
Günlük protein ihtiyacının karşılanması
Liften zengin bir beslenme düzeni
Öğün saatlerinin düzenlenmesi
Düzenli fiziksel aktivite
Yeterli uyku ve stres yönetimi
Eğer kişi bu alışkanlıkları geliştirmezse, iğneyi bıraktığında iştahının hızla geri gelmesiyle birlikte kilo alımı kaçınılmaz olur.
Toplumsal Bir Yanı da Var
Zayıflama iğnelerinin popülerleşmesiyle birlikte “hızlı sonuç alma” beklentisi toplumda yaygınlaştı. Oysa kilo yönetimi, yalnızca estetik değil, sağlık odaklı bir süreçtir. Hızlı kilo kaybı değil, sağlıklı kilo kaybı hedeflenmelidir. Sosyal medya etkisiyle oluşan mucize beklentisi, bireyleri hem psikolojik hem de fizyolojik olarak zorlayabilmektedir.
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ