İnternet malumatlarından öğrendiğim kadarıyla İstanbul’un fethi, 1910 yılından beri kutlanmaktadır.
Bu demektir ki, yaklaşık beş asır bu merasimler yapılmamış ve ne hikmetse, 20. asrın başlarında böyle bir ihtiyaç hissedilmiştir.
Bilebildiğim kadarıyla da ülkemizde, 81 ilden sadece İstanbul ve Trabzon da fetih kutlaması yapılmaktadır.
Kurtuluş ile karıştırmayalım. Zira, kurtuluş merasimleri her il ve ilçemiz de yapılmaktadır. Yapılmalıdır da.
Bu sene 25 Mayıs günü, Kocaeli stadında, yanılmıyorsam AGD önderliğinde yapılan İstanbul’un fetih kutlamalarına katıldım.
Zannediyorum her yıl olduğu gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi de, 29 Mayıs günü aynı etkinliği yaptı.
Hiç şüphesiz AGD, tamamen hüsnüniyetle ve milli hassasiyetlerle, İslami ve milli bir duyarlılık ve bu minval de bir gençlik hedeflemek adına bunu yapmakta, kıt imkanlarla ve bin bir fedakarlıklarla her yıl bu faaliyeti tekrarlamaktadır.
Bu niyet, gayret ve özverili çalışmaya diyebileceğimiz hiçbir şey olamaz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi içinde bu düşüncemiz aynıdır.
Bizim bu yazı da, üzerinde duracağımız konu, fetih kutlamalarının yapılmasının doğruluğunu tartışmaktır.
On yıldan daha fazla önce, yine bu konu ile ilgili bir makale kaleme almış ve bu etkinliklerin yanlış, anlamsız, mesnetsiz , gereksiz hatta zarar verici olduğu üzerinde durmuştum.
Aynı düşüncemi, daha da pekiştirerek muhafaza ediyorum.
Bu makale de de, bu düşüncemi, gerekçeleri ile izah etmeye çalışacak, maddeler halinde açıklamaya çalışacağım.
1-Evveliyetle, üzerinden yüzyıllar geçmiş, yani, asırlardan beri vatan olmuş, anavatan ve anayurt, kadim toprağımız olmuş bu topraklarda, herhangi bir yere, yüzyıllar geçtikten sonra, dün olmuş gibi fetih muamelesi- töreni yapılabilir mi? Bunun bir anlamı, mantığı, gerekçesi olabilir mi?
Şahsi kanaatime göre, hayır.
Bir babanın evlatlarından birine, belki en çok ehemmiyet verdiğine, yıllar sonra, belki 60-70 yaşına geldiği bir zamanda doğum kutlaması, doğum günü yapması gibi.
Doğduğu ilk gün ya da yıllarda, doğum günü kutlaması anlaşılır bir durumdur.
70’inden ya da 30’undan sonra bir anlam ifade etmeyeceği, olursa, garip bir uygulama olacağı gibi.
Fetih kutlamaları da tıpkı bunun gibi. Her nedense, yüzyıllar sonra hem de milyonlarca kilometre kare vatan toprağı kaybettikten sonra akla gelmiş ve buna ihtiyaç duyulmuş.
Bunca kaybedilenlerden sonra avunmak, kaybedileni unutturmak veya kaybedilen güveni yeniden kazanmak için mi?
Yüzyıllarca kadim vatan olmuş herhangi bir anayurt parçasına, hala fetih gözüyle bakmak, yeni vatan edinmiş bir formata ve uluslararası bir bakışa kapı aralamaz mı? Bu vatana ya da bir köşesine en büyük zararı vermek değil midir? Orayı yeni yurt edinmiş havasına, hafifliğine, tarih küçüklüğüne ya da, bu günkü barbar edinme şekillerine matuf, kem gözlere ve hain emellere rüya olmaz mı?
Hele de İstanbul için!
2-İki şehrimize fetih kutlaması yaptığımızda, tüm Anadolu illerini neden kapsamıyor sorusu akla gelmez mi? Öyle ya, bu mantıkla tüm Anadolumuz fethe mazhar ,1071’e tabi değil midir? O zaman tüm Anadolu’ya fetih kutlaması mı yapacağız? Ya da neden sadece bu iki ilimize?
3-ABD’nin kuruluşu 1789 ve kıtanın keşfi 15.asır. Yani, yaklaşık 213 yıl oldu bu devlet kurulalı. Bizim için asla ölçü olamaz ama, bu ülke hala, asla fetih diyemeyeceğimiz kutlamalar yapıyor mu?

Ya da, işgal ettiği ve insanlık tarihinin en vahşi, en barbar muamelelerini yaptığı Afganistan ve Irak için bir töreni var mı? Öyle ya, şekli hukuksuz ve ahlaksız da olsa, kazanan ve tören hakkı doğan O, Onlar.
4- Bir diğer yönü ise, geçmiş ile övünmek ve avunmak-avutulmak yerine, bu güne dönmemiz, günümüzde ne yapmamız gerektiğine bakmamız, kutlama yapabileceğimiz işler peşinde olmamız gerekmez mi?
Benim babam ya da dedem şöyle kahramandı, hoca idi, alim idi diyerek ve kendimiz hiçbir şey yapmayarak, onun yaptıkları ile övünüp durmak, yüzyıllar sonra bile hala dedenin sermayesi ile ayakta kalmak, onu tüketmek değil midir? Milyonlarca kilometrekare vatanı kaybedip, bir milyonun altına düşerek, kaybettikten sonra övünmek ve tören yapmak!
Tıpkı, kutlu doğum da, Hz. Peygamberimizi ile övüp durduğumuz, O’nun sermayesini tükettiğimiz, üzerine bir şey koymadığımız, hayatımıza O’ndan bir şey aktarmadığımız gibi. Ve bunu her alanda yaptığımız gibi.
ABD’nin kurulduğu henüz 200 küsür sene olmuşken, Sırbistan, Bulgaristan ve Makedonya 539 yıl bizim toprağımız ve devletimiz idi. Dahası, Moldova 490, bu günkü işgalci izrael 402, Yunanistan 363, Ukrayna 308, Slovenya 250, Güney Kıbrıs 293 yıl ve daha nice yerler, asırlarca vatan toprağımız idi.
Daha dün, dedemizin devleti olan OSMANLI toprakları üzerinde, bu gün, Türkiye haricinde 60 ülke ve devlet var.
Biz hala, altı asrı aşan vatan toprağında, sanki buralar dün vatan olmuş gibi tören, kutlama yapıyoruz. Kendi elimizle büyüklüğü aşağıya çekiyor, asırlık çınarı dünkü çocuk yapıyoruz.
Küresel emperyalist canilere, haçlı ve siyonist kem gözlere, hain emellere neyi hatırlatıyoruz? Hem de, tarihin en zayıf dönemini yaşadığımız, tüm İslam Aleminin yaşadığı bir dönemde. Emellerin her zamankinden daha fazla pusu da beklediği bir zamanda.
Her yıl tekrarlanan ve rutinleşen, üzerine bir şey koyulmayan, geliştirilip zenginleştirilmeyen törenlerin muhtevası ise, ayrı bir yazı konusu.