Bütün zamanların ve günümüzün, “insan olabilme ve insan kalabilme” sorunlarının,

Yani “İNSAN SORUNLARININ,” “İNSANDAN KAYNAKLANAN SORUNLARIN” ve bunun sonucu olarak “TOPLUMSAL SORUNLARIN” en başında geleni ama en önemlisi,

“DİK DURMAK, DURABİLMEK” ve “EĞİLMEDEN YAŞAMAK, YAŞAYABİLMEKTİR.”

Evet. Bütün sorunlarımızın kaynağı da budur.

DOSDOĞRU, DÜRÜST VE ADALETLİ OLMAK VE BU KONUDA DİK, DİMDİK DURABİLMEK, EĞİLMEDEN YAŞAMAK, YAŞAYABİLMEKTİR.

Maalesef günümüzde, maddi menfaat, mevki, makam ve benzeri dünyalıkları elde etmek için eğilmeyen insan sayısı, NESLİ TÜKENMEK ÜZERE OLAN KELAYNAK KUŞLARI kadar azalmış ve yine maalesef istisna hale gelmiştir.

Başta siyaset kurumu olmak üzere, kamuda ve iş hayatında dik durarak, eğilmeden, bırakınız bir şeyler elde etmeyi, hayatta kalabilmek bile son derece zorlaşmıştır.

Burada sorun; EĞİLENLERİN ÇOKLUĞU, KAHİR EKSERİYETİ OLUŞTURMALARIDIR.

Eğilen çok olduğu için, dik durmak ve eğilmemek zor, çok zor hale gelmiştir.

Dik duranlar çok, çoğunluk olsaydı, bu sorun ve toplumsal sorunlarımızın tamamı ortadan kalkacak, dik durmak ve eğilmeden yaşamak son derece kolay olacaktı.

Eğilenlerin çokluğu, dik durmayı zorlaştırmış, eğilmeden yaşamayı neredeyse imkansız hale getirmiştir.

Herkes doğrudan ve adaletten yana dik dursa, durabilse, hem sorunlarımızın tamamı çözülecek hem de dik durmak ve eğilmeden yaşamak normale dönecek, kolaylaşacaktır.

Esasında tabii, doğal olan, genel ve yaygın olan, olması gereken, insani olan, DİK durmak ve EĞİLMEDEN yaşamaktır.

Maalesef dik durmak, umumi, genel olmaktan çıkmış, eğilmek genel olmuştur. Yani, dik durmak istisna, eğilmek ise normal ve genel olan olmuştur.

EĞİLMEK NORMAL, DİK DURMAK ANORMAL HALE GELMİŞTİR.

Onun için de, sorunlarımız bitmek şöyle dursun, artarak devam etmekte, BATTIKÇA BATMAKTAYIZ.

Konu ile ilgili aşağıdaki alıntı yazı, mesele hakkında meramımızı anlatmaya yettiği gibi, sorunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

*

“EĞİLMEDEN YAŞAMAK: Beryyer'in Sessiz Çığlığı!

Bazı cümleler vardır; zamanın ötesine geçer, bir hayatı özetlediği gibi insanlığa da aynadır. Ünlü Fransız avukat Beryyer’in ölüm döşeğinde, genç meslektaşlarının hayret dolu sorusuna verdiği kısa ama sarsıcı cevap da bunlardan biri:

“AYAKLARIMIN ALTINA SERİLEN SERVETLERİ ALMAM İÇİN, EĞİLMEM GEREKİYORDU.”

Bu cümle; ONURUN, DİK DURUŞUN ve KARAKTERİN özeti gibidir.

Beryyer, ayaklarının altına serilen hazineleri reddetmişti.

Çünkü almak, eğilmeyi; eğilmekse karakterinden taviz vermeyi gerektiriyordu.

O, eğilmedi.

Oysa içinde bulunduğu yoksulluk, onu bu hazineye muhtaç kılacak kadar ağırdı.

Ama o, eğilmeyi değil; dimdik, onurlu bir ölümü tercih etti.

Bugün yaşadığımız toplumda bu sözün yankısı daha da gür çıkmalı aslında.

Çünkü artık hazineler sadece altınla, parayla gelmiyor.

Mevkiler, unvanlar, ihaleler, ekranlar, alkışlar, sosyal medyada bir beğeni bile birilerinin önüne "SERİLİ HAZİNE " gibi geliyor.

Ne yazık ki çoğu insan bu “HAZİNELERİ” almak için eğilmekten, karakterinden ödün vermekten çekinmiyor.

DOĞRULUKTAN, ADALETTEN uzaklaşmak pahasına DİZ ÇÖKÜYOR.

Ama unutmamalıyız: HAYSİYETİNİ YİTİRENİN kazandığı şey, kaybettiği şeyin yanında hiçtir.

Beryyer, bu çağın her meslek erbabına, her siyasetçiye, her gazeteciye, her öğretmene, her öğrenciye ders olacak bir tavır ortaya koymuştur.

Bu tavır, sadece bir AHLAK ilkesi değil, aynı zamanda bir DURUŞ manifestosudur.

Çünkü eğilmemek sadece başı dik tutmak değildir; neye, kime ve hangi bedele rağmen ayakta kalabildiğini bilmektir.

O yüzden mesele sadece hazineleri almamak değil, haysiyetini satmamak meselesidir.

Son söz:

EĞİLMEDEN YAŞAMAK ZORDUR; ama EĞİLEREK YAŞANAN BİR ÖMÜR, NE KADAR UZUN OLURSA OLSUN, ASLINDA BİR ÇÖKÜŞTÜR.

Beryyer’in yoksul ama onurlu ölümü, nice zengin ama zillet içinde yaşayanlardan daha değerlidir.

O halde SORALIM KENDİMİZE:

Biz bu hayatta NE İÇİN EĞİLDİK, ya da ne pahasına DİMDİK KALABİLDİK? (Gökhan Dihkan)