V.İ.T.R.İ.O.L. ile anlatılmaya çalışılan; içimizde arayıp bulabileceğimiz ezoterik bilgelik ve akıl taşıdır. Simya, hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur. Batı simyası her zaman, kökleri ünlü simyacı Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm'le yakından bağlantılı olmuştur. Simya ve Hermetizm, 17. yüzyılın önemli bir ezoterik ekolü olan Gül-Haç'ın doğuşunda etkili olmuştur.

Simyaya göre görünen iki element, Toprak ve Su, içlerinde görünmeyen iki elementi de barındırmaktadırlar: Ateş ve Hava. Simyada Platon döngüsü denilen kavrama göre elementler arasında sürekli bir de dönüşüm vardır. Ateş Havaya, Hava Suya, Su Toprağa ve Toprak Ateşe dönüşmekte olup bu döngü bu şekilde sürmektedir. Bir yazar, "Sadece felsefe taşını yapmayı bilen kişi, onunla ilgili sözlerin anlamını bilir." der. Simyada “İlk madde”yi elde etmek, tüm madenlerin türediği madde cevherini elde etmek değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi dünyada doğmadan önceki saf hali, saf şuur halini elde etmek anlamına gelir.

Vitriol bir simya terimidir. Latince'de 7 sözcükten oluşan “Visita Interiora (Interiorem) Terræ (Tellus) Rectificando Invenies Occultum (Operae) Lapidem” cümlesindeki sözcüklerin baş harflerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş sembolik bir ifadedir. Bu cümle Türkçe'ye “Dünyanın derinliklerini (içini) ziyaret et, arıtırken gizli taşı (felsefe taşı'nı) bulacaksın.” biçiminde çevrilir. Bu cümledeki yeraltına inme sembolizmiyle belirtilmek istenen, cehenneme iniş olarak ifade edilen deneyimdir. Arzın merkezi iç dünyamızdır; ve bilgelik içimizde yatmaktadır.

Felsefe Taşı her insanda vardır. Ona bir taşa benzediği için değil, sadece sabit özelliğinden dolayı taş denilir, ateşin etkisine karşı koymada herhangi bir taş kadar başarılıdır... Özelliği ruhsaldır. O bir ruh veya mükemmellik timsalidir. Akıl, tekamülün birincil aracıdır. Tekamülün amacı ise, hakikati aramaktır. İnsan, Tanrıya ulaşma yolunda büyük bir aleve dönüşebilecek kıvılcımı kendi varlığı içinde saklamaktadır. Önemli olan bu kıvılcımın ortaya çıkartılmasıdır. Bu felsefe taşıdır. Tekamül, her bireyin kendi kapasitesi ile sınırlıdır. Eski bir deyişle, Bilgi bir denizdir ancak her akil birey ondan, kendi elindeki kabın büyüklüğü kadar su alabilir.

Aranan Felsefe Taşı, ötede beride değil, bizzat insanın içinde, gönlündedir. Anlatılmak istenen, çeşitli bilinçaltı, cehalet, önyargı mertebelerinin ıslahından, yani taşın pürüzlerinin giderilmesine başlayarak, insanın kendi kendini sağlam bir bilinç ve karakter yapısı üzerinde yeniden inşa etmesidir. Yani, aradığı özü, kendi içindeki felsefe taşının içindedir. Bu bağlamda Felsefe taşı da mutlak olana, tanrısal öze kavuşturan bilinç anlamını kazanmaktadır. Öyleyse kendi içindeki Tanrısal özü bulmak isteyen kişi, tıpkı maddenin saflaştırılması gibi, kendi içine dönerek kendini saflaştırmalı ve gizli olan, içindeki Felsefe Taşına ulaşmalıdır.

Felsefe taşı arayışı bir saflaştırmadır. Yer altı dünyası denilen kendi benliği içerisinde yol alış ve kendini tanımaktır. Tüm boş inançlardan ve bağnazlıklardan uzaklaşmaktır. Özündeki kötülükleri ve iyilikleri ortaya çıkarmaktır. Bencillikten uzaklaşmaya başlamaktır. Felsefe taşı, bir anlamda kendi kendini yargılama, vicdani hesaplaşma yani sembolik olarak cehenneme iniş ve ejderi öldürüştür. Yaşarken ikinci doğuştur. Kendini tanıma, bulduğu felsefe taşını yontmadır. Bunu gerçekleştirmek için yola çıkan kimse, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır.

KAYNAK  https://gizliilimler.tr.gg/Felsefe-Ta%26%23351%3B%26%23305%3B-Nedir-f-.htm