Şimdi hiç kimsenin yapmadığı veya bilmediği bir adetin, gören gözlere neler ifade edebileceğine bir bakalım…
Bilgiye çok çabuk ulaştığımız bir dönemde yanlış bilgininin ne kadar tehlikeli olduğunu bir türlü anlayamıyoruz.
Bugün ülkemizi bekleyen en tehlikeli olay bilginin manipüle edilmiş halidir. İnançlarımızdan, öğrenmelere pek niyetimiz olmadığından önümüze ne konursa onu yiyoruz. Biraz dikkat etmek ve nelerden sual edileceksek ve nasıl yaşamamız gerektiği öğrenmek için biraz çaba göstersek iyi olur gibime geliyor.
Bunun en önemli kaynağı bin dört küsur senedir açığı aranıp bulunamayan elimizdeki mükemmel bir kitaba eğilmemiz lazım...
Kimlerin koca Osmanlı’yı nasıl ve hangi yollarla yıktığı, en fazla araştırılması gerekendir.
Gelelim kıssadan hisseye… Buyurun.
Biz çocukken annem eskimiş kumaşları 15’e 15 veya 20’ye 20 keser, seccade şeklinde dikerdi. Bunu hatırlayınca aklıma ülkemiz geldi…
Osmanlı bakiyesi bu memlekette kırk küsur millet bir arada, aynı o seccade gibi gürültüsüz, kavgasız yaşardık. O seccadede okunan dualar aynı olduğu için bizleri ilahi bir güç bir arada gül gibi geçinmenin anahtarı olurdu.
Sonra ne mi oldu…
İçimizden ve dışarda yetiştirilen birileri bu seccadeyi dikişlerinden söküp parçalamaya çalıştı o tılsım bozuldu.
Çünkü “Onları Dost Edinmeyin” emrini unutup kendi menfaatimize göre yorumladık. Dost değil kardeş ilan ettik.
Bugün sözlü ve yazılı basın ayrı şarkıyı, toplum ayrı şarkıyı inancımızı, teslim alanlar ayrı şarkıyı söyleyip veya daha güzel tarifi ile bize de söyletince pöstekinin dağıldığını veya darıldığını göremiyoruz.
Çözümü de dağıtanlardan beklemenin ne kadar hatalı olduğunu anlamak için Rahman Suresi’ni yeniden okumak lazım…
Bir de bunları tanımak için Münafikun Suresi’ni anlamaya niyetimiz varsa yeter.
Bu kargaşada çocuklarımızı veya torunlarımızı vatana, millete hayırlı evlat olarak yetiştirmenin mümkün olmadığını anlamak için neleri bizden gizliyor, örtüyorlar…
Biraz daha fazla düşünmemiz gerekiyor... Ne dersiniz?