Yaraları sarmak ama asıl olan yaraları sarmak değil, buna imkân tanımamaktır. Önlenebilir felaketlerin önüne geçmektir, can kaybı yaşanmasının önünü almaktır.
Bu coğrafya deprem felaketleri ile bu sınavları vermiştir, hafızalarımızda ki derinliği kaybettirmeme adına depremler tazeliği korumuştur. 99 depremi ile çaresizlik ile karşı karşıya gelmiş, acının ve feryadın en derin boyutları yaşanmıştır.
Devlet felaketler sonrası yaraları sararak sosyal devlet olmuyor. Felaketleri önceden görerek önlem alabiliyor ise sosyal devlet oluyor.
Ölüm; kader, takdir-i ilahi gibi tanımlarla izah edilecek ve geçiştirilecek kadar hafif ve masum değil.
Hiç kuşku yok ki sonu itibariyle ölüm kaderdir, yaşam çizgisinin nasıl sonlanacağı da tayin edilmiştir. İtirazımız felaketlere seyirci kalmak, önlem almamak ve ölüm sonrasında kadere sığınmak!
Güçlü Devlet vatandaşının can güvenliğini teminat altına alır, asgari önlemleri sağlar ve ardından doğabilecek felaketler ve ölüm sonrası kaderdi denilebilir.
Soma Faciası böylesi bir durumdu, ilkel koşullarda çağın gerisinde kalmış teknoloji ile üretim yapılmasına izin verilmiş ve sonuçları da hepimizin malumu. Ateş düştüğü 301 aileyi yakmadı, tüm ulusu yaktı. Tüm ulus yas tuttu ve tutmaya devam ediyor.
Bize ders olur mu demek bile anlamsız, Soma Faciasında toplum ölümler olunca dikkatimiz çekildi oysaki her yıl aralıklar ile ölümler verilmekte.
Sayıları da azımsanmayacak oranlarda olmakta, kamuoyunun dikkatini çekmediği gibi kömür işletmeleri firmalarının da dikkatini çekmiyor, denetlemeye yetkili kamu kurumlarının da dikkatini çekmediğini Soma Faciası bize öğretti.
İnsan yaşamının bu denli ucuz olduğu, hiçe sayıldığı gelişmiş bir toplum örneği sanırım yoktur.
Her fırsatta gelişen ve büyüyen ekonomiden söz eden temsilcilerin umarım bu ihmale dayalı felaketten sonra, önce kendileri ile yüzleşirler sonra da gerçeklerle!
Büyük ekonomi yurttaşını taşeron anlayış ile açlık sınırında ve ilkel koşullarda yaşamasına, çalışmasına izin vermez.
Özel sektöre devredilen tüm kurumlar taşeron anlayışı ile, sendikasız bir yöntem ile çalıştırılmakta. Kamu da sayıları milyonlara varan taşeron istihdamı sağlanmakta. Açlık sınırının altında bir yaşam öngörülmekte, taşeron işçiliği!
Son yılların en yaygın çalışma modeli taşeron işçilik. Sosyal Devlet işte bu değil, yurttaşını köle düzeninde çalıştırıp, emeğini sömürmek hiç değil.
Güçlü ekonomi, çalışma hayatını düzenleyen, yurttaşının yaşamasına imkan tanıyan çalışma koşulları temin edebilen devlettir.
Taşeron işçiliğin hüküm sürdüğü çalışma dünyasına hükmeden anlayış adı güçlü ekonomi ve Sosyal Devlet olmaz!
Adı nedir; Devlet eli ile yurttaşı sömürmek!