Fahri Abi, şuradan başlayalım mı: Taraklı biz Adapazarlılar için, son on beş yıla kadar Bolu’ya mı Bilecik’e mi Sakarya’ya mı bağlı olduğu pek bilinmeyen bir yerdi sanki. Yanılıyor muyum?                                                                                                                                                              Çok haklısın Kadirciğim. Tam da böyleydi. Kaf Dağı’nın arkasında bir şehirdi Taraklı bizler için. Uzak, ırak, bu vilayette mi başka vilayette mi, bu yüzyılda mı başka yüzyılda mı, bu dünyada mı başka dünyada mı, pek de bilinmeyen bir masal kasabasıydı. Ta ki…  

Evet ta ki?                                                                                                                                                       Ta ki, 2004’ten itibaren çok şeyler değişti.

Bildiğim kadarıyla sen Kaynarcalısın ama Sakarya’da seni tanıyanların yüzde 80’i, seni Taraklılı sanıyor. Senin dünyana ne zaman ve nasıl girdi Taraklı abi?                                                                                                                                                       Malum ben 25 sene belediyede mühendis, müdür, daire başkanı olarak çalıştım. Tekeler’deki belediye lojmanında sevdiğimiz bir komşumuz vardı: Mustafa - Gönül Asilhan çifti. Onlar Taraklılıydı. İlk onlarla girdi gündemime Taraklı.

Sonra?                                                                                                                                                       Sakarya Valiliği 1994 yılında, vilayet oluşumuzun 40. Yılında ili tanıtıcı bir kitap hazırlamaya karar verdi. 20 küsur kişi yazılarımızı teslim ettik. Sonra bir yazım komisyonu oluşturuldu: Ömer Sevinçgül, Hayati Kerget, Hasan Kurtiç, Fahri Tuna, dönemin ilk kültür turizm müdürü. Altı ay süreyle, haftada iki gün öğleden sonraları çalıştık, kitaba. O kitabın fotoğraflarını ise fotoğraf sanatçısı Hüsnü Gürsel hocamız çekiyordu. Şehrimizin dört bir yanından harika fotoğraf çekip kurula getiriyordu sevgili Hüsnü Hocamız. Bir gün de Taraklı fotoğraflarını çekmiş, getirdi. Dia pozitif. Şahaneydi. Çocukluğumun Kaynarca’sıydı adeta. Konaklar, tarihi evler, tarihi camiler. Dokumalar, düzenler, bezler, kaşıkçılık, el işleri. Çocukluğuma gitmiştim. Tarihin koynunda, adeta geçen yüzyılda unutulmuş bir kasabaydı. Yeni de ilçe olmuştu. Dilim tutulmuştu. O gün, fotoğraflarına bakıp Taraklı’ya âşık olmuştum. Otuz sene sonra Taraklı ile aramızdaki aşk, azalmadan sürüyor, Kadir kardeş.

İlk ne zaman, hangi vesile ile gittin, gördün abi?                                                                                                                                                        Dönemin Adapazarı Belediye Başkanı Aziz Duran, 1996 yazında bana Kültür Müdürlüğünü kurdurmuştu. İlk icraatlarımızdan birisi de altı ay içinde Belediye Mehter Takımını kurmak, önemli gün ve gecelerde konser vermek olmuştu. 1997 yazında, o mehter takımıyla Taraklı’ya konser vermeye gitmiştik. İlk gidişim, görüşüm mehter konseri içindi. Ve fotoğraftan gördüğüm güzelliklere bir de güzel kalpli arı duru sakin insanlar eklenince, olay budur dedim ve o gün bugün Taraklı benim için, elli yıldır ikamet ettiğim Adapazarı’ndan sonra, ikinci vatanım - mekânım oldu çıktı. Çocukluğumun geçtiği Kaynarca’dan çok insan tanırım Taraklı’da, ben.

Peki bu akşam konuşacağımız Tacettin Özkaraman’ı ne zaman ve nasıl tanıdın, arkadaş oldun Fahri Abi?                                                                                                                                                       21 Haziran 1997’de biz Belediye Kültür Müdürlüğü olarak bir sergi açtık, Taraklılı hattat Saim Özel Hat Sergisi. O zamanlar ASM var daha. Altta, girişinde. O sergi sırasında uzun boylu, karikatür yüzlü, temiz kalpli, sessiz ama çalışkan, kırk yaşında var yok, biri dikkatimi çekti. Saim amcaya çok bağlı ve saygılıydı. Sergi tablolarının hazırlanmasında da bize çok yardım etti. Hâfız Hattat Saim Özel’in adeta evladı, eli kolu gibiydi. Çok bağlıydı ona. Kim bu güzel kalpli adam? Diye sordum, Taraklı Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Tacettin Özkaraman dediler. O gün tanıştık. O gün bugün, yakınız işte. Can kardeş, kan kardeş gibiyizdir. Hatta gibisi fazla.

Yaklaşık otuz yıla yakın, kadim bir dostluk. Hangi sıklıkla görüştünüz bu sürede. Kısaca neler yaşadınız?                                                                                                                                                                     Görüşmediğimiz ay yoktur diyebilirim. Tüm acılarımızda sevinçlerimizde beraber olduk. Onun çocukları torunları benim elimde büyüdü desem abartmış olmam. Benim çocuklarım da onların evinde. Benim erkek kardeşim yok. Ama Tacettin Özkaraman erkek kardeşimden ileridir de geri değildir. O, aranınca, çağrılınca gelen değil, ihtiyacın olduğunda yanında bitiveren gerçek dosttur.

Tacettin Abiyle birçok yolculuklar da yapmış olmalısınız?                                                                                                                                       Çok. Onlarca. Belki elliden fazla. Yurt içi yurt dışı. Kosova, Makedonya, Bulgaristan’a kadar. Romanya, Gagauz Yeri’ne kadar. Yurt içinde de çok. Bazen grupla, bazen ikimiz, bazen ailece. Dostluğu da ömre bedeldir. Kompleksiz, kaprissiz, tantanasız adamdır. Yalnız kötü bir huyu vardır: Yemez içmez. Abur cuburla idare eder hep. Gönül insanıdır. Mütevazı, sessiz, huzurlu adamdır. Sorunsuz adamdır. Bir kitaplık yolculuk anılarımız vardır onunla. Yazsam inanın bir kitap olur.

Siz portre yazarısınız. Sizin kafanızda kaç Tacettin Özkaraman var?                                                                                                                                       Dört: Şair, öğretmen (halk eğitimci), başkan, yalaza ustası.

Şairlik tarafından başlayalım? Kitabı da var değil mi?                                                                                                                                       Evet, 2020 Mayısında Değişim’den çıkan, ‘Dolunaya Sor Beni’ adlı bir şiir kitabı da var. Daha çok kafiyeli, hece ölçülü şiirler. İçlerinden bestelenenler de var. Mesela TRT’de çalınan Turhan Taşan’ın bestelediği, ‘Elveda Diyorsan Aşkıma Eğer’ şarkısının güftesi ona aittir. Ben de o kitabın editörüyüm zaten.

Bu şiir kitabının galiba ilginç de bir çıkış öyküsü varmış?                                                                                                                                      Çok doğru. Eşinin rahatsızlığı hızla ilerliyordu. Nitekim 13 Ocak 2024 tarihinde Hakk’a yürüdü Necmiye Yengemiz. Mekânı Cennet olsun, inşallah. Yatalak hastaydı. Tacettin Başkan, vefalı bir eş olarak evden çıkmıyordu. Senelerdir bulunduğu ortamlarda milleti güldüren Tacettin Özkaraman’ın yüzü hiç ama hiç gülmüyordu. Büyük salgın da zaten herkesi evlere mahkûm etmişti. İki oğlu, damadı İlhan, yeğeni Hayri’den oluşan bir watsap grubu kurdum. 2020 başlarında. Yeminli bir watsap grubu. Tacettin Özkaraman ve eşlere de haber verilmeyecek. Çok gizli bir çalışma. Sessiz sedasız, orada burada bölük pörçük ne kadar şiiri varsa bana ulaştırdılar. Kısa sürede kitabı edite ettim. İçindeki bir dizeden yola çıkarak ‘Dolunaya Sor Beni’ koyduk elbirliğiyle adını. Değişim Yayınları ile anlaştık. İmece usulü finanse ettik, beşimiz. Geldi sıra Tacettin Özkaraman’ı sevindirmeye. Her detayı çalışıp kitap takdimini uygulamaya koyduk: Ramazan Bayramına iki gün kala (bizim Manav’ların küçük arife dedikleri bir gün), hiç unutmuyorum, 22 Mayıs 2020 Cuma günü, ‘sana çok önemli bir misafir getiriyorum, güzel giyin bak, tıraşını filan ol, çekim de yapılacak’ diyerek onu hazırladım, çocukları gelinleri damadı kızı torunlarını, sanki tesadüfmüş gibi o saatte evinde topladık. İkindi üzeri. Evin kapısını çaldım, buyurun buyurun diyerek çıktı dışarı. Hani nerede ağır misafir? diye sordu, sağa sola bakınarak, bundan ağır misafir mi olur? Diyerek kendi kitabını takdim ettim. Yüzü aylar sonra ilk defa gülümsedi. Neşelendi. Tabii ki bu arada önceden çalıştığımız üzere, video ve fotoğraflar da çekilmeye başlandı. Son altı yılda ilk defa o gün yüzünü güldürebildik Tacettin Başkanın.    

Eğitimci de dediniz?                                                                                                                                                         Evet, Diyarbakır Çüngüş’te ve Taraklı’da on dört sene ilkokul / yani sınıf öğretmenliği yapmış. Sonra da on dört sene Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü var. Başarılı bir eğitimci diye söz ederler hâlâ.

Siyasete girişi nasıl oldu Fahri Abi?                                                                                                                                       Benim yüzümden. Yaktık adamı. Taraklı’ya gidip geliyordum. Belediye Başkanı vardı, güzel insandı, iyi kalpliydi ama tüccardı. Düşünün Taraklı’nın en önemli etkinliği Hıdırlık Pilavı’dır. On binlerce insan katılır, o gün bile o günkü başkan kardeşimiz, Yalova’daki işyerine gidiyordu. Arkadaşlarımızla (Mimar Çetin Öztürk, öğretmen Mustafa Erdoğan vesaire.) beraber baktık, Taraklı gibi kültürel zenginliği yoğun olan bir ilçeyi, dışa yansıtabilecek aday kim olabilir diye. Tacettin Özkaraman’ı gördük. Onu hazırladık. Adaylığa ikna ettik. Taraklı halkı da onu üç seçim peşpeşe seçerek, öngörümüzü haklı çıkardı. Meclis üyeleriyle beraber üç dönem çok güzel hizmetler verdi. 3.000 nüfuslu Taraklı, bırakın diğer on dört ilçeyi, 300 bin nüfuslu Adapazarı’ndan daha fazla Sakarya, Marmara, Türkiye gündeminde yer aldı. Diziler filmler, reklam filmleri çekildi. Birçok tarihi binanın rölevesi çıkarıldı. Bazılarının restorasyonu tamamlandı. Termal su bulunup ilçe turizme açıldı. Başta Kültür Turizm Bakanlığı Müsteşarı, sonra cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen Ağabey olmak üzere, benim de içinde olduğum, bir grup Taraklısever de hep destek olduk ona. Bu güzel işlerin altındaki görünmeyen kahraman hep Tacettin Özkaraman olmuştur. Hakkını vermemiz lâzım.  

Diziler, filmler, Mümkünlü Reklamları…                                                                                                                                      Mümkünlü reklamını çeken yönetmen Bahadır Karataş benim yakın dostumdur. Israrlarımla Taraklı’ya götürdüm. Tacettin Başkan çok güzel ağırladı. Taraklı’yı bir anlattık, gezdirdik ona. Bayıldı Bahadır. Bu ziyaretten altı ay sonra kadar da Titinet Reklamı için kasaba aranırken, yapımcı Mete Özok ile yönetmen Bahadır Karataş, Taraklı… diyorlar. Ve üç dört ay seri halinde çekimler yapıldı. O reklamın Taraklı ekonomisine ve Taraklı tanıtımına büyük katkısı oldu. Oradaki çorbada Tacettin Başkan ile benim de tuzumuz vardır, elhamdülillah. Taraklı’ya elbette çok kişinin dışarıdan desteği oldu. Benim emeğim de çoktur. Başta hikâyeci Hüseyin Su, şair Nurullah Genç, daha birçok şairi yazarı getirdim, ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Zihni Göktay’ı, dizi oyuncuları Seksenler dizisinden Pastacı Sami ile Bekçi Bekir’i, daha birçok sanatçıyı ressamı karikatüristi, ses sanatçısını, illüzyonisti getirdim. Bunların hepsine, Tacettin Başkanla Taraklı Termal Süleyman Tunç evsahipliği yaptı. Ve bu insanlar Taraklı’nın ulusal düzeyde tanıtımına büyük katkıda bulundular.

Abi, sizden ve bazılarından dinlediğimize göre, Taraklı’da yalaza diye bir mizah var. Bir cümleyle yalaza nedir?                                                                                                                                        Yalaza, Taraklılı için doğanın ve hayatın zorluklarına karşı mizahi bir sığınak. Espri limanı. Uzun kış gecelerinde, ocak başında yapılan bir muhabbet türü. Hasan Çolak’a göre bir tilki muhabbeti. Diğer bir ifadeyle, doğaçlama tiyatro. Tabii ki bunun da ustaları var. Yaşayanlardan, Ahi Naci İşsever, Hâfız Hasan Çolak, Ormancı Alettin Yılmaz, Tacettin Özkaraman, İzzettin Kömürcü, vesaire… Bütün bir Taraklılı, bu manada Nasreddin Hoca ile akraba sayılır, bana göre. Onlardan birisi de bizim Tacettin Özkaraman’dır.  

Tacettin Abiyi, yalaza ustalığında nereye koyuyorsunuz?                                                                                    Otuz yıla yakındır, yılda ortalama on defa Taraklı’ya giden, her Haziran on beş gün Taraklı’da ikamet eden, Taraklı’yı neredeyse kılcal damarlarına kadar bilen birisi olarak söylemem gerekirse, üç çeşit yalaza var: Bir klasik yalaza, Naci Abi, Alettin Abi, İzzettin, ben… temsil ediyoruz bu kesimi. Hasan Çolak’ın temsil ettiği tilki muhabbeti yalaza. Bir de Tacettin Özkaraman’ın temsil ettiği Amerikan yalazası. Kısa, öz, kelime oyunlarına dayalı. Bir örnek vermek gerekirse: Tacettin Özkaraman bir gün rahmetli eşine, ‘benim kolum uyuşuyor hanım’ demiş, o da ‘benim de kolum uyuşuyor hoca’ demiş. Özkaraman da ‘yav hanım, kollarımız uyuşuyor da neden seninle benim kafalarımız uyuşmuyor’ diye cevap vermiş. Bunun gibi işte.                                                                                    

Onun için Nasreddin Hoca diyorsun sen?                                                                                                                                       Öyle ama. Acıyı bal eylemiş biridir Tacettin Özkaraman. Yetim büyümüştür. Zorluklarla bir yerlere gelmiş biridir. (Senin ‘Büyük Yanık’ın misali.) Sonra da hüznü neşveye dönüştürmüştür. Her kelimeden, her olaydan bir mizah çıkarmaktadır. Çok da iyi kara mizah yapar. Kendisiyle dalga geçer. Yüzlerce anımız var böyle.

Bitirirken bir örnek rica etsek?                                                                                                                                       Irmak Dergisini çıkarttığımız günler. 2008 Ramazanı. Tacettin Özkaraman, belediye başkanı. Aynı zamanda Irmak’ta şiirleri ve mizahi yazıları yayımlanıyor. Irmak iftarına davet ettim kendisini. O da ‘İstanbul’a yol çıktığını, akşam iftara Tarkalı’ya döneceğini, teravihi meclis üyeleri ile birlikte tarihi Kurşunlu Camide kılıp çıkan cemaatle musafaha yapacaklarını’ söyledi. Ben ‘İstanbul’un trafiği malum. İftarı Adapazarı’nda bizimle yapın, yollar sakinleşir, teravihe Taraklı’ya yetişirsiniz’ dedimse de ‘yok, illa da Taraklı’ dedi. Neyse gün akşam oldu. Teravih sonrası telefon ettim: ‘İftara Taraklı’ya yetişebildiniz mi Tacettin başkan?’ diye, “neredeee. Otobanda Kurtköy’e zor yetiştik. Bir şeyler yiyip gaza bastık. Taraklı’ya geldiğimizde millet teravihten çıkıyordu. Biz de durumu hiç çaktırmadık, sanki kılmış gibi sıraya dizildik, camiden çıkanlarla musafaha yaptık. Fahri bey, anlayacağın, Allah’ın huzuruna yetişemedik ama cemaatin huzuruna yetiştik. Bir siyasetçi için de önemli olan bu…” deyince ikimiz de kahkahaları patlattık.  

Çok teşekkürler Fahri Abi, bizi Tacettin Özkaraman gibi içi dışı bir, rafine, neşveli, düzgün, ahlaklı biriyle tanıştırdığın, bize dolayısıyla kamuoyuna tanıttığın için. Sağ olasın abi.                                                                                                                                       Estağfurullah Kadirciğim. Bir bilgi ile sözlerimi tamamlayayım. Türkiye’de 992 belediye var halen. 992 de belediye başkanı. Bunun 650 kadar Akpartili. Yani iktidar partisinden. Tacettin Özkaraman da Akparti’den üç dönem belediye başkanlığı yaptı. Geleni gideni cebinden yedirdiğinden, gittiği her yere cebinden harcama yaptığından, ikinci dönemin başında evini sattı. Yeğeni Hayri’ye. On beş yıldır geri ödüyor. Hala da borcunu bitirebilmiş değil. İşte böyle de bir dürüstlük abidesidir Tacettin Özkaraman. Allah selamet versin ona. Tüm onun gibi mütevazı, dürüst, çalışkan, namuslu, harama zerre el uzatmayan, ulaşılabilir, güler yüzlü, neşveli, halkın içinden biri olan başkanlara. Rabbim sayılarını çoğaltsın.