Çok açık söylenmese de bizim mahallede en muteber addedilen, en mukaddes kabul edilen, en çok hürmet gören kişiler, ya seyyid (Peygamberimizin torunu Hz. Hüzeyin’in) soyundan gelenler ya da şerif (Peygamberimizin torunu Hz. Hasan’ın) soyundan gelenlerdir. Osmanlı protokolünde de yeri vardır seyyid ve şeriflerin. (Hatırladığım altıncı sırada gelirler.) Efendimizin soyu Hz. Ali / Hz. Fatma üzerinden devam etmiştir zira. Amnenna ve saddagna. Anladık, inandık kabul ettik. Eyvallah.

Peki Ebu Cehil’in, Ebu Leheb’in, Ebu Süfyan’ın soyu ne oldu? Rivayet odur ki, Ebu Süfyan’ın soyu, oğlu Muaviye, torunu Yezid üzerinden Emevi Saltanatı kurularak devam etti. Kabul ettik. Ya Ebu Cehil’in, ya Ebu Leheb’in? Hiç düşündük mü? Hep dikkatimizden kaçtı değil mi?

Ben bir kişiye rastladım, nihayet. Ben Ebu Cehil’in torunuyum, arkadaş, diyen birine. Hem de emekli bir imama. İmam Hatip’e.

Adı Cevat. Soyadı Kavas. Şevket’ten olma, Rabia’da doğma. 20 Eylül 1955 tarihinde Sakarya Hendek Servetiye Köyü doğumlu.

Adapazarı İmam Hatip Lisesi’nden (1974-78) sınıf arkadaşımızdı Cevat. Hatırladığım (47 sene sonra ezberden sayıyorum): 29 Recep Bulut (Tüccar), 75 Mustafa Emircan (öğretmen), 91 Fevzi Dere (imam), 272 Özdemir Çakacak (vali), 473 Şefik Bozkaya (Almanya’da tüccar), 686 Şükrü Sevinç (öğretmen), 787 Hakkı Yıldırım (tüccar), 809 Osman Erbay (serbest meslek), 825 Mehmet Atılış (tarım kooperatifi çalışanı), 826 Cevat Kavas (imam), 851 Osman Akduman (imam), 862 Fahri Tuna (mühendis, kültür işleri dairesi başkanı, yazar), 900 Hadi Şahin (tüccar), 999 Muhammed Aydın (ilahiyat profesörü). Yirmi dokuz kişilik sınıfımızın yarısını kafadan sayabildim, çok şükür.

826 Cevat Kavas, evet. Sessiz, uyumlu, şakacı, muzip bir ağabeyimizdi. (Sınıfımızın üçte biri hafızdı. Onlar bizden ortalama dört beş yaş büyüktüler. Ağabey dememiz ondandır.)

Hâfız. Tam mı yarım mı çeyrek mi, sormadım. Yirmi beş sene, Hendek’te dört ayrı yerleşimde (Aksu Köyü, Çakallık Köyü, Gürcü Kargalı Köyü, Servetiye Köyü) imamlık yaptıktan sonra emekli oldu.

Cevat Kavas, yarım asırlık arkadaşımız, sevdiğimiz bir ağabeyimiz bizim. Kendisi çweneburi oluyor. Çweneburi co. Gürcü’dür yani. Sık kullandığı bu cümle de Gürcücede bizden bir erkek, anlamına geliyormuş. Gürcü evliyasıdır da. Şıhımız o bizim.

Neden şıh, neden evliyamız; anlatayım.

İslâm hukukuna (Hanefi Fıkhına) hâkimdir. Güçlü bir hafızası, iyi bir muhakeme ve mukayese zihnine sahiptir. Birçok çağdaş probleme İslâmî çözümler önerir. Yanıldığı da görülmemiştir. Şeyhülislâm gibi adamdır. Ben Gürcü Şeyhülisalımıyım oğlum, dileyen dilediği soruyu sorsun hadi, diye şakalaşır.

Bakalım Fahri Korkut ne söyler:

Ortadan kısaca, her sigara tiryakisi gibi zayıf, gür sık beyaz saçlı, hemen her Gürcü erkeği gibi okkalı ve kemerli burunlu, belirgin şakak ve çeneli bir erkek. Bir kere görseniz, bir daha unutamayacağınız bir yüze sahiptir bizim Cevat.

Karakterinin başat çizgilerine gelince; fiziğinin aksine dev bir yüreğe sahiptir. Misafirperverdir, dosttur. İmam maaşı gibi memur sınıfının en düşük miktarıyla geçinmesine rağmen, çok ama çok cömerttir. Mizaha bayılır. Destursuz, mertçe konuşur. Acıyı bal eylemiş, hayatın zorluklarına karşın, sabırla acı üzümü (koruk) helva eylemiş, bir güzel kalpli adamdır. Bu yüzden dili çözüktür. Sözünü kimseden sakınmaz. İçindeki dışındadır. Küfür de etse kimseye dokunmaz.

Arkadaş canlısıdır. Her arkadaşına aynı, eşit davranır. Vali - odacı, profesör - imam, mühendis - öğretmen, tüccar - işçi hiç fark etmez onun için; arkadaşlarının mesleklerine göre değil, sınıf eşitliğine göre davranması, ne güzeldir.

En meşhur sözü, kim onu kızdırsa, yahut kime takılmak istese, hitabı aynıdır: Şerefsiz, ne yapıyorsun? Şerefsiz onun lugatında bir nevi iltifat, canım ciğerim, manasına gelmektedir.

Hiç unutmam; yıllar yıllar önceydi. 2013 ilkbaharı. Edirne Valisi’nin kültür sanat danışmanıyım. Sekiz on kişilik Balkan Heyetini, valilik toplantı masasında ağırlıyorum. Makedonya ile ilgili ciddi projeler üzerinde çalışıyoruz. Cep telefonum ısrarla çaldı. Baktım Cevat Kavas, açtım: ‘Ulan şerefsiz, ne yapıyorsun bakalım?’ Yavaş bir ses tonuyla cevapladım: ‘Cevatcığım, Edirne’de önemli bir toplantıdayım, bitince döneyim mi sana?’ ‘Tamam tamam şerefsiz. Unutma ama…’ Heyetin yüz ifadelerinden anladığım, bizim Cevat’ın sesini çoğunun duymuş olduğuydu. Bu kez benim yüzüm kızardı. Ama Cevat’ı o kadar çok seviyordum ki, hoşgördüm çaresiz.

Emekli olduktan sonra İstanbul - Ankara Otoyolu üzerinde Hendek dolayında bir dinlenme tesisinin lokantasını işletmeye başlamıştı. Gelen giden dostlarına yemek ikram etmekten maaşının yarısını ödüyordu Cevat. Öyle cömert biridir Cevat. Gerçekten. Kendisine her yediği yemeğin parasını zorla ödeyen bir kişi tanıyorum. Kim olduğunu söylemeyeyim. (Bu satırların yazarı olabilir mi dersiniz.)

Yirmi beş senelik imam-hatiplik görevinden emekli olduktan üç dört yıl sonra, kendisinde, bir şey dikkatimi çekmişti. Yüzüne nur gelmişti, bizim Cevat’ımızın. Dayanamadım sordum, ‘Beş vakit namaza mı başladın Cevat?’, ‘Evet, nereden anladın?’ ‘Yüzüne nur gelmiş de biraz.’ ‘Valla, ne yalan söyleyeyim, yirmi beş sene beş vakit mecburiyetten kıl(dır)mıştım. Artık içimden gelerek, severek kılıyorum. Ondan olabilir mi?’ Kahkahaları koyuvermiştik.

En takıldığı sınıf arkadaşımız çok yakın dostu Fi Hakkı’dır (Yıldırım). Ona hitaben her cümlesi, şerefsiz, diye başlar. Hatta tam sıfatı, şerefsiz kel kafa’dır. Onun da cevabı, bu mebus kafası oğlum, kıskanma’dır.

Cevat Kavas’ın hafızalarda unutulmaz iz bırakan, en bomba, en mizahi sözü şudur: Ben Ebu Cehil’in torunuyum, var mı bir itirazınız? Bizler estağfurullah dedikçe de ulan kime baksam ye seyyid ya şerif. Herkes peygamber soyundan geliyor, mübarek. Bu Ebu Cehil şerefsizinin soyu nereye kayboldu?.. Düşündüm taşındım sonunda buldum, ben onun soyundan geliyorum!

Yakın dostu Hakkı Yıldırım’ın ana dilinin Rumca olmasından nazire, ona takılmadan da duramaz: Ulan Ebu Leheb’in torunu şerefsiz Hakkı, naber? Sonra da döner bize, Hakkı’nın dedesi için Kur’an’da sure bile var. Cenabı Hak, Tebbet’i Hakkı’nın soyu için indirdi: ‘Ebu Leheb’in elleri kurusun’ demiyor mu Kur’an-ı Kerim’de. Bizde yine kahkahanın bini bir para.

Ben peygamber soyundan geliyorum. Hz. Adem de Gürcü’ydü sözü de ona aittir.

Cevat Kavas. Altın kalpli ağabeyimiz bizim. Cömert, şakacı, fakih. Dili çözük Gürcü evliyası.

Toplumun asalet derdiyle dalga geçmek, iki yüzlülüğünü açık etmek için, ben Ebu Cehil’in torunuyum, diyecek kadar da akıllı ve matrak. Ve muzip. Ve kendiyle barışık.

Neşe küpümüz bizim. Bir de şu zıkkımdan (sigara) vaz geçebilsen. (Kua hastası zira.)

Senin gibi kendiyle dalga geçebilen güzel insanların, Allah sayılarınızı artırsın Cevatcığım,