ANILAR İLK KEZ 1940’TA TÜRK YOLU GAZETESİNDE YAYIMLANDI

Halit Molla, çok yakın bir tarihte yaşamasına rağmen, Sakarya’mızın - maalesef - bilinmez meşhurlarındandır. Yazısının girişinde değerli araştırmacı Atilla Oral da buna işaret etmektedir.

Anılar, dönemin etkin simalarından ve İzmit’te yayımlanan Türk Yolu Gazetesinin sahibi Rıfat Yüce tarafından, yazılan bir mektup vasıtasıyla Halit Molla’dan bizzat istenmiş, Halit Molla tarafından kaleme alınan anılar, Rıfat Yüce’nin bir giriş yazısının devamında 12 Mart 1940 tarihinden 21 Mayıs 1940 tarihine kadar aralıklı olarak Türk Yolu Gazetesinde yayımlanmış bulunmaktadırlar. (1)

HALİT MOLLA’BIN 32 SAYFALIK ANILARININ ADAPAZARI’NIN KURTULUŞU İLE İLGİLİ BÖLÜMLERİNİ YAYIMLIYORUZ

03 Ocak 1920 yılı gecesi Doğancı Köyünde içtima ettik (toplandık). Ve ahaliden eli silah tutanları davet ettim. Şimdi teşkilat mevcudum seksen kişiyi buldu.

Sakarya (nehri) istikametine giden seksen mevcutlu (Rum) çetenin Seyifler Köyüne geldiklerini Ağacık Köyünden Emin Onbaşı haber vermişti. Gece yarısından sonra teşkilatımdan başka Kızılcaali, Doğancı, Abdürrezzak divanlarında eli silah tutanlara, nacak, balta, bıçak nesi varsa gelmeleri için emir verdim. Koşa koşa seve seve bu hizmet için geldiler. Sabaha doğru Seyifler Köyünü muhasara ettik (kuşattık). Sabah güneş doğarken sarıldığını anlayan çapulcu Pandali ve Vavangel çeteleri silaha sarılarak kendilerini müdafaaya koyuldular. Sekiz saat müsadememiz (çatışmamız) kesintisiz devam etti. Teslim olmaları için yüksek sesle çeşitli defalar bağırdım. Onlar da bana teslim olmam için bağırıyorlardı.

Ağabeyim Aşır Ali, Seyiflerin kuzeyinde yirmi mevcutla mevzi tutmuştu. Ağabeyim temiz kalpli bulunması yüzünden biraz itimadım zayıftı ve bulunduğu cepheye gittim. Ağabeyim ağır yaralı ve 1315 doğumlu Mehmet oğlu Tevfik şehit olmuştu. Maiyetindekiler firar etmişlerdi. Yalnız köyümüzden 1317 doğumlu Abdullah oğlu İsa yara alan ağabeyimin yanında kalmıştı.

Karşılarında pek yakında olan Rum çetelerini İsa ile müdafaa ederek kaçırttım. Yara alan ağabeyimi de iki yüz metre kadar ileri çektim. Genç İsa’yı şehit ve ağır yaralıların yanında bıraktım.

“SEYİFLERDE SEKSEN KİŞİLİK PANDALİ VE VAVANGEL ÇETESİNİ, KURŞUN, BALTA VE BIÇAKLA İMHA ETTİK”

Benim kumanda ettiğim efrat (fertler) Seyiflerin batısındaydı. Efradımın yanına geldim. Artık zulmetin semaya erdiğini söyledim (zulmün bittiğini söyledim).

Alaturka saat sekizdi (Akşama dört saat vardı.) İsmi geçen Ahmet oğlu Halil’e hücum edelim dedim. Halil de baş üstüne demekle beraber derhal hücuma geçtik. Fedâkar arkadaşlarımdan Doğancı köyünden Mustafa oğlu İbrahim, biraderim Zekeriya, Ağacık’tan Emin onbaşı, köyümüzden Halil oğlu Halil, Rum çeteleri Seyifler altında bulunan ufak köprüye huruç yapmışlarsa da (beklenmedik bir saldırı), yukarıda adı geçen fedâkar arkadaşlarımın savleti ile (atılımı, hamlesi) kurşun, balta ve bıçakla orada imha edilmiş ve bunlardan önemli bir kısmı da Sakarya nehrine atılarak boğulmuşlardır. İşte seksen mevcutlu çete burada imha edildi. Ve silah cephaneleri de tamamen elimize geçti.

Bu müsademe (çatışma) on saat devam etti. Bizden de 1301 doğumlu kardeşim Aşır Ali ve Ömerağa Köyünden 1315 doğumlu Mehmet oğlu Tevfik, köyümüzden 1298 doğumlu Mehmet oğlu Salim ve Düzceli Ahmet Çavuş şehit olmuşlardır.

Bu iğtinamı (ganimetleri) elde etmekle mavzer mevcudumuz yüze baliğ oldu (ulaştı). Artık bizim mıntıkamızdan Rum çeteleri ve yerli çeteleri temizlendikten sonra serbestlendiğimiz gibi divanımıza bağlı Ömerağa Köyünde toplandık.”

Bu toplantı Şef’in (Mustafa Kemal Paşa’nın), Erzurum ve Sivas Kongrelerine (denk geldiğinden) ve Müdafa-i Hukuk teşkilatını gazetelerden ve şuradan buradan itimat ettiğim zatlardan işitiyorum. Bunun üzerine aşağıda adları yazılı olanları çağırdım:

Hocaköyü’nden (bugünkü Kaynarca merkezinden) İsmail Efendi, Turnalı’dan Sait Molla, Pirceler Köyü’nden Arif Ağa, Hafız Mehmet Nazmi Efendi geldiler. İçlerinden İsmail Efendi Reisliğe ve diğerleri de âzâ olmak üzere Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ni teşkil ettik. Divanımızın aşarını (öşür vergilerini) derhal Müdafa-i Hukuk emrine aldık. Kefken, Sakarya boğazına emniyetli ikişer arkadaş bıraktık. Bunlar silah ve cephaneyi kayıkçılardan alarak teşkilatımıza gönderiyorlardı.

1920 senesi Eylül’ünde Yunanlılar İzmit ve müteakiben Kandıra’yı işgal etmişlerdi.
(…)

ADAPAZARI’NIN KURTULUŞU : DÜŞMAN ADAPAZARI’NA DOĞRU KAÇINCA ‘ÂLLAH’INI SEVEN İLERİ!..’ EMRİNİ VERDİM…

Bu esnada geride bulunan efradımın (askerlerimin) piyade kısmı silah sesine koşar adım geldiler. İkindi vakti idi. Akşam namazına kadar çarpışma devam etti. Akşamdan sonra sükûnet olmakla beraber tekrar bir yoklama yaptık. Karşılık görmediğimizden düşmanın firar ettiğini anladık. Cingantepeyi gece alaturka saat birde (akşam ezanından bir saat sonra) işgal ettik (ele geçirdik). Düşmanın yemek kazanlarını dahi bırakarak Adapazarı’na kaçtıkları anlaşıldı.

Bu sırada Adapazarı’nda büyük bir yangının meydana geldiği görüldü. Yüksek sesle:

‘- Arkadaşlar düşman Ada’yı yakıyor. Allah’ını seven, ileri marş!’ emrini verdim.

Vermekle beraber koşar adımla işâret tabancalarını atarak Dağdibi Köyüne 200 metre kadar yanaştık. Dağdibi halkı fenerlerle gelin işareti verdi. Cesaret alarak fenerlerin olduğu mezarlığa geldik. Sapanca ve sair (diğer) yerlerden göç eden halk bizi karşıladı. Düşmanın on dakika önce oradan geçtiğini söylediler. Bunun üzerine ikinci kez:

“- Allah’ını seven ileri!” emrini verdim.

“ADAPAZARI’NA GİRDİĞİMDE İNSANDAN ESER YOKTU. ARKADAŞLARIMI MİNARELERE ÇIKARTIP EZAN VE SELALAR OKUTTUM”

Kendi kuvvetlerimden başka bütün halkla birlikte Adapazarı istikametine giderken düşmanın Tekeler Köyü yakınında tahkimatı olduğunu söyledilerse de ihtiyatla hareket ederek Adapazarı’na girdik.

Alaturka saat 3’tü. (Haziran şartlarında gece 23.30 civarıydı.) Sokaklarda insandan eser yoktu.

Hemen minarelere arkadaşlarımı çıkarttım. Ezan ve selalar okuttum. Yavaş yavaş halk gelmeye başladı. Yanımıza gelenlere sordum:

“- Ada Halkı nerededir?”

“- Düşman (Yunan ordusu) meydanda ve evde olanları toplayarak öldüreceklerini söyledi, götürdü!.. Geri kalanların bir kısmı Acem Mümessilliğine (İran Konsolosluğu) ve bazıları da tarlaların hendeklerine gizlenerek kaldıklarını” söylediler.

Ben ise o esnada Adapazarı’nın doğu tarafında bulunan ufak köprüye (Trabzanlar Köprüsü’ne) yirmi arkadaşla gittim. Düşmanlar bu köprüyü ateşe vermişler. Yanan köprüyü söndürdük.

“ÇERKEZ KÖYLERİ MİLLİ MÜCADELE’DE YEDİDEN YETMİŞE BİZİMLE BERABERDİLER”

Sabah erkenden Serdivan’ı işgal ettim (ele geçirdim). Serdivan’da bazı yaralı düşman (Yunan) erleri ve ihtiyarlar kalmıştı. (Rum )Halk, eşya ve hatta yemek sofralarını dahi yerde bırakarak düşmanla beraber kaçmıştı. Serdivan cephesini Ethem Şevki Bey’e teslim ettim.

Efradımla beraber Adapazarı’ndaki ve civarındaki Çerkez köylerinde silah toplaması yaptım. Millî Mücadele’de yediden yetmişe kadın, erkek, bizimle beraberdiler. Her başarımızın peşinden çoluk çocuğun sevinçlerine diyecek yoktu.

Adapazarı’nın kurtulması üzerine köyüme (Sıraköy’e) döndüm.

İki gün köyde istirahat ettikten sonra Mürettep kolordu kumandanı Kâzım Bey’den (Gökalp) emir aldım. Bu emirde hemen İzmit cephesine gitmemi istiyordu.

Yarın: Halit Molla’yı Torunları Anlatıyor