20.yüzyılın son 50 yılına damgasını vurmuş bir büyük insanı, lideri, BİLİM VE İLİM erbabını, devlet adamını, yerli ve milli bir değeri ebediyete uğurladığımız zaman diliminin  8. senesini geride bıraktığımız gün.

             Rahmetli Erbakan Hocamız; 29 Ekim 1926’da,  Anadolu’muzun kuzeyinde, Orta Karadeniz bölgesinin, tarih ve tabiat zengini Sinop ilimizde dünyaya adım atmış, sekiz sene önce bugün, 27 Şubat 2011’de, 84 yaşında başkent Ankara’da dünya yolculuğunu tamamlamış, muvakkat alemden ebedi aleme  terhis olmuş, göç etmiştir.

              Son yolculuğuna, İstanbul Fatih Camiinden Merkez Efendi kabristanlığına kadar yüzbinler iştirak etmiş, onlar arasında bendeniz de yer almıştım.

               O, diğerlerinin olduğu gibi, sadece bir parti “Genel Başkanı” değil, çok az insana nasip olmuş büyük bir “ LİDER” idi.

               Ülkemize 20. Yüzyılda nasip olmuş, ama kıymeti hiç ama hiç bilinememiş bilge bir insan, ilim adamı, hocaların hocası ve önder bir insandı.

               Bu toprağın insanı, yerli ve milli bir devlet adamı, yılmaz bir mücadele adamıydı.

               Bunca engelleme, yasaklama, kapatma, yargılama ve hapsetme zulümlerine maruz kalmasına rağmen, yılmayan, usanmayan, mücadele azminden zerre kaybetmeyen bir büyük “DAVA ADAMI”, uzun yol koşucusu, yılmaz bir savaşçı idi.

               17 Ocak 1970’de MNP ( Milli Nizam Partisi ) ile siyasi hayata başlayan ve Türkiye’nin kurtuluşunu yönetim erkinde gören Hocamızın, kurmuş olduğu  MNP, MSP, RP ve FP kapatılmış, haksız ve hukuksuz bir şekilde yargılanmış, siyasi yasaklara muhatap edilmiştir.

               Kararlı, cesur ve devlet adamı hususiyetini 1974 yılında Kıbrıs’a yönelik “Barış Harekatı’nda” göstermiş, bugüne göre çok çok daha kıt askeri ve iktisadi imkanlara rağmen, koalisyon  şartlarında ve ABD’nin tehditlerine aldırmadan, başbakan yardımcısı olarak   Kıbrıs’a asker çıkarma kararını vermiş, Adanın tamamını alma istek ve arzusuna rağmen kabul görmemiş ve koalisyon sona ermiştir.

                 O  tarih de Erbakan hocamızın sözüne itibar edilseydi, Anadolu’muzun dibinde ve bu toprakların bir parçası olan kadim Müslüman Türk toprağı Kıbrıs’ın tamamı alınacak, 45 yıldır süregelen müzakereler bu kadar sürmeyecek, tamamı üzerinden toprak tavizi ile çözüm çok daha kolay olacak, üçte biri gibi az bir kısmının ele geçirilmesiyle, masada taviz beklentileri sıkıntısı yaşanmayacaktı.

                24 Aralık 1995 seçimlerinde  % 21.38 oy alarak 158 vekil ile 1. Parti olmuş, 28 Haziran 1996’da, RP ve DYP ortaklığında “REFAHYOL” hükümeti kurulmuş ve bu büyük “DAVA ADAMI” Türkiye idaresinde direksiyonun başına geçmiştir.

                 İktisadi yönden batmış bir ekonomiyi teslim alan Hocamız, bugün olduğu gibi % 50’lerin üzerinde değil, %21.38 gibi çok çok az bir halk desteğiyle, 300 ve üzeri vekil değil, 158 vekil gibi çok çok az bir meclis aritmetiği ve günümüzde olduğu gibi tek başına değil, zayıf ve uyumsuz bir koalisyonla, bir eli ve bir ayağı olmayan topal bir iktidar imkanı ile ülkeyi yönetmiş, buna rağmen yaklaşık bir yıllık başbakanlığı döneminde çok büyük işlere imza atmış, ülkeyi düzlüğe çıkarma yolunda başarılar elde etmiştir.

                 Çok acı ve düşündürücüdür ki, başbakanlığa gelir gelmez, dış ve iç gafil  karanlık güçler, mahalli idarelerden sonra merkezi hükümette de koalisyon şartlarında ve çok güçsüz haliyle bile başarılı olacağını görünce harekete geçmiş, Şanlı Ordumuzun içine sızmış küçük bir azınlık tarafından, hem koalisyon ortağı, hem de diğer Batı’ya bağımlı parti, oda, sendika, dernek ve yerli olmayan basın tarafından, binbir entrika, dalavere, Bizans oyunu, algı, yalan, dezenformasyon ve senaryolarla, 28 Şubat 1997’de “Postmodern darbeyle” hükümetten el çektirilmiş, ardından da RP ve FP kapatılmış, vatan ve millet sevdalısı bu insan mahkemelerde haksız ve hukuksuz bir şekilde süründürülmüştür.

                   Bunca ihanete rağmen Ordumuza tek olumsuz laf etmemiş, 15 Temmuz’da yapılmış olduğu gibi yapmamış, Ordumuzun kurumsal kimliğini azami derecede korumuş, tabanını yatıştırmış, bir iç kavgaya sebebiyet vermemiş, partisinin kapatılmasına “Tarihte bir nokta hükmünde bile değildir” diyerek, uhuletle ve suhuletle o kritik dönemi, herhangi bir nizaya meydan vermeden ve kimsenin burnu kanamadan atlatmıştır.

                       Çok az yetişen bu büyük lider, “emperyalizme, ziyonizme, kapitalizme ve faiz sömürüsüne” hayatı boyunca vurgu yapmış, bugün geldiğimiz noktada ne kadar haklı olduğu anlaşılmış, sorunun kaynağına inebilen tek lider olarak tarihte yerini almıştır.

                        Yine, “Ağır sanayi” hamlesine vurgu yaptığı 1970’li yıllardan itibaren, her türlü iç ve dış engellerle karşılaşmamış, bu hamlelerinde önü kesilmemiş olsaydı, bugün hangi noktada olacağımız, yerli birkaç küçük çalışmayla övünüp avunduğumuz bu zamanda, bambaşka bir sanayi devrimini gerçekleştirmiş, teknoloji, sanayileşme, askeri ve iktisadi yönden bağımsız bir ülke konumunda olacak, emperyalist ve ziyonist tehlike olan ve her zaman var olan “BEKA MESELESİNİ”  bu büyüklükte konuşmayacaktık.

                         Geçmişte yaptığı uyarıları bugün hayranlıkla dinlemekte, güney sınırımızda Suriye’de, Filistin, Libya, Mısır ve diğer Müslüman ülkelerde yaşananları, o günlerde öngördüğünü ibretle izlemekte, ders alınmamasından ve bugün içinden çıkılamaz hale gelmesinden dolayı dizlerimizi dövmekteyiz.

                         Aynı zamanda, ülkemizin bugün karşı karşıya kaldığı her iki terör örgütü ile ilgili ikazları dinlenmiş olsaydı, bugün bu belanın boyutunu yaşamaz, bu kadar şehit vermez, ekonomiyi teröre mahkum etmemiş olurduk.

                          Ne yazık ve ne acıdır ki, bu  büyük insanın, liderin, devlet adamının, mühendis ve akademisyenin, bu bilge insanın değeri bilinememiş, zamanında anlaşılamamış, büyük ve tarihi bir fırsat kaçırılmıştır.

                          Ne derece doğru olduğunu bilmediğimiz, ama sosyal basında sıkça yer alan İ. İnönü’nün; “"Bu memleket bir tane adam yetiştirdi. O da dinci çıktı" sözü de, bu tarihi şahsiyetin önemini ortaya koymaktadır.

                     Günümüzde anlaşılmış ve tüm kesimlerce takdir edilmiş olması, hakkı teslim etmek ve özür dilemek anlamına gelse de, geç kalınmış olup, ülkenin O’nun yokluğu ile kaybettiklerini geri getirmeyecektir.

                     Tarihin altın sayfalarında yerini alarak 8 sene önce bugün aramızdan ayrıldı. Ebedi ikameti Cennet olsun inşallah.

                      O’nu hep özleyeceğiz, arayacağız, rahmetle anacağız ve hiç unutmayacağız.