D-8 aslında milletlerarası birlik oluşturma anlamında, büyük bir mücadelenin güçlü bir başlangıcını oluşturmaktadır.

Bundan sonra yapılabilecek olan; 57 Müslüman ülkenin bir araya toplanması ve D-60’ın kurulması, böylece çerçevenin daha da genişletilmesidir. Böylece etki alanı daha da genişleyecek, güç aynı oranda artacak, iyilikler, güzellikler, barış, adalet ve refah üzerinden daha geniş kitlelere ulaştırılabilecektir.

D-160 yani 160 ülkenin insanlığa adaleti ve insanca yaşamayı yaygınlaştırabilme ve böylece yeni bir dünya kurma birlikteliği, güç gibi görünce de ülkelerin ve insanların kendileri olabilmeleri, insaniyet-i kübraya terakki edebilmeleri adına sahip çıkacakları, bırakmamak üzere kucaklayacakları bir yapı olacaktır.

5 milyar insanı temsil edecek bu birlik, dengeleri değiştirecek, oyunu yeniden başlatacaktır.

Ancak böyle yapı G-20 ile masaya oturabilir ve insanlığın, yaşamanın, hak ve özgürlüklerin tanımını yeniden ve insan onuruna yakışacak şekilde yapma adına müzakere başlatabilir.

Yeni dünya, yönetimde ve paylaşımda adaletin hakim olduğu bir dünya olacaktır. Güçlünün haklı değil, haklının güçlü olduğu, ezen ve ezilenin olmadığı adil bir dünya var edilebilecektir.

D-8 ilkeleri, kurulacak yeni dünya düzeninin de esasını, temel prensiplerini oluşturacaktır.

D-8 ilkeleri şunlardır:

* Savaş değil barış

* Çatışma değil diyalog

* Sömürü değil işbirliği

* Çifte standart değil adalet

* Tekebbür değil eşitlik

* Baskı değil insan hakları, demokrasi ve hürriyetler

Zor görülebilir.

Hayali bir düşünce diye değerlendirilebilir.

Fakat insan olarak, dünya insanlığı olarak böyle bir düzeni hak ediyoruz.

Barış ve diyalog vaz geçemeyeceğimiz esaslardır.

İşbirliği, birlikte olmanın mayasıdır.

Adalet, kardeş olmanın gereğidir.

Eşitlik, ortaklığın vazgeçilmez esasıdır.

İnsan hakları, demokrasi ve hürriyetler insan olmanın gereğidir.

İnsan olduğumuz için ve ayrıca başka bir sıfata, mensubiyete, aidiyete gerek duyulmaksızın sahip olmamız ve yaşamamız gereken insan hak ve hürriyetleri, herkesin güvercin hassasiyetiyle kucaklayacağı bir kazanımdır. Bu kazanım kolayca vaz geçilebilecek bir kazanım değildir. Kolayca hibe olarak veya meccanen verilecek de değildir.

Bu haklara ve insanca yaşamanın hakim olacağı dünya düzenine erişebilmek için canlarla ve başlarla çalışmak elzemdir.

Bu konuda yol yürüme ve sonuç alma bakımından şüphe duymaya, kaygıya ve endişeye düşmeye ya da umutsuzluğa kapılmaya hiç gerek yoktur:

İman varsa imkân da vardır!

Bahsedilen adil düzen dünya üzerinde defalarca kurulmuştur. Günümüz teknoloji, iletişim, ulaşım ve koordinasyon imkânlarında bunun tekrar tesis edilebilmesi daha kolay olacaktır.

O şartla ki; gerçekten inanalım, samimiyetle sarılalım ve gayreti esas düstur edinip sistemli bir biçimde çalışalım. Bunu yaparken; düzen kuranların en hayırlısı, her şeyin O’nun kayyumiyetiyle ayakta durduğu, gökleri, yeri terbiye edip ve dahi insanı ahsen surette halk eden, tüm insanların kalpleri O’nun elinde olan Rabbimizin ipine sımsıkı sarılıp, inayet ve ihsanı ancak O’ndan bekleyelim, O’na yakaralım!