Bayrama kavuştuk sayılır. Bugün arife. Arife günü hem güzel hem hüzünlüdür ramazan ayında. Bir yanda mübarek ayla vedalaşılırken öbür yanda bayramın sevinci ve tatlı telaşı yaşanır. Eskiden ramazanın son gününde akşam ezanı okunur okunmaz annemin balkona veya bahçeye çıkarak ramazanı uğurlayışını hatırlarım. Bu da eski bir adettir. Atılan son iftar topuyla birlikte öbür sene tekrar kavuşmak üzere veda edilir ramazana. İşte bugün o gün.

İftar dedik, orada biraz duralım. Bu ramazan, şehirdeki lokantalarda sunulan iftar menülerinin fiyatını görünce aklıma Türk sinemasının eşsiz komedyenlerinden Öztürk Serengil’e ait şu söz geldi hemen: HaşırtDıBilekbord Et DıSiSayd! Bu, aynı zamanda Türk sinemasının tiyatro kökenli oyuncularından, birçoğunuzun tanıdığı Zafer Algöz’ün anılarından oluşan kitabın da adı. Algöz’ü severim; yetenekli, zeki, biraz hınzır, başarılı rollere imza atmış iyi bir oyuncudur. Algöz, neler anlatmıyor ki kitabında! Tanıdığı, birlikte sahne aldığı, dost olduğu, izlediği, beğendiği kişilerle yaşadığı olaylar, anılar… Arada tutamadığınız kahkahalarla, aman bitmesin diye ağırdan alarak okunan yazılardan oluşan kitap gülmek, düşünmek, en önemlisi yakın dönem Türk sinema ve tiyatro dünyasının perde arkasını az da olsa görebilmek isteyenler için birebir.

Kitaba adını da veren HaşırtDıBilekbord başlıklı ilk yazıda sinemamızın efsane aktörlerinden Öztürk Serengil’i anlatmış Algöz. Onun, hepimizin bildiği “Kelajjj”, Temem”, “Yeşşee”, “öpajj” gibi komik sözlerinin aslında nereden türediğini öğrendiğinizde şaşıracaksınız. Fakat Algözyazıda aktörün başından geçen öyle bir olaya yer veriyor ki, defalarca okunsa doyulmuyor. Serengil, seksenli yıllarda İzmir’deyken kıyıdaki yeni açılmış lokantalardan birinin sahibi kendisine abim, ustam çekerek ondan mekânı şereflendirmesini ister. Her karşılaşmada ısrarlar da artar. Usta aktörümüz bu biraz yılışıkça yapılan daveti her seferinde adabınca geri çevirir ama en sonunda bir gün dayanamayıp misafir ekibiyle birlikte lokantaya gider. Mekân sahibi çok sevinir, kapıda reveranslar, abartılı denebilecek kibarlıkta servis, adından başlayarak sunuma kadar gösterişli yemek çeşitleri –hepsi Fransızca- bu kalabalık ekibihem keyiflendirir hem de endişelendirir. Zira böyle bir ortamda nasıl yemek yeneceğini de tam bilmemektedirler. Serengil devreye girer, birkaç ipucu vererek onları rahatlatır. Yemekler yenip kahveler de içildikten sonra kalender bir edayla hesabı isteyen Serengil, Meydan Laurusse’u andıran koca bir kitap hacmindeki hesabın kapağını kaldırır kaldırmaz gördüğü manzara karşısında şu tepkiyi verir: “HiiiAnneemmmm!”. Hikâyenin burasında Zafer Algöz dayanamayıp soruyor: “Kazık mı Öztürk abi?” Serengil yanıtlıyor: “Kazık bunun yanında kürdan kalır Zafer’im… Bildiğin Roma mızrağı… Haşırttheblackboard at theseaside… Deniz kenarında uzun atladılar…”

Şaşkınlıktan kalbi yerinden çıkacak gibi olsa da bozuntuya vermeden hesabı ödeyen Serengil, bonkörce bahşişini de bırakıp masadan kalkar. Çıkarken de bütün lokanta çalışanlarıyla tek tek öpüşüp tokalaşır ve helalleşerek “Alayınıza öpajjj” diyerek bir daha yakınına dahi uğramamak üzere mekânı terk eder. 

İşte bizim ramazan menülerinin fiyatlarını görünce ben de ilk önce Öztürk Serengil gibi bir “HiiiAnnemmm!” çeksem de birkaç kez HaşırtDıBilekboard durumuna düşmekten kurtulamadım. Kaderden kaçılmıyor. Neyse, Algöz’ün kitabına dönelim yine.Kitapta daha neler yok ki! Kemal Sunal’dan Viva Santana’ya, Sadri Alışık’tan Erkan Can’a harikulade denebilecek bir portreler geçidi… Eğlenceli, dokunaklı, nükteli olaylar, hikâyeler… Bursa’da yapılan kurtuluş şenliklerinde Yunan komutan rolüne kendisini iyiden iyiye kaptırıp sonunda alanda bulunan bir savaş gazimizin sıktığı silahla ölümün eşiğinden dönen Erkan Can’la dostlukları. Algöz’ün anlattığına göre Erkan Can, önce vurulduğunu sanıp yere düşmüş fakat silahın kurusıkı olduğunu anlayınca hiç bozuntuya vermeden bu kez de yaralı Yunan komutanı rolünü hakkıyla yerine getirmiş, hem de kendisine ateş eden gazimize şu cümleyi savurarak: Alçak Türko, vurdun beni!!!

Ölümsüz aktörlerimizden Sadri Alışık’ın ya da bilinen deyişle Şakayla Karışık Sadri Alışık’ın hayata ve sanata nasıl baktığını, Türk sinemasının “imparatoru” Müşfik Kenter’in en az oyunculuğu kadar büyük insanlığını,Tarlabaşı semtinde Ağır Roman’ın çekimleri yapılırken mahalleliyle girilen komik ötesi diyalogları, rahmetli Kemal Sunal’ın bir dizi çekiminde sırf eğlenmek için çevirdiği dolapları…Ve çok daha fazlasını da bu kitapta zevkle okuyoruz.

Zafer Algöz’ün kitabını okumaya değer kılan bir başka unsur daha var aslında: Sayfalar boyunca hemen hiç eksilmeyen o naif, çocuksu dünya. Sebebi Cem Yılmaz’ın şu sözlerinde aramak gerek belki de: “İyi şeyleri ancak iyi çocuklar yapar. Zafer Abim de hiç yaşlanmayan o iyi çocuklardandır”.

Yarın, inşallah bayrama kavuşuyoruz. Mübarek Ramazan bayramınızı şimdiden kutlarken yazıyı da rahmetli Öztürk Serengil’in bir repliğiyle bitireyim. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, “Alayınızıöpajjj!”.