İnsan ister cennette olsun, isterse dünyada yeme ve içmeye ihtiyacı vardır. Bu sebepledir ki dinimiz, bazı haramların zaruret halinde yenmesine izin vermiştir. Yemek ve içmek insan için ayıplanacak ve noksanlık sayılacak bir şey değildir.

Kur’anı Kerim ve hadisi şeriflerde yeryüzünün sulanması, bitki, bahçe, pınar, ziraat, sofra, yemek, yedirmek ve benzeri konular tekrar edilmektedir. Birçok misallerin de ziraat üzerinden yapılmış olması dikkat çekicidir. Ayrıca ahiret ve dünya mukayesesi de bu misallere dâhildir.

Bir çocuk hikâyesinde dinlemiştim. Dede torunlarına insanlar yüklerini taşıtmak için önceden hayvanları kullanıyorlardı, şimdi ise vasıtalar var deyince çocuklar sordu, arada ki fark nedir? Dede; hayvanlar canlı olduğu için çalışmasa da yemeğe ve içmeğe ihtiyaçları vardır. Vasıtalar ise sadece çalışınca yakıt tüketirler. İlgimi çekmişti bu açıklamalar.

Virüs sebebiyle birçok insan evlerinde mecburen kaldı. Büyük bir aile, mahalle, köy ve şehir evdeyken de çok şey tüketti. Bunların en başında geleni ise gıda ve içecekti. Sofralarımız, dolaplarımız gıda ile bezendi, belki bazılarımız çok yemek ve hareketsizlik sebebiyle de kilo almış oldu.

Ziraatın yapılmasında ve oluşumunda birçok etken vardır. Bunu şehirliler değil ancak uygulayan çiftçiler bilir. Ziraatın mevsim, arazi, tohum ve hizmet gibi birçok hususları vardır. Hatta ziraat sebebiyle ailece hizmet yolculukları da yapılmaktadır. Ziraat hayatın olmazsa olmazıdır.

Üzerinde düşünmek ve durmak istediğim husus ziraat sebebiyle iman ve salih amel bakımından şükrümüzün durumudur. Ziraat için gereken yağmur, bir anlamıyla rahmet ayetlere de benzetilmiştir. Ayet ve su ilişkisi, toprak ve insan ilişkisini ilim ve hidayet benzeri olarak hadisi şerifte anlatılmıştır.

Vâkıa suresinde buyrulur ki; “Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! ﴾63﴿ Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? ﴾64﴿ Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: ﴾65﴿ "Muhakkak biz çok ziyandayız!" ﴾66﴿ "Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!" ﴾67﴿

Tohumu biz ekmiş olabiliriz. Ancak ayette “onu bitiren biziz” vurgusuna dikkat etmeliyiz. Yediğimiz yemeklerin, aldığımız lezzetlerin ilahi bir ikram olduğunun farkında mıyız? Sayısız nimetleri bize ihsan eden Allah’a karşı siyaseten, ahlaken ve toplum olarak zalimlik nankörlük ediyor muyuz?

Unutmamalı ki Allah Teâlâ gıdayı inan ve inanmayan ayırımı yapmaksızın herkese ihsan etmiştir. Kur’an’da diğer canlıların da yediklerini, inanan ve inanmayan insanlar olmak üzere peygamberlerin dahi gıdaya muhtaç olduğu ifade edilmiştir.

Gıda üretemeyecek olan bebeklerin dahi süt hakları, anneleri, nafakaları ve süt hukuku özellikle dinimizde açıklanmıştır. Süt gıdasının mahremiyete etki etmesi de düşündürücüdür.

Cihat, ticaret, ziraat ve zanaat olmak üzere geçim yolları eskiden beri bilinmektedir. Allah Teâlâ buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin; eğer kendisine kulluk ediyorsanız.(Bakara, 172)” Bu ayeti kerime de iman, rızık, şükür ve ibadet kavramlarının beraberliği bize çok şey düşündürmelidir.

Pandemi günlerinde gıdaları tüketirken hayata ve imana fayda sağlayacak tefekküre ulaşabildik mi? Eğer dünyaya ve ahirete yarayacak bir amel icra edemediysek gerçekten sorumsuz bir tüketici olmuşuz demektir.

"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Al-i İmran)