“ Arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle!” Kuranı Kerim

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Kıyamet gününde ahdini bozan her kimsenin günahına göre arkasından bir bayrak dikilir. Şunu iyi bilin ki, (halkına verdiği sözde durmayan) bir yöneticiden daha büyük vefasız yoktur.

İnsanın yaşam tarzı sade olmalıdır. Kamu malını nefisleri ve aileleri için kullanmamalıdır. Kamu görevlilerini, ailelerinin saadeti için istihdam etmezler. Eşlerini protokol adına topluma,  hakkı olmayan amir gibi yönetici eylemezler. Kamu vasıtalarını asla israf etmez ve özelinde kullanmazlar. Sade bir vasıta varken şaşalı markalarla debdebe içinde yürümezler. Zenginlerin sofralarını itiyat haline getirmezler. Kendilerinden bir şey istemeyen ve kendilerine madden verecek gücü olmayan dostlarını ihmal ve inkâr etmezler. Çakarlı vasıtayı imtiyaz sebebi kılmazlar. Arkalarında onlarca insanı mecburen yürütmezler. Her bulundukları yerde söz ve alkış hakkını beklemezler. Tükenmez ve son bulmaz bir saltana sahibim gibi yaşamazlar. Dolmuşa binmeyi zillet görmezler. Sıra beklemekten öykünmezler. Gücün esaretini ve övgünün zehirli olduğunu unutmazlar.

Liyakati iki dudağının arasında ki söz ve istişareyi, sadece lügatteki bir kelime olarak görmezler. Fotoğraf ve afişlerin kirli ve sahte yüzünü görmemezlik etmezler. Sessiz ve ihtiyaç belirtmeyen insanları arar ve dertleşirler. Tebessümlerinde ince ve gizli bir hüzün taşırlar. Sözleri öyle bir anlam taşır ki yeryüzünün en ağır taşından daha ağırdır. Bakışlarında derinlik, sukutlarında büyük bir anlam yüklenirler.

Abdullah b. Ömer’den rivayet edildiğine göre bir gün halkın bir kısmı kendisine: “Biz yöneticilerimizin yanına girdiğimizde, dışarıda söylediklerimizin tersini söylüyoruz?” dediler. Abdullah b. Ömer, “Biz bunu Resûlullah zamanında bir tür nifak (ikiyüzlülük) sayardık.” buyurdu.

Beraber çalışmayı tercih ettikleri insanları, sır saklamayı bilen fakat yanlışa hayır diyebilmeyi tercih edenlerden seçerler. Kendisinin milim sapmasıyla mahiyetindekilerin metrelerce savrulacağını unutmazlar. İlahi randevu olan cemaatle namaz başta olmak üzere çağrılmayan düğün ve cemiyetlere de katılarak fakir ve yoksulu neşelendirmelidirler. Kamu malından hediye dağıtmazlar.

Görev hayatı sonunda imrenilen zengin olmamalıdırlar. Görev alanına dâhil olan insanlardan taksitle ve parasıyla da olsa alışveriş yapmamalıdır. Töhmetten sakınmalıdır. Lisanı sıdk ile anılmak için güzel ahlakı tercih etmelidir. Sesini azaltıp sözünü değerli kılmalıdır. Sorumluluğunu paylaşanlar ile kısa ve özlü toplantılar yaparak tavsiyelerini eksik etmemelidir. Özel dostlarını zenginleştirip onların kazançlarını kendileri için kullanmazlar.

Unutmamalı ki vazifeye geldiği andan itibaren ayrılık zamanı her geçen gün yaklaşmaktadır. İdarecilik, fırtınalı günde yürümeye benzer ne zaman kasırgaya döneceği belli olmaz. En güçlü zamanı, en zayıf günü olabilir. Etrafındakilerin her an savrulabileceğini asla unutmamalıdır.

Evini ve ailesini mahrem sınırlar içinde tutmalıdır. Unutmamalı ki ev sırları en hızlı yayılan ve tecessüsü çok olan hususlardır. Ailesini ümmete ve insanlığa yük etmemelidir. Çevresindekileri köleleştirircesine değersizleştirmemelidir. Bu durumda asıl değersiz olanın kendisi olduğunu gün gelir ortaya koyarlar.

Gün gelip değişim yaşandığında gidene üzülmedik, gelene sevinmedik dedirtmemelidir. Nice “uşaklar” var ki gün gelir şahit makamında değer kazanır. Kurallar batıl olsa da Ahlakı Hamidiye’si olgun olanlar daima hayırla yâd edilirler.

Her yapıp ettiklerini duyurmak ve alkışlatmaktan beri olmak gerekir. Gönüllerin dili ve sevgisi, alkış ve görsellerden daha hızlı yayılır ve değer bulur. Daima göze girmek değil, gönle girmek hedeflenmelidir. Gam ve hüznü çok, tebessümü mutedil, sözü en güzel ve değerli, sesi sade ve ölçülü, çevresi kalabalık olmayan kendini sanki unutturur gibi, görünmeyi sevmeyen ama göreviyle ben buradayım diyebilen olmalıdır.

Kültür programlarını fırsat bilen vaaz ve nasihate ihtiyacı olduğunu unutmayan sadece ön saflarda değil sessizce safların arasında da boynunu büken tevazu ve mahviyeti yaşayan olabilmelidir.

Her yaptığını duyurmayan, gizli ve sır olabilecek hayırlara yol veren, mezarlıkları ziyaret ederek faniliği içselleştiren hali aksettirmelidirler. Şoförü, koruyucusu, kâtibi, sekreteri, çaycısı, yardımcıları gibi onlarca insanı meşgul eden değil, doğru zamanda ve doğru yerde hizmetine ortak eden olmalıdır.

Vesselam görevler bir emanettir, kimler geldi ve geçti, varlıkları dahi unutuldu. Yüklendikleri sorumlulukları onlarla beraber şahit olarak kalacaktır. İnsan ya adildir ya zalimdir. Belki orta halli olanı da vardır ama dengede olmak hep zordur hele de Allah’ın izniyle ileride olanlarla olmak büyük lütuftur.

Unutmamalıdır ki insanlar şahsiyete değil makama âşık ve onlar etrafında tavaf etmektedirler. Lakin gün gelir şeytan taşlar gibi sıraya girmektedirler. Sahte sevgi ve alkışlara güvenmemelidir. Bazı siyasi kurumlar birbirinin çöplüğüdür. Birinin attığını diğeri baş tacı etmektedir. Köle gibi satılan ve alınan insanlar vardır. Hür görünse de gönülleri köleleşmiştir. İkbal için halka gelişi güzel vaatlerde bulunup sosyal ve kültürel fakirliğin kapısı açılmamalıdır. Sadece banka kartına sahip fakat sorumluluğu olmayan yüksek maaş sahibi memurlar oluşturulmamalıdır. Fakire adalet uyguluyorum derken zengine ve güce istisna yollarını açmamalıdırlar. Halkın rızası putlaştırılmamalıdır. Kazanıldığında kutlama mesaj ve çiçeklerin rüşvet aracı olduğu unutulmamalıdır. İsmini ve sözünü değil ekibini ve hizmetini yaygınlaştırmalıdırlar.

Bir akademisyenin ifadesiyle başarı şöyle gelişir. “İyi yapılandırılmış düzgün işleyen bir sistem içinde zayıf kapasiteler bile en az ortalama kalitede iş üretebiliyor. Ama dağınık ve sistemsiz ortamda istisna yüksek kapasiteler bile ortalama iş üretemiyor.”

Daima bu dua ve gösterdiği sadakat ile yaşamalı ve kurumunu yaşatmalıdır. “De ki: “Ya Rabbî, gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasip et ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana! ” Kuranı Kerim. İsra, 80

Tüm insanlara yaranmak asla mümkün değildir. İstişare ve tecrübeyle doğru olanı icra etmelidir. Nefsin ilahlaşmasına fırsat vermemelidir.

“Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden var etti ve size orayı mâmur hale getirme görevi verdi. O halde O’ndan mağfiret isteyin; sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz rabbim yakındır, duaları kabul eder.” Hud, 61.

Evet, şehrimizi imar etmek dini görevimizdir. Şehri Kuranın ifadesiyle Karye, Belde ve Medine ruhuyla onarmak görevdir. Temizlik, yaya kaldırımlarının eşyadan arındırılması, vasıtalara park, çocuk parkları, temiz su, düzenli pazarlar, birbiriyle yarışan mahalleler ve özellikle imarda kolaylık ve eşitlik prensipleri ihmal edilmemelidir. Seçmen adalet istemezse, seçilen de eşit davranmazsa doğru sözün ne anlamı kalır vesselam.