Enes’den -Allah ondan razı olsun!- rivayet edildiğine göre bir adam Cuma günü Medine’de hutbe okuyorken Hz. Peygamber’e -sallellahu aleyhi ve sellem- gelmiş ve  “Yağmurlar hepten kesildi. Rabbinden yağmur yağdırmasını iste!” demişti de Hz. Peygamber, bizler hiçbir bulut görmüyorken göğe bakmış ve yağmur duasında bulunmuştu. Bunun üzerine (gökte) peş peşe bulutlar oluşmuş, ardından yağmur yağmaya başlamıştı. Öyle ki, Medine’nin sel yatakları (dolmuş), akmış ve yağmur sonraki cumaya kadar kesilmeyip devam etmişti.

  Sonra bu adam veya bir başkası, Hz. Peygamber -sallellahu aleyhi ve sellem- hutbe okuyorken kalkmış ve “Boğulduk! Rabbine dua et de bu yağmuru bizden engellesin!” demişti. O zaman Hz. Peygamber gülmüş ve ardından iki veya üç defa “Allah’ım! Çevremize yağsın, bizim üzerimize değil!” diye dua etmişti. Bunun üzerine bulutlar Medine’den sağa sola dağılmaya, yağmur çevremize yağmaya, Medine’ye hiç düşmemeye başlamıştı. Böylece Allah Peygamber’inin -sallellahu aleyhi ve sellem- değerini ve duasına karşılık verdiğini gösteriyordu.

FİNCANCI KATIRLARINI ÜRKÜTMEK?

Hoca efendi bir gün, yolunun üstündeki mezar­lıktan geçmektedir.

Ayağı kayar, yeni kazılmış bir çukura yu­varlanır. Hemen toparlanıp kalktığında bakar ki üstü başı tozlanmış. Tozlarını silkelemek için üstündekileri çıkardığında aklına birden, “Hazır çukura girmiş ve soyunmuşken kendi­mi ölü yerine koyup şuraya uzansam; bakalım sorgu meleği geldiğinde ne soracak, öğren­miş olurum,” diye bir fikir gelir. Çukura boylu boyunca yeniden uzanır.

Tam o sırada, kulağına şangır şungur ses­ler gelmesin mi? Hoca kıyamet koptu sanır, fırlar mezardan.

Meğer o sırada, bir kervan geçmektey­miş oradan. Hoca mezarlıktan fırlayınca katır­lar ürküp kaçar; kırılmadık ne fincan kalır ne kâse… Kervan sahipleri çok öfkelenir, ellerine birer sopa alıp koşarlar Hoca’nın yanına:

“Bre sen kimsin? Burada ne işin var?” “Ben ölüyüm,” der Hoca.

“Peki, çukurun dışında ne işin var senin?” “Dünyayı seyre çıktım!”

Ötekilerin öfkesi zaten burnunda:

“Yaa, öyle mi?” derler. “Biz sana dünyayı bir güzel seyrettirelim de gör!”

Sopalarla temiz bir dayak atarlar Hoca’ya. Hoca zar zor topar­lanıp eve döndüğünde onu karşısında Per perişan gören karısı şaşkınlıkla:

“Efendi, neredeydin sen böyle?” diye sorar.

Hoca:

“Sorma hatun sorma, öteki dünyadan geliyorum,” der.

Hoca’nın alay ettiğini sanır kadıncağız:

“Ya, öyle mi, ne var ne yok oralarda?” diye sorunca Hoca, bir köşeye yığılıp kalırken cevap verir:

“Fincancı katırlarını ürkütmezsen bir şey yok!”