Türk futbolu son çeyrek asırda Metin Oktay, Can Bartu, Lefter Küçükandonyanis, Cemil Turan gibi tek kişilik takım özelliği taşıyan, iş bitirici ve klas futbolcular yetiştiremez oldu…

Büyük takımlara renk, rekabet ve kalite katan birbirinden şöhretli oyuncuların yer aldığı Milli Takım dönemlerinde oynanan maçların havası, rengi, heyecanı bir başka idi...

O tür oyuncular azalınca Türkiye Futbol Federasyonu, ay yıldızlı takımı gençleştirmek adına düğmeye bastı…

Bu işin usta ismi Romen hoca Lucescu’yu iş başına getirdi…

O da Avrupa’da oynayan Türk orijinli oyunculardan kurulu geniş bir ekip oluşturdu…

Her yenilik, birtakım sıkıntıları da beraberinde getirir elbette…

Nitekim öyle oldu…

Lucescu işten uzaklaştı, ülkesine döndü…

Aynı anlayışla yola devam eden Şenol Güneş, Beşiktaş’ta elde ettiği başarıyı burada da devam ettirmek adına koyuldu yola…

Takımı daha da revize edip çıktığı yolda ve karşılaşmalarda, bazılarını kaybetse de geleceğe taşıdığı umutla bugünlere geldi…

Ancak Avrupa Kupası finallerinde, yorgun ve toptan bıkmış bir görüntü verdiler…

Özel maçlarda ki buna Fransa’da gibi dünya şampiyonu da dahil, çok sayıda takımı yenen genç bir takıma anlaşılan nazar değdi…

Ay yıldızlı on bir, Avrupa Kupası finalinde ne yazık ki bekleneni vermekten çok uzak bir tempo içesinde, beklenmedik şekilde, iki maçta 5 gol yiyerek önce İtalya, sonra da Galler’e net skorlarla yenildi…

Kendilerine bağlanan ümitleri daha ilk iki maçta kaybederken, geriye üç ihtimalli bir karşılaşma gözü ile baktığımız İsviçre maçı kaldı…

İstiyoruz ki bu karşılaşmayı kazanarak “en iyi üçüncüler” üzerinden talihsizliği yenip, kendilerinde bağlanan ümitleri yeniden yeşertsinler…

Kaybedilen İtalya ve Galler maçları geride kaldı…

Futbolda olmaz olmaz…

Türk spor kamuoyunu yanıltan gençlerimiz, bunu başaracak bir maziyi taşıyor gönümüze…

Evet…

Futbol her sürprize açık bir oyundur…

Nasıl ki yakın geçmişte olmaz denilen nice sıkıntılı sonuçları lehe çevirdiler, özellikle bizim millete ait güven duygusu ile İsviçre maçı böyle bir sonuca açılabilir…

Tarihinde en ümitsiz olduğu günlerde nice zorlu karşılaşmaları lehine çeviren bir milli ruha sahipsek, bize hiçbir zemin ve zamanda yakışmayan ümitsizlikten sıyrılıp zafer kazanabiliriz…

Kendi önyargıları ile Milli Takımı dahi siyasi ihtirasları uğruna harcayan; yenilen, kaybeden bir takım olması için ellerini ovuşturanlara verilecek en gerçekçi ve geçerli cevap, İsviçre karşısında alınacak galibiyet olabilir ancak…

Bu takım ilk iki maçtaki hatalarından ve yorgunluğundan sıyrılıp özüne dönerse, kendini affettirecek sonuca ulaşabilir…

Görelim bakalım, Mevla neyler…

Neylerse güzel eyler deyip, o günü bekleyelim...

Bu doğrultuda takımımıza iyi gözle bakan ve şans dileyen herkese ve her kesime  “Kırmızı-beyaz güller” gitsin istedim şimdiden…