Hükümetin 8 Haziran 2018 tarihinden itibaren uygulamaya koyduğu, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılmış yapılar için geçerli olan ‘İmar Barışı’ uygulaması gündemde.

31 Ekim 2018’de sona eren ancak 15 Haziran 2019 tarihine kadar uzatılan İmar Barışı için başvurular devam ederken kafalarda bir çok soru işareti ile birlikte tepkiler de var...

İmar barışı uygulaması nedir?

İmar Barışı, iskânsız yapıların belli bir harç karşılığında kayıt altına alınarak iskân verilmesi ve bu gelirin dönüşüm projelerine finans sağlaması amacıyla getirilen bir düzenleme.

İmar Barışı’na, 31 Aralık 2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılmış yapılar için başvurularak Yapı Kayıt Belgesi alınabiliyor.

. . .

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Türkiye’deki 26 milyona yakın binanın yüzde 60’ının devletle ihtilaflı olduğunu, cüzi bir bedel karşılığı imar barışı getireceklerini, elde edilecek gelirin ise kentsel dönüşümde kullanılacağını açıklamıştı. İmar affından yararlanacakların sayısının 15 milyon olduğunu ve toplamda 40-50 milyar lira civarında bir bedel toplanacağını tahmin ettiklerini söyleyen Özhaseki, “Vatandaş kendi rızasıyla imara ve iskana aykırılığı bildirdikten sonra cüzi bir ücret karşılığı kayıt altına alınacak, artık devletle vatandaşın kavgası bitecek” demişti. Elde edilecek kaynağın kentsel dönüşüm için oluşturulan özel bütçeye aktarılacağını kaydeden Özhaseki, bu kaynakla belediyelere yüzde 0 faizli 3 yıl sonra geri ödemeli kredi verileceğini de belirtmişti.

Uygulama nasıl işliyor?

Kanun kapsamında başvuru yapıp ücretlerini ödeyen bu bina sahiplerine “yapı kayıt belgesi” veriliyor. Yapı kayıt belgesi aldıktan sonra isteyen malikler, tapuya müracaat ederek ve yapı kayıt belgesi için ödenen bedel kadar ilave ödeme (yüzde 3) yaparak, cins değişikliği ile kat mülkiyeti tesis edebiliyor. Ancak, yapı kayıt belgesi imar açısından ekstra bir hak sağlamıyor. Çünkü yapı kayıt belgesi düzenlenen binaların yenilenmesi durumunda, yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanıyor. Yani yapı kayıt belgesi, binanın yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulanmasına kadar geçerli.

Binanın durumu hakkında ise; barıştan yararlanacak vatandaşların beyanı esas alınacak. ‘Binanın depreme dayanıklı olup olmadığı kişinin sorumluluğunda’ olacak. Yani ‘ben bunu affederim, ama depreme dayanıklı olup olmaması mülk sahibinin sorumluluğundadır’ deniyor.

Peki, bunlar ne anlama geliyor?

Örneğin, gittiniz ‘benim binam kaçak’ dediniz ve bunu yasal hale getirmek istediğinizi söylediniz. Evet binanız imar barışı ile yasal hale gelir. Fakat binanızı yıktınız... O zaman binanın imar durumu neyse, onu yapabiliyorsunuz. Yani kabul edilen kaçak yapılara ilişkin kanun dikkate alınmıyor! Aslında burada, depreme dayanıklı olmayan binalar açısından hiç bir kazanç yok.

‘Gariban bundan yararlanacak’ deniyor. Peki 30-40 yıl önce yapılmış binalar 1998 yılındaki ve daha sonra çıkarılan 1999 deprem yönetmeliği ya da sonra çıkarılan deprem yönetmeliklerine uygun mu? Bu yönetmeliklere göre garibanın binasını yapma şansı yok. Peki bu nasıl imar barışı?

Vatandaş para yatıracak, binası yıkılacak ama, yerine yapamayacak ya da var olan imar planına göre daha yüksek maliyetlerde yapacak. Buna gücü yetecek mi? Bir yandan, depreme dayanaklı olmadığı bilinen binalara imar barışı getirlirken diğer taraftan, yarın öbür gün kentsel dönüşüm, rezerv alanı gibi kararlar ilan edilip vatandaşların binaları ellerinden alınabilir... Bu barış vatandaşa pahalıya patlayacak gibi!

TUİK’İN RAPORU

Türkiye İstatistik Kurumu, yapı kullanma izin belgesi verilen illeri açıkladı. Verilere göre, Sakarya’da 2018 yılı Ocak-Aralık ayları arasında, sahipleri tarafından kaçak olarak yapılan ve konut haline getirilerek imar barışı kapsamında yasallaştırılan dairelerin bulunduğu bina sayısı 3 bin 749 olarak tespit edilmiş. İlimizde yapı kullanma izin belgesi verilen daire sayısı ise toplam 19 bin 252.

Şimdi bu kaçak binalar, imar barışından faydalanarak iskanlı yani yasal hale getirilmiş oldu. İyi mi oldu, kötü mü oldu? Tartışma konusu...

İmar Barışı ile kaçak yapısını yasal hale getirebilmeyi bir fırsat olarak görenlerin yanısıra, bu uygulamaya isyan eden vatandaşların tepkileri artıyor. İşte buna bir kaç örnek:

“Ben şimdi bir vatandaş olarak sıfırdan ev yapsam statik açıdan depreme dayanıklı bir ev yapıp projesi ve hesaplarıyla bunu kanıtlamam lazım. Fakat bu imar affında mevcut binaları hasarlı ise bırak güçlendirmeyi, memurun ‘depreme dayanıklı mı?’ sorusuna ‘evet’ beyanıyla halledebiliyorsunuz. Adalet mi bu? Adaleti geçtim mantıklı mı?”

. . .

“Bu İmar Barışı denen şey aslında nedir biliyor musunuz. Her şeyi kanunlara, nizamlara, projelere, hukuka uygun yapan vatandaşları ‘enayi’ yerine koymaktır. Af, af, af... Merak ediyorum ya bu ülkede ne zaman arsıza, hırsıza, fırsatçıya, yüzsüze prim vermekten vazgeçilecek. Hep ‘bu son af, bir daha yok’ denilerek resmen insanlara bilakis teşvik veriliyor. Sen ‘kanunsuzluğa devam et, devlet baba birgün nasılsa af eder.”

. . .

“Türkiyemizde kitabına uydurulacak en kolay işlerden birisi de bu imar affıdır... Çevremizde ruhsatsız inşaatlar (katlar, eklemeler, vs) 2018 yılı içinde gece gündüz demeden son sürat tamamlanmaya çalışıldı... ve yetkililer seçim arefesinde tatildeler herhalde.”

YIKILAN APARTMAN DERS OLMALI

İstanbul Kartal’da 6 Şubat 2019 tarihinde meydana gelen apartman çökmesi olayının ardından ‘İmar Barışı’ bir kez daha tartışma konusu oldu...

Sakarya’da da bu uygulama ile yasadan faydalanan kaçak binaların durumu endişe veriyor. Yakın bir gelecekte beklenen Büyük Marmara depremine karşı uzmanlar, “Hiçbir denetim yapılmadan, bina sahibinin beyanı ile iskanlı hale getirilen yaklaşık 20 bin konutun depremde ayakta kalacağını kimse garanti edemez” diye uyarıyor.

. . .

Türkiye’de yapı stokunun yüzde 60’ının kaçak olduğunu, bu yapıların hem içindekiler hem de çevresindekiler için hayati tehlike oluşturduğunu duyuran Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) de ‘İmar Barışı’na derhal son verin' çağrısında bulundu.

İmar Barışı’na başvurulan yapıların denetlenmesi ve bu uygulamanın hemen kaldırılması gerektiğini vurgulayan TMMOB, “Yaşadığımız acı deneyimin de gösterdiği gibi ‘imar barışı’ adı altında işletilen hukuksuzluk, toplumun can ve mal güvenliğini riske atan tüm girişimleri aklamaktadır. Bir binanın imar affı ile ruhsat sahibi olması, onun güvenli olduğu anlamına gelmemektedir. Binaları güvenli yapan, mühendislik bilgi, birikimi ve uygulamasıdır” diye dikkat çekti.

YENİ BİR DÖNEM BAŞLATILDI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, İstanbul’da yaşanan bina çökmesi olayından sonra yaptığı açıklamada, “Buradan almamız gereken dersler var. Kentsel dönüşümü, değişimi kesinlikle uygulayacağız” demişti.

Bu yaşananların ardından geçtiğimiz günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum imzasıyla, en riskli alanların 3 ay içinde Bakanlığa bildirilmesi gerektiğiyle ilgili 81 ile genelge gönderildi: Riskli binaları bize 3 ay içinde bildirin!

İstanbul Kartal’da 21 kişinin hayatını kaybettiği, 14 kişinin de yaralı kurtarıldığı Yeşilyurt Apartmanı’nın çökmesinin ardından gözler riskli binalara çevrilirken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kentsel dönüşüm sürecini hızlandıracak, riskli binaları öncelikli olarak dönüştürecek yeni bir dönemi başlattı. Bakan Kurum, 6 Şubat’ta düzenlediği “Kentsel Dönüşümde Yeni Dönem Tanıtım Toplantısı”nda da Kentsel Dönüşüm Strateji Belgesi’ni açıklamıştı. Buna göre, her kent kendine özgü kentsel dönüşüm planlamasını yapacağı bir strateji belgesini hazırlayarak Bakanlığın onayına sunacak. Bu sayede şehirler, “kentine özgü bir dönüşüm anayasası”nın sahibi olacak, kentsel dönüşümü de hazırladıkları bu belgeye göre yapacak.

Yani önümüzdeki yerel seçim sonrası ülkenin gündemi ‘kentsel dönüşüm’ olacak. Başkan adayları yatıp kalkıp bu dönüşüm üzerine kafa yormalı, herşeyden önce bunu ön plana almalı. Vaat edilen tüm iddialı yatırımlar, kalıcı bir kentsel dönüşüm tamamlanmadan hiç bir anlam ifade etmez. Depremde ayakta kalamayan bir şehir için ne tesisler, ne yollar ne de başka cilalı projeler bir önem taşır.

İmar Barışı ile devlet affetse de, deprem affetmez!