Bir mücadelede başı çekiyorsanız, önde görünüyorsanız, düşmanınız çok olur.

               Hele birde  ÇALIŞKANLIKTAN, DOĞRULUKTAN, DÜRÜSTLÜKTEN ve ADALETTEN AYRILMIYOR, TAVİZ VERMİYORSANIZ, YANLIŞA, HUKUKSUZA VE ADALETSİZ OLANA DUR DİYORSANIZ,

              Kellenizi almak, ayağınızı kaydırmak isteyenler çok olur.

              Dava adamlarının, doğru, dürüst, adaletli ve çalışkan insanların amacı baş olmak sevdası değildir.

              Dava adamları, başkalarının sevgisini kazanmak veya birilerinin gözüne girmek amacıyla çabalamazlar.

              Onların bir tek amacı vardır:

              İnsan olmanın gereğini yapmak, vicdanın sesini dinlemek,  ülkesine ve milletine hizmet etmek, sorumluluklarını yerine getirmek ve MUTLAK KURTULUŞA ermektir.

             Bir davanız varsa, herkesten farklı iseniz, ortama uymuyor, her yola gelmiyorsanız, dostlarınız gibi düşmanlarınız da olacaktır elbet.

              Düşmanlarınız türlü türlü olurlar…

              Zahirî ( görünen, açık ) düşmanlar, aslında en mert düşmanlardır.

              Çünkü siz, onları bilirsiniz.

              Bildiğiniz için de tedbirinizi ona göre alırsınız.

              Asıl tehlikeli düşmanlar, dost kılıklı, yanınızda ve yakınınızda olanlardır.

              Onlar, başkalarının sizi yürekten seviyor olmasından rahatsızlık duyarlar.

              Kıskançlıkla maluldürler.

              Sevildiğinizin ifade edildiği, öne çıktığınız veya övgülere mazhar olduğunuz her ortam, onlar için zehirli bir iklimdir.

              Başlarlar usul usul dibinizi oymaya, dedikodu üretmeye.

              Sureti haktan görünerek, yalan ve iftiraya dayalı itibarsızlaştırma yoluna başvururlar kalleşçe.

              Onlar o kadar haysiyetsiz ve müraidirlerdir( iki yüzlü ) ki; sizi gördüklerinde yüzünüze gülerler, övgü dolu sözlerle karşınızda arz-ı endam ederler, lakin sırtınızı döndüğünüzde kalleşçe hançerlerini saplarlar.

              Dillerini, hançerden bin beter bir alçaklıkla kullanırlar.

              Önünüzü kesmek için her türlü yalana ve iftiraya başvuran bu dost kılıklı düşmanların, onca kifayetsizliklerine rağmen hak etmedikleri makamlara geldikleri görülür.

             Çünkü onlar, yağcılığı, yalakalığı, yaltaklanmayı, iki yüzlülüğü çok iyi becerirler.

             Her dönem kralların soytarısı olmayı da. “Din”den önce “menfaatleri” caridir onların.

             Ey nefsim, sakın mert düşmandan korkma!

             Asıl namert dosttan veya dost görünümlü düşmandan kork!

             Karşına mertçe dikilmiş zahiri düşman seni arkandan vurmaz.

             Mert düşmanın seni arkandan değil alnından vurur, vuracaksa…

             Lakin dost görünümlü düşmanın seni sırtından vurur.

             Arkandan vuranın da zaten mertlik vadisinde yeri olmaz.

             Yanında görünür ama arkandan konuşur.

             Dostun diye sarılır ama fırsatını bulur bulmaz kahpece yok etmeye çalışır seni.

             İsminin altında ezildiği için, kıskançlığını dost kılığında zehir gibi salar etrafa.

             Kişiliğini itibarsızlaştırmak için her yolu mubah addeder.

             Ey nefsim bilesin ki, bir insanın mertliği düşmanlığında görülür.

             Senin yanındayken, herkes senin ne büyük adam olduğunu söyleyip durur.

             Ne kadar sadık bir dostun olduğunu göstermek için yarışır durur.

             Güç ve iktidar sahibiysen, samimi dostluk adına yağcılığın ve yaltaklanmanın bini bir para olur.

             Oturduğu her yerde kulağına ulaşsın diye methiye yarışına girerler.

             Bilesin ki bunların hiç biri mertliğin ve delikanlılığın ölçüsü değildir.

             Mertlik; yanındayken değil, karşına geçtiklerinde, yani sana hasım gözüyle baktıklarında anlaşılır.

             Bilesin ki ey nefsim; başkasının yanındayken sahte dostluk gösterisinde bulunan, ama sonradan yolu ayrıldığında, dün öve öve bitiremediğini arkadan kalleşçe hançerleyen, dedikodu ve iftira silahıyla dün karşısında secdeye durduğu kişiyi itibarsızlaştırmaya çalışan aynı şeyi herkese yapar.

             Sen sen ol ey nefsim, sakın karşında yaltaklananlara güvenme!

             Yağcılıkta sınır tanımayanlara itibar gösterme!

             Daha önce baş olarak gördüklerinin arkasından atıp tutanları, ihanetlerini bir başka dostluk kılıfıyla sürdürmek isteyenleri sakın yanına yaklaştırma!

            Önde olanların düşmanı türlü türlü olur elbet.

            Ve hep önde yürüyenler vurulurlar.

            Mertçe vuruşan düşmanlarınızdan korkmayın derim ben.

            Dost kılıklı namertlerden korkun asıl.

             Kifayetsiz muhterislerden....

             Kıskanç küçük adamlardan...

             Kişisel ikballeri için kardeşlerinin hukukunu ve itibarını katletmekte beis görmeyen, bir başka deyişle kendini herkesten üstün ve her makama öncelikli gören İblis karakterli kibir abidelerinden...

            İşte bunların dilinden ve desiselerinden korkun derim ben...

            NOT: M.Metiner’in “İhanet hep en içerden gelir”yazısından alınmış, kısmi değişiklik ve ilavelerle kendi dünyamıza, yaşadıklarımıza, hissiyatımıza uyarlanmıştır.